yer isim 1 . Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı ya da kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân: "İzinsiz bir yere gitmek ne haddim...
yer
isim
1 . Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı ya da kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân:
"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?"- M. Ş. Esendal.
2 . Gezinilen, ayakla basılan taban:
"Ayıp bir şey görmüş oldu mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu."- H. Taner.
3 . Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge:
"Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır."- R. N. Güntekin.
4 . Durum, konum, durum:
"Türkiye stratejik bakımdan mühim bir yerdedir."- .
5 . ülke.
6 . Vazife, makam:
"Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?"- M. Ş. Esendal. 7 . Ehemmiyet:
"Uçağın yurt savunmasındaki yeri."- .
8 . İz.
9 . üstüne yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa:
"Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."- .
10 . Ekime elverişli toprak parçası, arazi:
"Çorak yerde ot bitmez."- .
11 . Bir olayın geçmiş olduğu ya da geçeceği bölüm, alan, mahal:
"Toplantı yeri. Kaza yeri."- .
12 . Otel, motel vb.nde kalınacak oda:
"Yeriniz var mı?"- .
13 . coğrafya Yerküre.
14 . mecaz Durum, konum:
"Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"- .
isim
1 . Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı ya da kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân:
"İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?"- M. Ş. Esendal.
2 . Gezinilen, ayakla basılan taban:
"Ayıp bir şey görmüş oldu mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu."- H. Taner.
3 . Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge:
"Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır."- R. N. Güntekin.
4 . Durum, konum, durum:
"Türkiye stratejik bakımdan mühim bir yerdedir."- .
5 . ülke.
6 . Vazife, makam:
"Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?"- M. Ş. Esendal. 7 . Ehemmiyet:
"Uçağın yurt savunmasındaki yeri."- .
8 . İz.
9 . üstüne yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa:
"Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar."- .
10 . Ekime elverişli toprak parçası, arazi:
"Çorak yerde ot bitmez."- .
11 . Bir olayın geçmiş olduğu ya da geçeceği bölüm, alan, mahal:
"Toplantı yeri. Kaza yeri."- .
12 . Otel, motel vb.nde kalınacak oda:
"Yeriniz var mı?"- .
13 . coğrafya Yerküre.
14 . mecaz Durum, konum:
"Sen benim yerimde olsan ne yapardın?"- .
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
- yer açmak
- yer almak
- yer bakır gök demir kesilmek
- yer çevirmek
- yer değişiklik yapmak
- yerde kalmak
- yer demir gök bakır
- yerden göğe kadar
- yerden yere çalmak
- yerden yere vurmak
- yere bakan (ya da bakıp) yürek yakan
- yere bakmak
- yere baktırmak
- yere batasıca (ya da batsın)
- yere batmak
- yer adı
- yer alıştırmaları
- yeraltı
- yer altı
- yer belirteci
- yerberi
- yer biçimleri
- yer bilimi
- yer cücesi
- yer çamı
- yer çekimi
- yer çekirdeği
- yer çöküntüsü
- yer değişiklik yapma
Yer altı ve yer üstü su ları haritası var mı?
Yer ve vakit kavramlarının açıklaması nedir?
Yer çekimi kuvvetinin önemi nedir?
YER a.
1. Gezinilen, ayakla basılan taban: Yüzükoyun yere düşmek. Yere süt döküldü.
2. Ekip biçmeye ya da üstüne bina hayata geçirmeye elverişli toprak; arazi: Çorak bir yer. Ev yaptırmak için deniz kenarında bir yer aldılar.
3. insanoğlunun yaşamış olduğu güneş sistemi gezegeni; yerküre, dünya^Bu anlamda büyük harfle başlatılır.) [Bk. ansikl. böl. ikonogr., Jeofiz. ve Jeokim.]
4. Herhangi bir işe yaraması açısından ele alınan ya da bir kimsenin, bir şeyin kapladığı alan: Bu eşya fazla yer kaplıyor. Bana birazcık yer açsana. Kıpırdayacak yerim yok. Yer kazanmak, kaybetmek.
5. Bir şeyin, bir kimsenin bulunmuş olduğu nokta, alan, konum: Yerinden kıpırdama. Türkiye'nin yerini haritada işaretleyin. Stratejik bakımdan mühim bir yer.
6. Bir kimsenin, bir şeyin bulunması, durması ihtiyaç duyulan nokta, alan: Her şeyi yerine koymak. Bekçi yerinde değildi. Yerinize dönün. Oyuncular yerlerini aldılar.
7. Bir olayın meydana geldiği belirli yer; mahal: Katliam yerine dönmek. Muhabirimiz vaka yerinden bildiriyor Doğum zamanı ve yeri.
8. İşlevleri ya da orada olan biten bakımından ele alınan mekân: Bu kahve gençler için bir buluşma yeridir. Seyahat esnasında görülecek bölgeleri saptamak Park yeri.
9. Bölge ülke: >tBni bölgeler görmek.
10. Yaşanılan, oturulan, yurt edinilen toprak, şehir, mahalle, ev vb. : Bizi yerimizden yurdumuzdan etti.
11. Bir taşıtta, bir salonda vb. bir kimsenin oturması için ayrılmış koltuk, iskemle: Otobüste birçok boş yer vardı. Bu yer başkasına ayrılmış.
12. Otel, motel vb. yerlerde kalı nacak oda, yatılacak yatak: Bu mevsimde gezinsel bölgelerde asla yer bulunmaz.
13. Bir kimsenin bir kuyruktaki sırası, bir sıradaki konumu: Yerimi iki dakika meblağ mısınız? Şimdi geliyorum.
14. Bir şeyin belirlenmiş kısmı: Her yeri aşınmış bir manto. Burası evin en kirli yeri. Ağrıyan yerinizi gösterin.
15. Bir şeyin izi: Ameliyat yeri belli oluyor Sökülen dikişlerin yen belli oluyor. ütü yeri.
16. Bir kimsenin, bir şeyin hususi bir yanı: Onu en duyarlı yerinden vurdunuz.
17. Bir kimsenin toplumsal durumuna, çevresine kültürüne zevklerine uygun konumu: Senin yerin o insanların yanı değil.
18. Mev ki, vazife: Son atamalarda yerinde kaldı. İlk açılacak yere siz atanacaksınız.
19. Bir kimsenin ya da bir şeyin kazanılmış olduğu ehemmiyet: Yaşamında çocuklann, müziğin büyük bir yeri var.
20. Herhangi bir bağlama bakılırsa bir kimsenin, bir şeyin konumu, durumu: Petrolün yurt ekonomisindeki ye ri. Bir olayın, bir kahramanın mitolojideki yeri
21. Bir şeyin etkinlik, özgürlük alanı: imgeleme asla yer sermeyen bir iş.
22. Bir iş için uygun vakit ya da mekân: Yerini ve zamanını iyi ayarla. Yerinde söylenen bir söz. Şimdi bu sözün yeri mi? Irdelemenin yeri değil.
23. Bir kimsenin yerinde, yerine, onun durumunda, onun durumuna: Senin yennde olsaydım yanıt vermezdim. Kendinizi benim yerime koyun.
24. Bir kimsenin, bir şeyin yerine, onun karşılığında, onun işini, işlevini üstlenerek: Teknik bir arıza sebebiyle iptal edilen bu programın yerine bir film izleyeceksiniz. Tatlı yerine peynir yiyecek. O gitmiyor, onun yerine ben gideceğim.
