Özgürlükten Kaçış

Özgürlükten Kaçış / Erich Fromm Kişilik Kuramları: Özgürlükten Kaçış / Erich Fromm Erich Fromm, 1900 senesinde Almanya'...




Özgürlükten Kaçış / Erich Fromm





Kişilik Kuramları: Özgürlükten Kaçış / Erich Fromm


Erich Fromm, 1900 senesinde Almanya'nın Frankfurt kentinde dünyaya geldi. Heidelberg, Frankfurt ve Münih üniversitelerinde psikoloji ve sosyoloji öğrenimi yapmış oldu. Münih'deki ünlü Berlin Ruh çözümü Enstitüsü'nde eğitim görmüş oldu. Son yıllarını Meksika'da geçirdi. Tedavi amaçlı gittiği İsviçre'de 18 Mart 1980'de öldü(Geçtan.303).

Temel öğrenimi sosyoloji olan Fromm, toplumsal sorunları psikanalitik açıdan ele aldı. Karl Marks'ın yapıtlarından mühim seviyede etkilendi.

Erich Fromm, şahsi gelişimini anlattığı “Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum†adlı eserinde Freud ve Marks'a olan yönelimini başından geçen iki vakayla anlatır:
“Olay şuydu: Ailemizin dostu olan genç bir karı tanımıştım. Yirmi beş yaşlarında olmalıydı. Çok güzel, çekici, buna ek olarak da ressamdı. Hem de tanıdığım ilk ressam. Önceleri nişanlanmış ama bir süre sonrasında nişanı bozmuş bulunduğunu işittiğimi de anımsıyorum. Genç hanım nerede ise daima dul olan babasıyla beraber dolaşmaktaydı. Babası ise, anımsadığım kadarıyla yaşlanmış, bunaltan, daha çok insanı iten bir görünüşü olan biriydi. Ya da ben (kim bilir kıskançlık yüzünden bu şekilde bir yargıya varmış olduğum için) öyleki düşünüyordum. Sonrasında bigün beni allak bullak eden haberi duydum. Genç kadının babası ölmüştü. O da babasının ölümünden sonrasında ardında babasıyla beraber gömülmek istediğini vurgulayan bir vasiyetname erteleyerek kendisini öldürmüştü. Önceleri ne Oedipus kompleksini ne de baba ile kız içinde değişmez bir yakınlık olabileceğini duymuştum. Ama vakadan çok etkilenmiştim. Genç hanımı çok çekici buluyor, o can bunaltan babadan ise nefret ediyordum. O zamana kadar da intihar eden asla kimse tanımamıştım. “Bu iyi mi olabilir?†düşüncesi beni perişan etmişti. O şekilde genç ve güzel bir kadının yaşamaya, yaşamın ve resmin hazlarına rağmen; babasını, onunla gömülmeyi isteyecek kadar çok sevmesi iyi mi mümkün olabiliyordu?

Kuşkusuz bu soruya verebileceğim bir cevap yoktu. Ama “Bu iyi mi olabilir?†sorusu kafama takılıp kalmıştı. İşte, Freud'un kuramlarını öğrenmeye başladığımda bu kuramlar bana erişkinlik dönemimde yaşadığım o şaşırtıcı ve ürkütücü deneyin yanıtı olarak göründüler.â€
(Fromm. Yeni Bir İnsan Yeni Bir Cemiyet).

“Bir başka vaka; Birinci Dünya Savaşıydı. 1914 yazında harp başladığında yaşamımda en mühim yeri, harp heyecanı, yengilerin kutlanması, tanıdığım bir takım askerlerin ölümü şeklinde trajediler tutan on dört yaşlarında bir çocuktum. Savaşın o anlam ifade etmeyen insanlıkdışılığı beni etkilememişti. Ama, kısa sürede bunların hepsi değişti. Öğretmenlerimle geçirdiğim bir takım deneylerin bana çok yardımı oldu. Harp öncesi iki yıl süresince derslerinde en beğenmiş olduğu kaide olarak ‘Si vis Pacem para bellum' (Eğer sulh istiyorsan harp için hazırlan) tümcesini duyuru etmiş olan Latince öğretmenim harp çıkar çıkmaz ne kadar memnun bulunduğunu gösterdi. O süre onun daha önceki sulh kaygısının doğru olamayacağını anladım. Barışın korunması mevzusunda daima çok duyarlıymış şeklinde görünen birinin şimdi harp mevzusunda böylesine coşkun bir luk duyması iyi mi mümkün olabiliyordu? İşte o günden bu yana Latince öğretmenimden daha onurlu ve istençli kimseler tarafınca savunulduğu süre dahi, silahlanmanın barışı koruduğu ilkesine inanmakta güçlük çektim.


Harp 1918'de sona erdiğinde “Savaş iyi mi mümkün oluyor?†sorusuna kendisine saplantı yapmış; insanları kitle halinde davranışlarını ne denli us dışı bulunduğunu idrak etmek isteyen, sulh ve uluslar arası anlayış için tutkulu bir talep duyan derinden sarsılmış genç bir adamdım. Dahası, tüm resmi ideolojiler ve bildiriler mevzusunda büyük bir kuşkuya düşmüş ve ‘insan, her şeyden kuşkulanmalıdır' inancıyla dolmuştum.†(Fromm. Yeni Bir İnsan Yeni Bir Cemiyet).


Bu olayların yanı sıra, 1930'larda Almanya'da Nazi partisinin güç kazanmaya başlaması da görüşlerinin, ferdin toplumsal kaçış düzenekleri geliştirmesi yönünde geliştirdi.

Siz de bir çok insan şeklinde bazen yaşamın getirmiş olduğu problemler altında ezildiğinizi hissetmiş olabilirsiniz. Sizden daha kuvvetli ve akıllı birisinin aniden ortaya çıkıp tüm sorunlarınızı halletmesini istemişsinizdir. Kim bilir gene çocuk olup yetişkinliğin getirmiş olduğu kaygı ve sorumluluklardan kurtulmanın ne kadar güzel olacağını düşünmüşsünüzdür. Psikanalitik kuramı sonradan benimsemiş Alman psikolog Erich FROMM'un kişilik kuramı, bu kaygı durumları ve bu durumlardan kaçış üstüne kuruludur(Kişilik.182).

İnsanların Özgürlükle beraber Gelen Kaygı ve Güçsüzlük Duygularını Aşma Stratejileri:


Otoriter Kaçış: Kendini kuvvetli sezmek için daha kuvvetli insanlarla ya da şeylerle özdeşleşirler. Bu insanoğlu boyun eğme ve egemenlik kurma çabalarını bir arada yaşarlar. Biryandan kuvvetli insanlara - örgütlere katılarak bireyselliklerinden vazgeçerler böylelikle aşağılık duygularını yenmeye çalışırlar. Öte taraftan kendisinden zayıf olanları ezip sömürerek güç duygusu elde ederler.

Yıkıcı Kaçış: Şahıs, yaşamın tehdit edici durumlarından, onları yok ederek kurtulmayı dener. Yıkıcılık (bilinçaltında), güçsüzlük ve yalnızlık duygularına karşı bu bireyler, tehdit olarak algıladıkları insanları, durumları bir biçimde yok etmeye uğraşırlar. Bu konuyu mantığa da (din, vazife, vatanseverlik vb.) büründürürler.

Mekanik Uyum Kaçışı: Kaygılarla savaşmak yerine fert, toplumun fert için uygun görmüş olduğu rol ve yaşam tarzını benimser.

Fromm, psikiyatrinin temel problemininin insanoğlunun dış dünyasıyla ilişkilerini anlayabilmek bulunduğunu savunmuştur. Açlık, susuzluk, cinsellik şeklinde tüm insanlarda ortak olan belli başlı gereksinimler fizyolojik kökenlidir. Buna karşılık, sevgi ve kin, kuvvetli olma tutkusu ve boyun eğme isteği şeklinde insanlarda karakter farklılıklarına yol açan etmenlerin tümü toplumsal kökenlidir.
Fromm'a nazaran, insanoğlunun en çirkin eğilimleri şeklinde, en güzel olanlar da, onu yaratan toplumsal sürecin sonuçlarıdır. İnsanın tutkuları ve kaygıları, içinde yaşamış olduğu kültürün ürünleridir.