25. Yer açmak, bir kimsenin oturması için sıkışarak ona yer vermek; bir işe ya da makama erişmek isteyenlere olanak vermek: Arkadan gelenlere de yer açmak gerek. || Yer almak, bir yerde bir şeyde bulunmak. || Yer bulmak, oturacak yer ele geçirmek; bir işe, görevini sürdüreceği bir yere yerleşmek. I| Yer cücesi, küçücük, kurnaz, kurnaz şahıs. || Yer değişiklik yapmak, bulunmuş olduğu yerden başka bir yere göçmek. || Yer demir gök bakır, çorak ve sıcak bir yer; hiçbir yerden yardım görme umudu ve olanağının kalmadığı, tüm kapıların kapalı olduğu bir durumu vurgulamak için söylenir. || Yer edinmek, bir ortamda belli bir ehemmiyet, belli bir saygınlık kazanmak: Şov dünyasında kendine bir yer edinmek oldukça güçtür. || Yer etmek, iz bırakmak; iyice yerleşmek. || (Bir kimseyi) yer kabul etmez, çok fena işlere girmiş çıkmış, günahkâr kimseler için söylenir || Yer kaplamak, oldukça geniş bir alana yayılmak. |] Yer öpmek, bir büyüğün önünde saygısını göstermek için eğilmek (esk.). || Yer sofrası, yerde örtü üstüne ya da sini, yiyecek tahtası vb üzerine kurulan sofra. || Yer tutmak, kalabalık bir yerde birine oturacak yer ayırmak; yer kaplamak: Masa, odada büyük bir yer tutuyor; bir mevzu ya da alanda bir işlevi olmak: Tiyatro insan eğitiminde mühim bir yer meblağ. || Yer vermek, kendi oturmuş olduğu yeri başkasına sunmak: Yaşlılara yer vermek; kapsamı içinde bulundurmak, önemini belirtmek: Gazetelerin tümü bu vakaya j/er veriyor; grup içine almak: Bu şekilde bozgunculara aranızda yer vermeyin. || Yeryanlıp içine gitmek, yer yanhp yerin altına girmek; sözkonu- su bir şeyse, bir türlü bulunamamak; bir kimseyse, çok utanmak. || Yer yatağı, yere serilen yatak. || Yer yer, bazı yerlerde, aralıklı olarak: Gövdesinde yer yer kabar cıklar oluştu. || Yer yerinden oynamak, bir kargaşa, kargaşalık yaşanmak. || Yer yurt, yerleşilen, oturulan, yaşanılan yer. II Yerden bitme, çok kısa boylu; türedi. || Yerden göğe kadar, bir çok, tümüyle: Yerden göğe kadar haklısınız. || Yarden merhaba, yerden temenna, eli yere doğru uzatarak verilen merhaba (esk.). || (Birini) yerden yere çalmak, yerden yere vurmak, hırpalamak; değişik yönlerden saldırarak onu aşağılamak. || Yere bakan yürek yakan, sessiz, yumuşak başlı görünmüş olduğu halde gizlice dolaplar çeviren, kötülükler icra eden kimse için kullanılır. || Yere bakmak, yaşlı kimseler için, ölümü yakın olmak. || Yere batasıca, yere batsın, "yok olsun, varlığı ortadan kalksın" anlamında kullanılan ilenç sözü. || Yere batmak, yok olmak. || ibre çalmak, hızla v«re vurmak, bir şeyi fırlatmak, atmak: Öfkemden sürahiyi yere çalıp parçalamak istedim. || Yere geçsin, yere batsın. || (Bir kimseyi) yere göğe koymamak, koyamamak, çok önemsediği birini iyi mi ağırlayacağını, onu memnun etmek için ne yapacağını bilememek, aşırı seviyede ilgi ve yakınlık göstermek: Orada kaldığım sürece doğrusu beni yere göğe koymadılar. || (Birini) yere sermek, bir kimseyi yenmek ya da vurup öldürmek. || Yere vurmak, bir kimseyi fena bir duruma sokmak. || Yeri gelmek, sırası, uygun zamanı gelmek: Yeri ulaşınca ben ona her şeyi anlatırım. || Yeri göğü ben yarattım de mek, kendini herkesten üstün görmek, çok gururlanmak. || Yeri göğü birbirine katmak, büyük bir telaş ve coşku yaratmak: Bağırıp çağırıyor, yeri göğü birbirine katıyordu. || Yeri göğü tırmalamak, dayanılmayacak seviyede, acı, sancı ya da ağrı çekmek. || Yeri değil, zamanı, sırası uygun değil. || Yeri olmak, saygınlığı bulunmak. | Yeri öpmek, “yere düşmek†anlamında alay yollu kullanılır. || Yeri soğumadan, ayrılığın üstünden çok geçmeden: Giden konukların yeri soğumadan yenileri geldi. || Yeri yurdu belirsiz, nerede kalmış olduğu, nerede bulunabileceği bilinmeyen, serseri. || Yeridir, uygundur, doğaldır, icra eden haklıdır. || Yerin altına geçmek, batmak, girmek, aşırı seviyede utanıp sıkılmak, mahçup olmak; arandığı halde bir türlü bulunmamak. || Yerin kulağı var, ne kadar sakınılırsa sakınılsın gizli saklı bir konuşmayı duyan birileri olur. || Yerinde, uygun: Yerinde bir davranış; iyi, kafi: Insanın neşesi yerinde. || Yerinde duramamak, devamlı devinim halinde olmak, luk ya da heyecandan içi içine sığmamak: Onlar gelecek diye yerinde duramıyordu. || Yerinde saymak, yürür benzer biçimde yaparak devamlı şekilde ayağının birini kaldırırken ötekini indirmek; bulunmuş olduğu yerden daha ileri gidememek; ilerleyip gelişememek, yükselmemek: Biz bu anlayışla daha senelerce yerimizde sayarız. || Yerinde su mu çıktı?, hiçbir mecburi niçin yokken yerini bırakanların bu tutumunu kınamak için söylenir. || Yerinde yeller esmek, artık o yerde olmamak, yok olmak: Eski okulumuzun yerinde bugün yeller esiyor. || Bir kimsenin, bir şeyin yerine geçmek, yerini almak, onun görevini, işlevini üstüne almak, onun yerine kullanılabilmek! fbnne gelmek, yapılmak, gerçekleştirilmek: isteğinizin yerine gelmesine çalışacağım; daha önceki durumuna kavuşmak: Neşesi yerine geldi. || Yerine getirmek, gereğini yapmak: Emirleri yerine getirmek; eski durumuna kavuşturmak: Bir bardak şarap neşemi yerine getirdi. || Bir kimseyi, bir kimsenin yerine koymak, bir hiç kimseye, bir kimse gözüyle bakmak, onu o saymak: Ben onu kardeşimin yerine koydum. || (Bir şeyi) yerine koymak, yitirilen, elden çıkarılan bir şeyin kendisini ya da benzerini sağlamak: Yitirilen mallann yerine yenisini korsunuz, canınıza bir şey olmadı ya. || Yerine oturmak, bir şey sözkonusuysa, iyi yerleşmek; bir fikir, durum vb. ise herkesçe, benimsenir olmak, yerleşmek: Bu kavramlar hele bir yerine otursun, tartışmalann yönü de değişecek. || (Bir kimsenin, bir şeyin) yerini almak, yerine geçmek. || (Kendi) yerini almak, kendisine ayrılan yerde durmak: Salonun sağında yerimizi aldık. || Yerini bulmak, nebat sözkonusuysa, yeri gelişmesine elverişli özellikler taşımak; beğenmek. || Yarini bulmak, yerine gelmek; kendine yakışır, kendine uygun durumu bulmak. || 'terini doldurmak, görevinin ge rektirdiği bilgi ve becerilere haiz olmak senin yehni doldurmak, o görevi ilkin icra eden şahıs kadar başarıya ulaşmış ol- ınu aratmamak, || Yerini ısıtmak, bir yerde uzun süre kalmak. || Bir şeyin, bir kimsenin yerini tutmak, onlann işlevini, re lünü üstüne almak, üstlenebilmek. || YBrini yapmak, bir şeyi elde etmek amacıyla evvelde girişimde bulunmak; ortam hazırlamak. || Yerle birlikte, yer düzeyinde. || Yerle bir etmek (olmak), yerle yeksan etmek (olmak), bir yapıyı temeline kadar yere indirmek, taş taş üstünde bırakmamak; yok etmek. || Yerle gök bir olsa, sonu ne olursa olsun || terlerde sürünmek, acınacak, sefil bir durumda bulunmak. || Bölgelere kadar eğilmek, aşırı seviyede saygı göstermek. || Bölgelere geçmek, büyük bir utanç duymak. || Bölgeleri süpürmek, saç, etek vb.'den söz ederken, çok uzun olmak.
—Ask. Yer ölçmeli atış planı, topçu atışlarının hazırlanıp yapılması için topçu ateş yönetim merkezinde kullanılacak atış planlarının bir türü. || Yerinde değişiklik yapma, bir üst komutanın verdiği emirle, bir birliğin tamamı ya da bir kısmının, yeni gelen bir birlik tarafınca muharebe bölgesinde değiştirilmesi. (Değiştirilen elemanların muharebe görevi ve tahsis edilen harekât böl- gesiyle^lgili sorumlulukları, yeni gelen birlik tarafınca üstlenilir Yeni gelen birlik, verilen buyruk doğrultusunda harekâtı sürdürür. Harekât tekrardan başlamadan, değiştirilen elemanlar geri çekilirler Bu harekât, değişiklik yapma harekâtının bir türüdür.) || Ye rinde saymak -* SAYMAK.
—Bahç. Yer örtücü nebat, çıplak bir toprağı kaplamak ya da erozyondan korumak için kullanılan yayılıcı kısa boylu nebat (ce- zayirmenekşesi, koyunkıran, bazı dağ- muşmulaları).
—Bine. Yere yakın, karnı geniş ve yere yakın atlar için kullanılan deyim. Bunlara kuvvetli at gözüyle bakılırsa da, aslında bir üstünlükleri yoktur.
—Biyol. Belirli yer, yeni bir türün örnek tipinin ya da bir koleksiyona konacak bir mesela bulunmuş olduğu ve mümkünse coğrafi koordinatları ile belirtilen kati yer. || Boş yer, belirli bir noktada, yeni organik koşullardan doğan ya da insan elinin işe karışmasıyla ortaya çıkan ve canlıların barınmasına elverişli olan yeni ortam (suların içinden yükselen sahil, yeni oluşan volkanik ada, baraj yapımıyla meydana gelen göl, insan tarafınca oluşturulan kanallar, tuzlaların atık suları, kaplıca suları vb.) (Boş yerlerin canlı topluluklarınca doldurulması tohumların ya da sporların yayılma kabiliyetine bağlıdır. Kanatlı hayvanlar (kuşlar, yarasalar) karadaki boş bölgeleri yuvalanma ya da kışlama yeri olarak kullanabilirler; öteki hayvanlar sadece nebat örtüsü oluştuktan ya da bir su birikimi sözkonusuysa orada nebat üremeye başladıktan sonrasında yerleşirler.]
—Dilbilg. Yer belirteci -* BELİRTEÇ. || Yer tümleci, bulunulan, gidilen, gelinen, geçilen yeri belirten tümleç.
—Dişç. cerr. Dişlerin yer değiştirmesi, bir ya da birden fazla dişin yavaş yavaş yer değiştirmesi. (Çoğu zaman komşu ya da karşı gelen dişin yokluğu ya da kaybı ya da dişetine gömülü bir dişin gelişmesi sonucu meydana gelir.)
—Fels Aristoteles'e bakılırsa, bir şey içeren cismin iç sınıfı. (Physıka'da [4, 1] Aristoteles, yeri "bir cismin hareketsiz zarfı†olarak tanımlar.) || Yerine geçen, bir başkasının yerini alan görüngüye denir.
—Geom. Yer ekseni, tasan geometride iki izdüşüm düzleminin arakesiti. || Yer koordinattan haritası, r, S Riemann küresinin yarım büyük çemberi, f0 da: M~(e,*>) olduğuna bakılırsa (S-T, fy haritası, burada 6 ile M nin küresel koordinatları olmak suretiyle lt;,6. lt;p)=(sin ıp-cos 8, sin p-sin 8, cos y>) gerçeklenmektedir. (f0 ın görüntüsü ]-ıt,ır [X]0,TT[ dikdörtgenidir.)
—Sonbahar, sant. ve Perspekt. Yer çizgisi, figüratif düzlemle yer düzleminin kesişmesiyle ortaya çıkan yatay çizgi, (Yapıtın [tablo, desen...] alt yatay çizgisini oluşturur.)
—Hayvc. Yerden bilme karnı sarkık ve / ya da kısa bacaklı olan, böylece gövdesinin yere yakın olduğu izlenimini veren dörtayaklı evcil hayvanlara denir.
—Huk. Kamuya açık yer, her insanın girip çıkabildiği yer. (Kamuya açık bölgeler, zabıtanın denetimi altındadır.)
—ida. huk. Yerinden yönetim, kimi kamu hizmetlerinin devletin merkezi yönetimi haricinde yer edinen organlar tarafınca yerine getirilmesi yöntemi. (Eşanl. ADEMIMERKE- ZİYET.) [Bk. ansikl. böl.]
—ikt. Yerinden yönetimli iktisat, tutumsal karar birimlerini bazı hedeflere ulaşmaya zorlayan hiçbir emredici devlet planının ya da karar merciinin bulunmadığı iktisat tipi. (Bk. ansikl. böl.)
—İnş. Yerinde yontmak, taşları ocakta değil, kullanılacakları yerde işlemek.
—Koregr. Yerde, belli bir hareketin yerle bağlantıyı kesmeden yapıldığını belirten okul terimi.
—Küm. kur. Yerine koyma şeması, Zerme- lo-Fraenkel kümeler kuramının (V*. Vy, Vy'(R(x, y)iR(x, y') > y = K'))-r
Vu, 3v, Vy(y 6 v O 3x(x e v R(x, y))) formülüyle verilen belitler şeması, burada R, kümeler kuramının dilinin ikili yüklemler kümesini taramaktadır (yazılışı hafifletmek için R nin ihtimaller içinde parametrelerine yer verilmemiştir). [Başka deyişle, her R ikili fonksiyonel (yani yukardaki gerektirmenin öncelini gerçekleyen) yüklemi için ve her u kümesi için, u nun R ile elde edilen görüntüleri bir v kümesi oluşturur. Yerine koyma şeması (kümeler kuramının öbür belitlerine eşlik eder), tanım teoremleri ve sonlu ötesi tanımlama şemalarını kanıtlamaya olanak verir, bu şemalar tanım ve geridönüşle tanıtlama teoremlerini sıra sayılarına genelleştirir.]
—Mad. oc. Yerinde cevher, maden yatağı içinde bulunan, ana kütleden koparılmamış mineral ya da kömür.