Temel Bağlar: Kişi, kendisini dış dünyaya bağlayan göbek bağını kesmedikçe özgür değildir. Ama bu bağlar ona itimat ve ait olma duygusu da verir. Bireyselleşme sürecinde çocuk, bağlarından koptukça, yalnızlığını ve başka insanlardan ayrı bir varlık bulunduğunu fark etmeye başlar. Bu vaziyet onda çaresizlik ve kaygı yaratır.(Geçtan.305) Bir çocuk iyi mi fizyolojik olarak annesinin karnına geri dönemezse, bireyleşme süreci de ruhsal yönden geri döndürülemez. Geri dönme girişiminin sonucu, otoriteye boyun eğmektir. Boyun eğen şahıs, dikkatli dünyasında kendini güvenlik içinde hissetse de, bilinçdışında, bu şekilde bir güvenliğin karşılığını kendi bütünlüğünden vazgeçerek ödemiş olmanın ağırlığını taşır.(Geçtan.305)

İnsanın varoluş koşullarından lanan 5 gereksinim:

1. İlişki İhtiyacı: İnsan doğadan kopmuştur. Başka hayvanlardan değişik olarak insan, doğayla barışık karşılıklı içgüdüsel bağlardan yoksundur. Bundan dolayı insan kendi ilişkilerini kendisi oluşturmak zorundadır. Bu ilişkilerin en güçlüsü de insanların birbirine işitebileceği yakınlıkla gerçekleşir.
2. Aşkınlık İhtiyacı: Yaratıcı bir varlık olma ihtiyacıdır. Yaratıcı dürtüleri engellendiğinde insan yıkıcı bir varlık olur.
3. Kimlik İhtiyacı: İnsan bir kimliğe haiz olmak ve başka insanlardan değişik bir varlık bulunduğunu sezmek ister.
4. Köklülük İhtiyacı: İnsan, kökenini arar, dünyanın tamamlayıcı bir parçası olmak ve bir yere ait bulunduğunu sezmek ister. Erişkin insan bu ihtiyacını, en iyi şekilde, başka insanlarla dostça hisleri içinde yaşayarak karşılayabilir
5. Idrak Dayanağı İhtiyacı: İnsan içinde yaşamış olduğu dünyayı tutarlı bir şekilde algılamasını sağlayacak bir idrak dayanağına ihtiyacı vardır. Geliştirdiği idrak dayanağı mantıklı ya da mantıksız da olabilir.

Bireyleşme:

Bireyleşme, gerçek arzularımızı yaşamak ve ifade etmek. Ne yapmamız icap ettiğini değildir de, ne yapmak istediğimizi anlamayı içeren deneyime bireyleşme denir.

Fromm'a nazaran bireyleşmenin yarattığı tedirginlik, evrensel bir duygudur ve “normal olarak†her insan, belli başlı bir şekilde kendi özgürlüğünden kaçmaya çalışır. Bu nedenle, bir insanda nevrotik davranışların oranı, ferdin kendisini ayrı bir varlık olarak nedenli kabul edebildiğine ve bunun sonucu, hangi “üretken olmayan†kaçış mekanizmalarını geliştirmiş olduğuna nazaran belirlenir. Toplumsal kurallar ve politik öğretiler, yalnızlık ve hiçlik hislerinin fark edilmesine karşı insanı korur. Yalnızlık ve hiçlik duyguları insanoğlunun “normal†sorunudur.

Fromm'a nazaran, insanoğlunun güçlerini harekete geçirten temel etmen, onun içinde bulunmuş olduğu “belirsizlik†durumudur. Eğer paniğe kapılmadan gerçekle yüzleşebilirse, yaşamın kendi başına bir anlamı olmadığını ve ama kendinde varolan güçleri, harekete geçirerek yaşamına mana katabileceğini fark edebilir. Bundan dolayı, psikiyatrinin antropolojik ve felsefi bir temel üstüne kurulması gerekir.

Bu ihtiyaçların ortaya çıkış şekli, şu demek oluyor ki insanoğlunun gizilgüçlerini gerçekleştirme olanakları, içinde yaşamış olduğu cemiyet düzeninin beklentilerine nazaran belirlenir. Kişiliği, o toplumun kendisine sağlamış olduğu olanaklar çerçevesinde gelişir. Mesela, paracı toplumlarda şahıs varlıklı olarak “kimliğini†bulabilir ya da bir şirkette sözü geçen bir işçi olarak “ait olma ihtiyacını†karşılar.

Fromm'a nazaran, insanda doğuştan gelen “toplumsal ilgi†ve “kusursuz olma güdüsü†yoktur. İnsanın varoluşundaki temel çatışma, onu devamlı yeni çözümler aramaya yönelten bir dinamizm oluşturur. Çünkü bulunan her cevap, çözümlenmesi ihtiyaç duyulan yeni çelişkileri de bununla beraber getirir. Hayvanlar evreninden ayrılalı bu yana karşılaşmış olduğu çelişkiler, insanı devamlı yeni çözümler aramaya yöneltmiştir ve türünün tükenmemesi için devamlı ilerlemekten başka seçeneği yoktur.