—Mant. Yerine getirme, nesneler ve önerme işlevleri arasındaki anlambilim bağıntısı. (Bir önerme işlevinin özgür değişkenleri bir nesnenin adıyla değiştirilmiş olduğu vakit bu önerme işlevi doğru bir önerme durumuna geliyorsa, bu nesne o önerme işlevini yerine getiriyor anlamına gelir. Mesela kar, "x beyazdır†önerme fonksiyonunu yerine getirir.) || Yerine konabilirtik, bir şey için başka bir şeyin yerini alma olanağı. || Yerine koyma, bir terimi bir başka terimle değişiklik yapma. (Bir A formülünde bir t teriminin bir x değişkeninin yerine konması, x değişkeninin tüm özgür yeralışlarının hep aynı şekilde bir t yeralı- şıyla değiştirilmesine dayanan bir işlemdir.) | Özdeşlerin yerine konabilirliği ilkesi, teibniz'den lanan bu ilkeye bakılırsa, her önermede eşgöndermeli iki terim, sözcenin doğruluğunu değiştirmeden birbirinin yerini alabilir. (Mesela, “Mehmet II. büyük bir hükümdardı" cümlesinde "Fatih", sözcenin doğruluk kıymetini değiştirmeden "Mehmet II' nin yerini alabilir.)
Yerini, yönünü Sallamama. (Birçok olgu beyinde sağ arkada bir yerleşme odağının varlığını destekliyorsa da sendromun kaynağının iki taraflı otabüecaği de büsbütün yadsınamaz.) | Yer kavramları yitimi, bir harita üstünde (bir kenti bulma), bir planda (yol saptama) bir yeri bulma ya da oradaki elemanlarla bir yerin (bir oda ya da mahallenin) planını çizme yeteneksizliği. (Olguların çoğunda sağ yarımkürenin arka tarafında bir lezyon bulunursa da sol yarımküre lezyonları da ender değildir.)
—Oy. Pokerde kâğıt dağıtılmadan ortaya sürülen para. || Yer kâğıdı, dağıtanın, oyunculara servis yaptıktan sonrasında açmış olduğu ve kozu belirleyen kâğıt. || Yere gitmek, pokerde iki oyuncunun başka para sürmeden ortadaki para için oynaması.
—Perspekt. Yer düzlemi, figüratif düzlemin tabanından geçen ve bu düzleme dikey olan İtibari yatay düzlem.
—Sey. oy. Yer kuklası -> KUKLA.
—Sîg. Yer kayması sigortası, sigorta mevzusu bina vb. değerlerin bulunmuş olduğu yerde yer kayması ya da toprak çökmesi sebebiyle doğabilecek zarar ve hasarlara karşı sigorta.
—Sil. Yerden havaya güdümlü tüze, karadan ya da bir cenk gemisinden bir hava hedefine fırlatılan lüze. || Yerden yere güdümlü roket, karadan ya da bir cenk gemisinden bir kara ya da deniz hedefine fırlatılan roket.
—Sirk. Yer hareketleri, akrobatların hiçbir destek alet (ayaklık, halka, trapez vb.) kullanmadan yerde gerçekleştirdikleri hareketlerin tümü.
—Spor. Yer hareketleri, uygun bir zeminde, erkeklerde 60 saniye, hanımlarda 90 saniye devam eden jimnastik yarışması (hanımlarda müzik eşliğinde).
—Yerbil. Yerine geçen, yerine geçme vakasından etkilenmiş bir mineral için kullanılır. || Yerine geçme, bir kayaç içindeki bir mineralin, başlangıçtaki biçimini korumakla beraber, molekül molekül başka bir mineralin yerini alması. (Başlangıçta aragonit yapısında olan bazı fosil kabukları tam bir yerine geçme sürecine uğrayabilir; örn. bugün silisleşmiş tebeşirli deniz kestaneleri ya da piritleşmiş ammonitler; fosilleşmiş ağaçlar, sadece odunsu dokuların silisleşmesiyle korunabilmişlerdir [taşlaşma]; dolomitleşme de bir yerine geçme vakasıdır) [Eşanl. EPİJENİ]
—ANSİKL. ida. huk. Yerinden yönetim. Uygulama alanı bakımından yerinden yönetim yer ve hizmet yönünden olmak suretiyle iki şekilde görülür. Yer yönünden yerinden yönetim organları (yöresel ademi- merkeziyet), belirli bir bölgede oturanların ortak gereksinmelerini karşılarlar: belediye, il hususi idaresi, köy. Hizmet yönünden yerinden yönetimdeyse belirli bir kamu hizmetinin, merkez örgütünün dışındaki bir kamu kuruluşu tarafınca yerine getirilmesi sözkonusudur. Kimi kamu hizmetlerinin kendi başlarına bağımsız hukuksal varlıkları olan kamu kurumlan vasıtasıyla yerine getirilmesinin sebebi bu hizmetlerin teknik özellikleridir Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları (mesela PTT, TRT) belirli bir hizmet alanında ülke genelinde hizmet veren kuruluşlardır. Yerinden yönetim organlarının ortak özellikleri şunlardır:
1. devletten ayrı tüzel kişilikleri ve özerklikleri vardır;
2. ayrı bütçeleri vardır;
3. ayrı yönetim organları vardır;
4. merkez yönetiminin bu kuruluşlar üstünde sıradüzen denetimi yoktur, sadece yönetimsel vesayet denetimi vardır.
melerin serbestçe rol oynamasına izin verir; böylece müdahaleleri, çeşitli tutumsal birimlerin kararlarına saygı gösteren dolaylı ve global bir kalite taşır. Paracı ülkelerin ekonomik rejimleri yerinden yönetimlidir.
—Jeofiz. Gökbilimsel veriler. Yersel gezegenlerin ilkörrıeği olan Yer, Güneş'in çevresinde zayıf dışmerkezli bir eliptik yörünge çizer ve Güneş'e ortalama uzaklığı 149,6 milyon kilometreyi bulur. Bu yörüngenin düzlemine tutulum denir. Merkezinin bu yörünge süresince ötelenmesinden bağımsız olarak Yer, ağırlık merkezinden geçen bir eksen çevresinde döner (kutuplar ekseni ya da coğrafi güney-kuzey ekseni). Güneş çevresinde dönüşü yıl* süresini ve mevsimlere bakılırsa değişimleriyle beraber, kutuplar ekseni çevresinde dönüşü de gün* süresini belirler. Bu iki devinimin hiçbiri tertipli değildir. ( -> üĞRüM. TEDİRGİNLİK, DEVİNME.)
Yer'in biçimi, kutup ekseni doğrultusundaki hafifçe bir basıklık'la bir küre biçimine yakındır. Bu şekil esas olarak yerçekim güçleriyle (Yer'e ilişik kütlelerin kendi aralarında egemen olan Nevvton çekimi) koşullanmıştır; bunlara düzey yüzeylerini ve daha hususi olarak jeoiti' belirleyen, dönmeden ileri gelen etkisinde bırakır de eklenmiş olur. Kabarıklıklarından lanan düzgünsüzlükler göz ardı edildiğinde Yer, yarıbüyük ekse- YER MANYETİK ALANI
—ikonogr. Eskiler Yer'i Gaia, Rhea, Kybe- le* (Kybele'nin otomobili), Demeter* ya da Ceres benzer biçimde tanrıçaların çizgileriyle canlandırmışlardır. Ara Pacis'ın kabartmalarının birinde (Floransa, Uffizi) Terra Mater, başlangıcında, meyvelerden oluşan bir taçla, bir öküz ve bir koyunun içinde otururken ve kendine doğru gelen iki evladı kabul ederken canlandırılmıştır. Bu besleyici Yer figürü roman süreci elyazmalarında da görülür: Bari katedrali ve British Museum' daki tanrısal tomarları (minyatürler), Sankt Gallen'deki Tuotilo evangeliariumu (cilt).
1. Gezinilen, ayakla basılan taban: Yüzükoyun yere düşmek. Yere süt döküldü.
2. Ekip biçmeye ya da üstüne bina hayata geçirmeye elverişli toprak; arazi: Çorak bir yer. Ev yaptırmak için deniz kenarında bir yer aldılar.
3. insanoğlunun yaşamış olduğu güneş sistemi gezegeni; yerküre, dünya^Bu anlamda büyük harfle başlatılır.) [Bk. ansikl. böl. ikonogr., Jeofiz. ve Jeokim.]
4. Herhangi bir işe yaraması açısından ele alınan ya da bir kimsenin, bir şeyin kapladığı alan: Bu eşya fazla yer kaplıyor. Bana birazcık yer açsana. Kıpırdayacak yerim yok. Yer kazanmak, kaybetmek.
5. Bir şeyin, bir kimsenin bulunmuş olduğu nokta, alan, konum: Yerinden kıpırdama. Türkiye'nin yerini haritada işaretleyin. Stratejik bakımdan mühim bir yer.
6. Bir kimsenin, bir şeyin bulunması, durması ihtiyaç duyulan nokta, alan: Her şeyi yerine koymak. Bekçi yerinde değildi. Yerinize dönün. Oyuncular yerlerini aldılar.
7. Bir olayın meydana geldiği belirli yer; mahal: Katliam yerine dönmek. Muhabirimiz vaka yerinden bildiriyor Doğum zamanı ve yeri.
8. İşlevleri ya da orada olan biten bakımından ele alınan mekân: Bu kahve gençler için bir buluşma yeridir. Seyahat esnasında görülecek bölgeleri saptamak Park yeri.
9. Bölge ülke: >tBni bölgeler görmek.
10. Yaşanılan, oturulan, yurt edinilen toprak, şehir, mahalle, ev vb. : Bizi yerimizden yurdumuzdan etti.
11. Bir taşıtta, bir salonda vb. bir kimsenin oturması için ayrılmış koltuk, iskemle: Otobüste birçok boş yer vardı. Bu yer başkasına ayrılmış.
12. Otel, motel vb. yerlerde kalı nacak oda, yatılacak yatak: Bu mevsimde gezinsel bölgelerde asla yer bulunmaz.
13. Bir kimsenin bir kuyruktaki sırası, bir sıradaki konumu: Yerimi iki dakika meblağ mısınız? Şimdi geliyorum.
14. Bir şeyin belirlenmiş kısmı: Her yeri aşınmış bir manto. Burası evin en kirli yeri. Ağrıyan yerinizi gösterin.
15. Bir şeyin izi: Ameliyat yeri belli oluyor Sökülen dikişlerin yen belli oluyor. ütü yeri.
16. Bir kimsenin, bir şeyin hususi bir yanı: Onu en duyarlı yerinden vurdunuz.
17. Bir kimsenin toplumsal durumuna, çevresine kültürüne zevklerine uygun konumu: Senin yerin o insanların yanı değil.
18. Mev ki, vazife: Son atamalarda yerinde kaldı. İlk açılacak yere siz atanacaksınız.
19. Bir kimsenin ya da bir şeyin kazanılmış olduğu ehemmiyet: Yaşamında çocuklann, müziğin büyük bir yeri var.
20. Herhangi bir bağlama bakılırsa bir kimsenin, bir şeyin konumu, durumu: Petrolün yurt ekonomisindeki ye ri. Bir olayın, bir kahramanın mitolojideki yeri
21. Bir şeyin etkinlik, özgürlük alanı: imgeleme asla yer sermeyen bir iş.
22. Bir iş için uygun vakit ya da mekân: Yerini ve zamanını iyi ayarla. Yerinde söylenen bir söz. Şimdi bu sözün yeri mi? Irdelemenin yeri değil.
23. Bir kimsenin yerinde, yerine, onun durumunda, onun durumuna: Senin yennde olsaydım yanıt vermezdim. Kendinizi benim yerime koyun.
24. Bir kimsenin, bir şeyin yerine, onun karşılığında, onun işini, işlevini üstlenerek: Teknik bir arıza sebebiyle iptal edilen bu programın yerine bir film izleyeceksiniz. Tatlı yerine peynir yiyecek. O gitmiyor, onun yerine ben gideceğim.
25. Yer açmak, bir kimsenin oturması için sıkışarak ona yer vermek; bir işe ya da makama erişmek isteyenlere olanak vermek: Arkadan gelenlere de yer açmak gerek. || Yer almak, bir yerde bir şeyde bulunmak. || Yer bulmak, oturacak yer ele geçirmek; bir işe, görevini sürdüreceği bir yere yerleşmek. I| Yer cücesi, küçücük, kurnaz, kurnaz şahıs. || Yer değişiklik yapmak, bulunmuş olduğu yerden başka bir yere göçmek. || Yer demir gök bakır, çorak ve sıcak bir yer; hiçbir yerden yardım görme umudu ve olanağının kalmadığı, tüm kapıların kapalı olduğu bir durumu vurgulamak için söylenir. || Yer edinmek, bir ortamda belli bir ehemmiyet, belli bir saygınlık kazanmak: Şov dünyasında kendine bir yer edinmek oldukça güçtür. || Yer etmek, iz bırakmak; iyice yerleşmek. || (Bir kimseyi) yer kabul etmez, çok fena işlere girmiş çıkmış, günahkâr kimseler için söylenir || Yer kaplamak, oldukça geniş bir alana yayılmak. |] Yer öpmek, bir büyüğün önünde saygısını göstermek için eğilmek (esk.). || Yer sofrası, yerde örtü üstüne ya da sini, yiyecek tahtası vb üzerine kurulan sofra. || Yer tutmak, kalabalık bir yerde birine oturacak yer ayırmak; yer kaplamak: Masa, odada büyük bir yer tutuyor; bir mevzu ya da alanda bir işlevi olmak: Tiyatro insan eğitiminde mühim bir yer meblağ. || Yer vermek, kendi oturmuş olduğu yeri başkasına sunmak: Yaşlılara yer vermek; kapsamı içinde bulundurmak, önemini belirtmek: Gazetelerin tümü bu vakaya j/er veriyor; grup içine almak: Bu şekilde bozgunculara aranızda yer vermeyin. || Yeryanlıp içine gitmek, yer yanhp yerin altına girmek; sözkonu- su bir şeyse, bir türlü bulunamamak; bir kimseyse, çok utanmak. || Yer yatağı, yere serilen yatak. || Yer yer, bazı yerlerde, aralıklı olarak: Gövdesinde yer yer kabar cıklar oluştu. || Yer yerinden oynamak, bir kargaşa, kargaşalık yaşanmak. || Yer yurt, yerleşilen, oturulan, yaşanılan yer. II Yerden bitme, çok kısa boylu; türedi. || Yerden göğe kadar, bir çok, tümüyle: Yerden göğe kadar haklısınız. || Yarden merhaba, yerden temenna, eli yere doğru uzatarak verilen merhaba (esk.). || (Birini) yerden yere çalmak, yerden yere vurmak, hırpalamak; değişik yönlerden saldırarak onu aşağılamak. || Yere bakan yürek yakan, sessiz, yumuşak başlı görünmüş olduğu halde gizlice dolaplar çeviren, kötülükler icra eden kimse için kullanılır. || Yere