Fromm'a nazaran Amerikalıların ve Avrupalıların pek çok, o andaki pazarlama değerine nazaran alınan ve satılan “şeyler†dünyasında yaşar. İnsanın gücü ve kabiliyetleri pazardaki bir mal durumuna gelir. İnsan, kendisi olacağı yerde, iş ve cemiyet yaşamında kabul edilebilmesi için ne olması gerekirse o olur. Cemiyet ve iş yaşamındaki hareketlilik, bireyi, devamlı olarak yeni gruplarla ve değişik beklentilerle kafa etmek zorunda bıraktığından, kişilik de devamlı değiştirilen bir elbiseye ve en sonunda bir hiçe dönüşür.

Gerçek üretkenlik, insanları oldukları şeklinde görebilmeyi ve onlara bu durumlarıyla saygı gösterebilmeyi, bir başka deyişle, sevgiyi ihtiva eder. Sevgi, yalnız kalmış insanoğlunun, dünyasıyla bütünleşme isteğinin anlatımıdır. üretken bir tutum geliştirememiş insanoğlu, yalnızlık ve önemsizlik duygularıyla kafa edebilme amacıyla türlü mekanizmalar geliştirirler. Bu tür şeyler, ortak yaşam ilişkisi (mazoşist bir bağımlılık ya da sadist bir egemenlik) ve çekilmedir (dünyaya karşı çok fazla ilgisizlik ya da yıkıcılık) (Geçtan.311).

Pazar Ahlakı:
Batılılar alınan ve satılan “şeyler†dünyasında yaşarlar. İnsanın gücü ve kabiliyetleri pazardaki bir mal durumuna gelir. İnsan, kendisi olacağı yerde, iş ve cemiyet yaşamında kabul edilmesi için ne olması gerekirse o olur. Cemiyet ve iş yaşamındaki hareketlilik, bireyi, devamlı olarak yeni gruplarla ve değişik beklentilerle kafa etmek zorunda bıraktığından, kişilik de devamlı değiştirilen bir elbiseye ve en sonunda bir hiçe dönüşür(Geçtan.311).

Gerçek üretkenlik:
İnsanları oldukları şeklinde görebilmeyi ve onlara bu durumlarıyla saygı gösterebilmeyi, bir başka deyişle, sevgiyi ihtiva eder. üretken bir tutum geliştirememiş insanoğlu, yalnızlık ve önemsizlik duygularıyla kafa edebilmek amacıyla türlü mekanizmalar geliştirirler. Bu tür şeyler, ortak yaşam ilişkisi ve çekilme. Ortak yaşam ilişkisi, mazoşist bir bağımlılığı ya da sadist bir egemenliği ihtiva eder. Çekilme, insanı yalnız ve kuvvetsiz bırakan dünyaya karşı çok fazla bir ilgisizlik ya da yıkıcılık şekillerinde yaşanır.

üretken olmayan insanoğlunun dört yönelimi:
1. Alıcı Yönelimli Kişilik: (Açık Ağız) Güvenlikleri bağımlı oldukları kişilerin gücüne bağlıdır. Yaşam sorunlarını kendi gücüyle çözemeyeceğine inanır. Gerilimlerini yiyerek - içerek giderirler. Başka insanların kendilerini beslemesini sevgi emaresi olarak yorumlarlar.
2. Sömürücü Karakter: (Isıran Ağız) Kendi değerlerini dahi dıştan alırlar. Her şey karşılıklıdır. Hep birilerinden bir şeyler koparma peşindedirler. Duygularına düşmanlık ve haset egemendir.
3. İstifçi Yönelim: “Biriktirdikleri ve haiz oldukları†oranda kendilerini itimat içinde hissederler, harcamayı ürkütücü bir tehdit şeklinde yaşarlar. Bu tip bir adam, bir hanımı sevmesi imkansız, ona “sahip olmak†ister.
4. Pazarlayıcı Yönelim: Modern dünyanın ürünüdür. Kişinin insan olarak nitelikleri ehemmiyet taşımaz. İnsanlar alınarak satılacak eşyalara dönüşür. Bir satıcı, bir yönetici ya da bir işçi “kişiliğiâ€, bu pazarda alış veriş mevzusu yapılır.

Hasta Kişi Hasta Cemiyet


Nevrotik emare, çocuk ve erişkin gereksinimleri arasındaki bir uzlaşmayı temsil eder. Psikopatolojinin en temel sunumu olan ruhsal sakatlık yabancılaşmadır(55). Nevrotik hasta, yabancılaşmış bir insandır. Kendisini kuvvetli hissetmez. Korkmaktadır ve çekingendir. Çünkü, kendini kendi fiil ve yaşantılarının öznesi ve yapıcısı olarak görmez. Yabancılaşmış olduğundan nevrotiktir. İçsel boşluk ve yetersizlik duygusunu yenmek için tüm insansal niteliklerini, sevgisini, zekasını, cesaretini v.b. yansıtacağı bir obje seçer. Bu objeye boyun eğerek kendini, kuvvetli, akıllı, yürekli ve güvende hisseder(65).


Yabancılaşma


Gerçekte Fransızca'daki aliene, İspanyolca'daki alienado ruh hastalarını dile getiren eski sözcüklerdir. İngilizce'deki “alienist†sözcüğü çıldırmış, tam olarak yabancılaşmış herhangi birine bakan tabip anlamına gelmektedir.

Yabancılaşma modern insanoğlunun ruhsal bozukluğunun çekirdeğidir(66).
Fikir yabancılaşması: insan pek çok kez bir şey vasıtasıyla düşünmüş olduğuna, düşüncelerinin kendi fikir etkinliklerinin bir sonucu olduğuna inanmasıdır. Gerçekte ise, beynini kamuoyunun putlarına, gazetelere, iktidara ya da siyasal bir lidere aktarmıştır. Onların kendi fikirlerini dile getirdiklerine inanmaktadır. Oysa gerçekte onlara ait olan fikirleri kendi düşünceleriymiş şeklinde benimsemektedir. Çünkü, onları putları, bilgelik ve bilgi tanrıları olarak seçmiştir. Putlara bu nedenle bağımlıdır ve onlara tapmaktan bir türlü vazgeçemez. O, bu putların kölesidir. Çünkü, beynini onlara emanet etmiştir(68).

Tüm bunalım, bağımlılık ve putlaştırma (fanatizm dahil) durumları yabancılaşmanın direkt anlatımları ya da yabancılaşma için ödediğimiz bedeldir. Ruhsal bozuklukların kökeninde mühim bir vaka olan, insanoğlunun kendi kimliğini yaşamadaki başarısızlığı da, yabancılaşmanın bir sonucudur. Yabancılaşmış birisi kendine özgü his ve fikir işlevlerini, kendi dışındaki bir objeye aktarmış olduğundan, bundan sonra kendisi değildir. Onda hiçbir “ben†ya da “kimlik†duygusu yoktur(69).

En geniş anlamında, her nevroz bir yabancılaşmanın sonucu olarak ele alınabilir. Bu doğrudur. Çünkü, nevroz bir tutkunun (mesela, para, mevki, hanım v.b.) tüm kişilikten ayrılarak başat duruma gelmesi, böylelikle o kişinin yöneticisi olması olgusu ile belirlenir. Bu tutku, insan putunun özünü ussallaştırıp ona çok değişik ve çok kez kulağa hoş gelen isimler verse dahi, gerçekte hastanın boyun eğdiği puttur. Hasta, kısmi bir talep tarafınca yönetilmekte, kendisinde artakalan her şeyi bu isteğe aktarmaktadır. Bu tutku güçlendikçe hasta güçsüzleşir. Kendisine yabancılaşır, çünkü kendisinin bir parçasının kölesi olmuştur(70). Putperest insan, kendi elinin emeği önünde eğilir. Sanayi toplumunda modern insan, putperestliğin biçimini değiştirmiştir. O, yaşamını yöneten kör ekonomik güçlerin objesi haline gelmiştir. Kendi elinin alın terine tapmakta, kendisini bir nesneye dönüştürmektedir. İnsan elinin emeğidir. Bu putların konuşmayan ağızları, görmeyen gözleri, duymayan kulakları vardır. Asla nefes almazlar. Onları yapanlar da onlar gibidir; bundan dolayı, onlara inanan hepimiz de…(72)

Bağımsızlık:

Bir varlık, kendi kendisinin efendisi olmadığı takdirde kendisini bağımsız sayamaz. O, ama kendi varlığını kendisine borçlu olduğu süre, kendi kendisinin efendisidir(80).

Bir Cemiyet Hasta Olabilir mi?