bakmak, yaşlı kimseler için, ölümü yakın olmak. || Yere batasıca, yere batsın, "yok olsun, varlığı ortadan kalksın" anlamında kullanılan ilenç sözü. || Yere batmak, yok olmak. || ibre çalmak, hızla v«re vurmak, bir şeyi fırlatmak, atmak: Öfkemden sürahiyi yere çalıp parçalamak istedim. || Yere geçsin, yere batsın. || (Bir kimseyi) yere göğe koymamak, koyamamak, çok önemsediği birini iyi mi ağırlayacağını, onu memnun etmek için ne yapacağını bilememek, aşırı seviyede ilgi ve yakınlık göstermek: Orada kaldığım sürece doğrusu beni yere göğe koymadılar. || (Birini) yere sermek, bir kimseyi yenmek ya da vurup öldürmek. || Yere vurmak, bir kimseyi fena bir duruma sokmak. || Yeri gelmek, sırası, uygun zamanı gelmek: Yeri ulaşınca ben ona her şeyi anlatırım. || Yeri göğü ben yarattım de mek, kendini herkesten üstün görmek, çok gururlanmak. || Yeri göğü birbirine katmak, büyük bir telaş ve coşku yaratmak: Bağırıp çağırıyor, yeri göğü birbirine katıyordu. || Yeri göğü tırmalamak, dayanılmayacak seviyede, acı, sancı ya da ağrı çekmek. || Yeri değil, zamanı, sırası uygun değil. || Yeri olmak, saygınlığı bulunmak. | Yeri öpmek, “yere düşmek†anlamında alay yollu kullanılır. || Yeri soğumadan, ayrılığın üstünden çok geçmeden: Giden konukların yeri soğumadan yenileri geldi. || Yeri yurdu belirsiz, nerede kalmış olduğu, nerede bulunabileceği bilinmeyen, serseri. || Yeridir, uygundur, doğaldır, icra eden haklıdır. || Yerin altına geçmek, batmak, girmek, aşırı seviyede utanıp sıkılmak, mahçup olmak; arandığı halde bir türlü bulunmamak. || Yerin kulağı var, ne kadar sakınılırsa sakınılsın gizli saklı bir konuşmayı duyan birileri olur. || Yerinde, uygun: Yerinde bir davranış; iyi, kafi: Insanın neşesi yerinde. || Yerinde duramamak, devamlı devinim halinde olmak, luk ya da heyecandan içi içine sığmamak: Onlar gelecek diye yerinde duramıyordu. || Yerinde saymak, yürür benzer biçimde yaparak devamlı şekilde ayağının birini kaldırırken ötekini indirmek; bulunmuş olduğu yerden daha ileri gidememek; ilerleyip gelişememek, yükselmemek: Biz bu anlayışla daha senelerce yerimizde sayarız. || Yerinde su mu çıktı?, hiçbir mecburi niçin yokken yerini bırakanların bu tutumunu kınamak için söylenir. || Yerinde yeller esmek, artık o yerde olmamak, yok olmak: Eski okulumuzun yerinde bugün yeller esiyor. || Bir kimsenin, bir şeyin yerine geçmek, yerini almak, onun görevini, işlevini üstüne almak, onun yerine kullanılabilmek! fbnne gelmek, yapılmak, gerçekleştirilmek: isteğinizin yerine gelmesine çalışacağım; daha önceki durumuna kavuşmak: Neşesi yerine geldi. || Yerine getirmek, gereğini yapmak: Emirleri yerine getirmek; eski durumuna kavuşturmak: Bir bardak şarap neşemi yerine getirdi. || Bir kimseyi, bir kimsenin yerine koymak, bir hiç kimseye, bir kimse gözüyle bakmak, onu o saymak: Ben onu kardeşimin yerine koydum. || (Bir şeyi) yerine koymak, yitirilen, elden çıkarılan bir şeyin kendisini ya da benzerini sağlamak: Yitirilen mallann yerine yenisini korsunuz, canınıza bir şey olmadı ya. || Yerine oturmak, bir şey sözkonusuysa, iyi yerleşmek; bir fikir, durum vb. ise herkesçe, benimsenir olmak, yerleşmek: Bu kavramlar hele bir yerine otursun, tartışmalann yönü de değişecek. || (Bir kimsenin, bir şeyin) yerini almak, yerine geçmek. || (Kendi) yerini almak, kendisine ayrılan yerde durmak: Salonun sağında yerimizi aldık. || Yerini bulmak, nebat sözkonusuysa, yeri gelişmesine elverişli özellikler taşımak; beğenmek. || Yarini bulmak, yerine gelmek; kendine yakışır, kendine uygun durumu bulmak. || 'terini doldurmak, görevinin ge rektirdiği bilgi ve becerilere haiz olmak senin yehni doldurmak, o görevi ilkin icra eden şahıs kadar başarıya ulaşmış ol- ınu aratmamak, || Yerini ısıtmak, bir yerde uzun süre kalmak. || Bir şeyin, bir kimsenin yerini tutmak, onlann işlevini, re lünü üstüne almak, üstlenebilmek. || YBrini yapmak, bir şeyi elde etmek amacıyla evvelde girişimde bulunmak; ortam hazırlamak. || Yerle birlikte, yer düzeyinde. || Yerle bir etmek (olmak), yerle yeksan etmek (olmak), bir yapıyı temeline kadar yere indirmek, taş taş üstünde bırakmamak; yok etmek. || Yerle gök bir olsa, sonu ne olursa olsun || terlerde sürünmek, acınacak, sefil bir durumda bulunmak. || Bölgelere kadar eğilmek, aşırı seviyede saygı göstermek. || Bölgelere geçmek, büyük bir utanç duymak. || Bölgeleri süpürmek, saç, etek vb.'den söz ederken, çok uzun olmak.
—Ask. Yer ölçmeli atış planı, topçu atışlarının hazırlanıp yapılması için topçu ateş yönetim merkezinde kullanılacak atış planlarının bir türü. || Yerinde değişiklik yapma, bir üst komutanın verdiği emirle, bir birliğin tamamı ya da bir kısmının, yeni gelen bir birlik tarafınca muharebe bölgesinde değiştirilmesi. (Değiştirilen elemanların muharebe görevi ve tahsis edilen harekât böl- gesiyle^lgili sorumlulukları, yeni gelen birlik tarafınca üstlenilir Yeni gelen birlik, verilen buyruk doğrultusunda harekâtı sürdürür. Harekât tekrardan başlamadan, değiştirilen elemanlar geri çekilirler Bu harekât, değişiklik yapma harekâtının bir türüdür.) || Ye rinde saymak -* SAYMAK.
—Bahç. Yer örtücü nebat, çıplak bir toprağı kaplamak ya da erozyondan korumak için kullanılan yayılıcı kısa boylu nebat (ce- zayirmenekşesi, koyunkıran, bazı dağ- muşmulaları).
—Bine. Yere yakın, karnı geniş ve yere yakın atlar için kullanılan deyim. Bunlara kuvvetli at gözüyle bakılırsa da, aslında bir üstünlükleri yoktur.
—Biyol. Belirli yer, yeni bir türün örnek tipinin ya da bir koleksiyona konacak bir mesela bulunmuş olduğu ve mümkünse coğrafi koordinatları ile belirtilen kati yer. || Boş yer, belirli bir noktada, yeni organik koşullardan doğan ya da insan elinin işe karışmasıyla ortaya çıkan ve canlıların barınmasına elverişli olan yeni ortam (suların içinden yükselen sahil, yeni oluşan volkanik ada, baraj yapımıyla meydana gelen göl, insan tarafınca oluşturulan kanallar, tuzlaların atık suları, kaplıca suları vb.) (Boş yerlerin canlı topluluklarınca doldurulması tohumların ya da sporların yayılma kabiliyetine bağlıdır. Kanatlı hayvanlar (kuşlar, yarasalar) karadaki boş bölgeleri yuvalanma ya da kışlama yeri olarak kullanabilirler; öteki hayvanlar sadece nebat örtüsü oluştuktan ya da bir su birikimi sözkonusuysa orada nebat üremeye başladıktan sonrasında yerleşirler.]
—Dilbilg. Yer belirteci -* BELİRTEÇ. || Yer tümleci, bulunulan, gidilen, gelinen, geçilen yeri belirten tümleç.
—Dişç. cerr. Dişlerin yer değiştirmesi, bir ya da birden fazla dişin yavaş yavaş yer değiştirmesi. (Çoğu zaman komşu ya da karşı gelen dişin yokluğu ya da kaybı ya da dişetine gömülü bir dişin gelişmesi sonucu meydana gelir.)
—Fels Aristoteles'e bakılırsa, bir şey içeren cismin iç sınıfı. (Physıka'da [4, 1] Aristoteles, yeri "bir cismin hareketsiz zarfı†olarak tanımlar.) || Yerine geçen, bir başkasının yerini alan görüngüye denir.
—Geom. Yer ekseni, tasan geometride iki izdüşüm düzleminin arakesiti. || Yer koordinattan haritası, r, S Riemann küresinin yarım büyük çemberi, f0 da: M~(e,*>) olduğuna bakılırsa (S-T, fy haritası, burada 6 ile M nin küresel koordinatları olmak suretiyle lt;,6. lt;p)=(sin ıp-cos 8, sin p-sin 8, cos y>) gerçeklenmektedir. (f0 ın görüntüsü ]-ıt,ır [X]0,TT[ dikdörtgenidir.)
—Sonbahar, sant. ve Perspekt. Yer çizgisi, figüratif düzlemle yer düzleminin kesişmesiyle ortaya çıkan yatay çizgi, (Yapıtın [tablo, desen...] alt yatay çizgisini oluşturur.)
—Hayvc. Yerden bilme karnı sarkık ve / ya da kısa bacaklı olan, böylece gövdesinin yere yakın olduğu izlenimini veren dörtayaklı evcil hayvanlara denir.
—Huk. Kamuya açık yer, her insanın girip çıkabildiği yer. (Kamuya açık bölgeler, zabıtanın denetimi altındadır.)
—ida. huk. Yerinden yönetim, kimi kamu hizmetlerinin devletin merkezi yönetimi haricinde yer edinen organlar tarafınca yerine getirilmesi yöntemi. (Eşanl. ADEMIMERKE- ZİYET.) [Bk. ansikl. böl.]
—ikt. Yerinden yönetimli iktisat, tutumsal karar birimlerini bazı hedeflere ulaşmaya zorlayan hiçbir emredici devlet planının ya da karar merciinin bulunmadığı iktisat tipi. (Bk. ansikl. böl.)
—İnş. Yerinde yontmak, taşları ocakta değil, kullanılacakları yerde işlemek.
—Koregr. Yerde, belli bir hareketin yerle bağlantıyı kesmeden yapıldığını belirten okul terimi.
—Küm. kur. Yerine koyma şeması, Zerme- lo-Fraenkel kümeler kuramının (V*. Vy, Vy'(R(x, y)iR(x, y') > y = K'))-r
Vu, 3v, Vy(y 6 v O 3x(x e v R(x, y))) formülüyle verilen belitler şeması, burada R, kümeler kuramının dilinin ikili yüklemler kümesini taramaktadır (yazılışı hafifletmek için R nin ihtimaller içinde parametrelerine yer verilmemiştir). [Başka deyişle, her R ikili fonksiyonel (yani yukardaki gerektirmenin öncelini gerçekleyen) yüklemi için ve her u kümesi için, u nun R ile elde edilen görüntüleri bir v kümesi oluşturur. Yerine koyma şeması (kümeler kuramının öbür belitlerine eşlik eder), tanım teoremleri ve sonlu ötesi tanımlama şemalarını kanıtlamaya olanak verir, bu şemalar tanım ve geridönüşle tanıtlama teoremlerini sıra sayılarına genelleştirir.]
—Mad. oc. Yerinde cevher, maden yatağı içinde bulunan, ana kütleden koparılmamış mineral ya da kömür.
—Mant. Yerine getirme, nesneler ve önerme işlevleri arasındaki anlambilim bağıntısı. (Bir önerme işlevinin özgür değişkenleri bir nesnenin adıyla değiştirilmiş olduğu vakit bu önerme işlevi doğru bir önerme durumuna geliyorsa, bu nesne o önerme işlevini yerine getiriyor anlamına gelir. Mesela kar, "x beyazdır†önerme fonksiyonunu yerine getirir.) || Yerine konabilirtik, bir şey için başka bir şeyin yerini alma olanağı. || Yerine koyma, bir terimi bir başka terimle değişiklik yapma. (Bir A formülünde bir t teriminin bir x değişkeninin yerine konması, x değişkeninin tüm özgür yeralışlarının hep aynı şekilde bir t yeralı- şıyla değiştirilmesine dayanan bir işlemdir.) | Özdeşlerin yerine konabilirliği ilkesi, teibniz'den lanan bu ilkeye bakılırsa, her önermede eşgöndermeli iki terim, sözcenin doğruluğunu değiştirmeden birbirinin yerini alabilir. (Mesela, “Mehmet II. büyük bir hükümdardı" cümlesinde "Fatih", sözcenin doğruluk kıymetini değiştirmeden "Mehmet II' nin yerini alabilir.)
Yerini, yönünü Sallamama. (Birçok olgu beyinde sağ arkada bir yerleşme odağının varlığını destekliyorsa da sendromun kaynağının iki taraflı otabüecaği de büsbütün yadsınamaz.) | Yer kavramları yitimi, bir harita üstünde (bir kenti bulma), bir planda (yol saptama) bir yeri bulma ya da oradaki elemanlarla bir yerin (bir oda ya da mahallenin) planını çizme yeteneksizliği. (Olguların çoğunda sağ yarımkürenin arka tarafında bir lezyon bulunursa da sol yarımküre lezyonları da ender değildir.)
—Oy. Pokerde kâğıt dağıtılmadan ortaya sürülen para. || Yer kâğıdı, dağıtanın, oyunculara servis yaptıktan sonrasında açmış olduğu ve kozu belirleyen kâğıt. || Yere gitmek, pokerde iki oyuncunun başka para sürmeden ortadaki para için oynaması.
—Perspekt. Yer düzlemi, figüratif düzlemin tabanından geçen ve bu düzleme dikey olan İtibari yatay düzlem.
—Sey. oy. Yer kuklası -> KUKLA.
—Sîg. Yer kayması sigortası, sigorta mevzusu bina vb. değerlerin bulunmuş olduğu yerde yer kayması ya da toprak çökmesi sebebiyle doğabilecek zarar ve hasarlara karşı sigorta.
—Sil. Yerden havaya güdümlü tüze, karadan ya da bir cenk gemisinden bir hava hedefine fırlatılan lüze. || Yerden yere güdümlü roket, karadan ya da bir cenk gemisinden bir kara ya da deniz hedefine fırlatılan roket.
—Sirk. Yer hareketleri, akrobatların hiçbir destek alet (ayaklık, halka, trapez vb.) kullanmadan yerde gerçekleştirdikleri hareketlerin tümü.
—Spor. Yer hareketleri, uygun bir zeminde, erkeklerde 60 saniye, hanımlarda 90 saniye devam eden jimnastik yarışması (hanımlarda müzik eşliğinde).
—Yerbil. Yerine geçen, yerine geçme vakasından etkilenmiş bir mineral için kullanılır. || Yerine geçme, bir kayaç içindeki bir mineralin, başlangıçtaki biçimini korumakla beraber, molekül molekül başka bir mineralin yerini alması. (Başlangıçta aragonit yapısında olan bazı fosil kabukları tam bir yerine geçme sürecine uğrayabilir; örn. bugün silisleşmiş tebeşirli deniz kestaneleri ya da piritleşmiş ammonitler; fosilleşmiş ağaçlar, sadece odunsu dokuların silisleşmesiyle korunabilmişlerdir [taşlaşma]; dolomitleşme de bir yerine geçme vakasıdır) [Eşanl. EPİJENİ]
—ANSİKL. ida. huk. Yerinden yönetim. Uygulama alanı bakımından yerinden yönetim yer ve hizmet yönünden olmak suretiyle iki şekilde görülür. Yer yönünden yerinden yönetim organları (yöresel ademi- merkeziyet), belirli bir bölgede oturanların ortak gereksinmelerini karşılarlar: belediye, il hususi idaresi, köy. Hizmet yönünden yerinden yönetimdeyse belirli bir kamu hizmetinin, merkez örgütünün dışındaki bir kamu kuruluşu tarafınca yerine getirilmesi sözkonusudur. Kimi kamu hizmetlerinin kendi başlarına bağımsız hukuksal varlıkları olan kamu kurumlan vasıtasıyla yerine getirilmesinin sebebi bu hizmetlerin teknik özellikleridir Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları (mesela PTT, TRT) belirli bir hizmet alanında ülke genelinde hizmet veren kuruluşlardır. Yerinden yönetim organlarının ortak özellikleri şunlardır:
1. devletten ayrı tüzel kişilikleri ve özerklikleri vardır;
2. ayrı bütçeleri vardır;
3. ayrı yönetim organları vardır;
4. merkez yönetiminin bu kuruluşlar üstünde sıradüzen denetimi yoktur, sadece yönetimsel vesayet denetimi vardır.
melerin serbestçe rol oynamasına izin verir; böylece müdahaleleri, çeşitli tutumsal birimlerin kararlarına saygı gösteren dolaylı ve global bir kalite taşır. Paracı ülkelerin ekonomik rejimleri yerinden yönetimlidir.
—Jeofiz. Gökbilimsel veriler. Yersel gezegenlerin ilkörrıeği olan Yer, Güneş'in çevresinde zayıf dışmerkezli bir eliptik yörünge çizer ve Güneş'e ortalama uzaklığı 149,6 milyon kilometreyi bulur. Bu yörüngenin düzlemine tutulum denir. Merkezinin bu yörünge süresince ötelenmesinden bağımsız olarak Yer, ağırlık merkezinden geçen bir eksen çevresinde döner (kutuplar ekseni ya da coğrafi güney-kuzey ekseni). Güneş çevresinde dönüşü yıl* süresini ve mevsimlere bakılırsa değişimleriyle beraber, kutuplar ekseni çevresinde dönüşü de gün* süresini belirler. Bu iki devinimin hiçbiri tertipli değildir. ( -> üĞRüM. TEDİRGİNLİK, DEVİNME.)
Yer'in biçimi, kutup ekseni doğrultusundaki hafifçe bir basıklık'la bir küre biçimine yakındır. Bu şekil esas olarak yerçekim güçleriyle (Yer'e ilişik kütlelerin kendi aralarında egemen olan Nevvton çekimi) koşullanmıştır; bunlara düzey yüzeylerini ve daha hususi olarak jeoiti' belirleyen, dönmeden ileri gelen etkisinde bırakır de eklenmiş olur. Kabarıklıklarından lanan düzgünsüzlükler göz ardı edildiğinde Yer, yarıbüyük ekse- YER MANYETİK ALANI
—ikonogr. Eskiler Yer'i Gaia, Rhea, Kybe- le* (Kybele'nin otomobili), Demeter* ya da Ceres benzer biçimde tanrıçaların çizgileriyle canlandırmışlardır. Ara Pacis'ın kabartmalarının birinde (Floransa, Uffizi) Terra Mater, başlangıcında, meyvelerden oluşan bir taçla, bir öküz ve bir koyunun içinde otururken ve kendine doğru gelen iki evladı kabul ederken canlandırılmıştır. Bu besleyici Yer figürü roman süreci elyazmalarında da görülür: Bari katedrali ve British Museum' daki tanrısal tomarları (minyatürler), Sankt Gallen'deki Tuotilo evangeliariumu (cilt).
Kaynak: Büyük Larousse
YER üSTü a. Toprağın üst düzeyi, dış kısmı: Yerüstü ve yeraltı suları.
— Mad. oc. Yerüstü tesisleri, yeraltı maden ocağı işletmesinin tersine, yeryüzünde yer edinen, madenle ilgili tüm donanım ve tesisler.
♦ sıf. Bot. Sap taslağının çenekaltı bölütü çimlenme anında uzayan (keneotu, fasulye) ve bu tarzda çimlenen çeneklere denir. (Çeneklerin ilk yaprak görevi yaptıkları çimlenme tipi daima yerüstüdür.)
— Mad. oc. Yerüstü tesisleri, yeraltı maden ocağı işletmesinin tersine, yeryüzünde yer edinen, madenle ilgili tüm donanım ve tesisler.
♦ sıf. Bot. Sap taslağının çenekaltı bölütü çimlenme anında uzayan (keneotu, fasulye) ve bu tarzda çimlenen çeneklere denir. (Çeneklerin ilk yaprak görevi yaptıkları çimlenme tipi daima yerüstüdür.)
Kaynak: Büyük Larousse
YER YüZü a
1. Dünya gezegeninin kara ve denizlerle kaplı ve üstünde insanların yaşamış olduğu yüzeyi; yerkabuğu: Yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplıdır.
2. üstünde yaşayan insan toplulukları açısından ele alınan dünya gezegeni; dünya, yaşam: Yeryüzünün yarısını ilgilendiren bir mesele.
1. Dünya gezegeninin kara ve denizlerle kaplı ve üstünde insanların yaşamış olduğu yüzeyi; yerkabuğu: Yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplıdır.
2. üstünde yaşayan insan toplulukları açısından ele alınan dünya gezegeni; dünya, yaşam: Yeryüzünün yarısını ilgilendiren bir mesele.
Kaynak: Büyük Larousse
yer mumu
isim, yerbilim
isim, yerbilim
- Petrol ve terebentin içinde eriyen, organik hidrokarbonlardan oluşan bir mum türü, ozokerit.
kara yer
isim, halk ağzında
isim, halk ağzında
- Gömüt, sin, gömüt.
yer sarsıntısı
isim, coğrafya
isim, coğrafya
- Zelzele.
Kapalı Yer Korkusu
TDK, Türk Dil Kurumu
TDK, Türk Dil Kurumu
- Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı ya da korku, klostrofobi.
yer merkezli
ödat
ödat
- Yer özekçil.
yer özekçil
ödat
ödat
- Yermerkezci:
Yer altı ve yer üstü su ları haritası var mı?
Yer ve vakit kavramlarının açıklaması nedir?
Yer çekimi kuvvetinin önemi nedir?
YORUMLAR