Bir toplumun üyelerinin kafa yapılarında aldatıcı olan şey, benimsedikleri görüşlerin “herkesçe geçerli sayılan†görüşler olmasıdır. Büyük bir saflıkla insanoğlu, çoğunluğun belirgin bir takım fikirleri yada duyguları paylaşmasının, o düşünce ve duyguların doğruluğunu kanıtladığına inanırlar. Hiçbir şey bundan daha yanlış olması imkansız. Bir şeyin herkesçe geçerli sayılmasının, kendi başına akılla ya da ruh sağlığıyla hiçbir ilişkisi yoktur. “Folie a deux†iyi mi rastlanan bir şey ise “folie a millions†da görülebilir. Milyonlarca insanoğlunun aynı kötülükleri paylaşması, o kötülükleri erdeme çevirmez; bir sürü yanlışın paylaşılması o yanlışları doğru yapmaz; milyonlarca insanoğlunun aynı akıl hastalıklarını paylaşması da, o insanları akılca sıhhatli duruma getirmez(Fromm.26)

Sakatlık ve Nevroz:
Bireysel ve toplumsal akıl hastalıkları içinde mühim bir fark vardır. Bu bakımdan iki terimi birbirlerinden ayırmak gerekir: Sakatlık ve Nevroz. Özgürlüğe, kendiliğindenliğe erişemeyen, kendini özgür bir şekilde gerçekleştiremeyen kişinin ağır bir sakatlığı var anlamına gelir; elbet özgürlüğü ve kendiliğinden olmayı insanoğlunun erişmesi ihtiyaç duyulan nesnel gaye olarak kabul ediyorsak. Herhangi bir toplumun üyelerinden pek çok, bu amaca ulaşamıyorsa o süre karşımızda toplumun dokusuna işlemiş bir sakatlık var anlamına gelir. Kişi, bir çok kimselerle paylaşmadığından bunun bir sakatlık bulunduğunu fark etmez; bundan dolayı güvenliği başkalarından değişik olma, toplumun haricinde kalma şeklinde deneylerle tehlikeye girmiş olacaktır. Zenginleşme ve gerçek mutluluk duygularını tadamama şeklinde kayıpları diğeri insanlara benzemenin getirmiş olduğu güvenlik duygusuyla ödeyecektir. Aslen, onun bu sakatlığı, içinde yaşamış olduğu kültürde bir erdeme dönüştürülmüş, böylelikle de ona yüceltilmiş bir başarı duygusu dahi veriyor olabilir(Fromm.27).

Toplumsal Kişilik:
Aynı kültür içindeki insanları birbirlerinden farklı kılan bireysel niteliklerin tersine, aynı kültürün bir sürü üyesince paylaşılan kişilik yapısını ifade etmektedir(Fromm.92). Toplumsal kişiliğin işlevi, toplumdaki üyelerin enerjilerini hareket etmek zorunda oldukları şekilde davranmaya; ve onları bununla birlikte kültürün gereklerine nazaran davranmaktan doyum alacak şekilde yönlendirmektir. Özetlemek gerekirse, belirgin bir toplumdaki insan enerjisini, o toplumun devamlı işleyebilmesi amacıyla kalıplamak ve yönlendirmektir(Fromm.92-93).

Toplumsal Karakter ve Pazar Ekonomisi:

Averaj ve bayağı bireyler ile bu bireylerin içinde yaşadıkları toplumun sosyo - ekonomik yapısı içinde karşılıklı bir ilişki vardır. Bireysel psişik yapı ile sosoyo-ekonomik yapı arasındaki birlikteliğin sonucu “sosyal karakterâ€dir. Toplumun sosyo-ekonomik yapısı, bireylerin toplumsal karakterlerini öylesine şekiller ki, kişiler cemiyet gerekleri çerçevesinde yapmak zorunda oldukları şeyleri, hakikaten de yapmak istediklerini sanmaya başlarlar(Fromm.189)
“Pazar ekonomisi Karakter biçimi†ya da özetlemek gerekirse “Pazar karakteriâ€, modern toplumlarda bireyler kendilerini birer mal şeklinde görmeye ve kendi değerlerini “kullanım değeri†olarak değildir de, başka mallarla “değişim değeri†olarak algılamaya başlamalarıdır. Şu demek oluyor ki insan, “Kişilik Pazarıâ€nın malı olmuş gibidir. “Kişilik Pazarıâ€nın değerleme ilkeleri açısından mal ve eşya satılan piyasalardan hiçbir farkı yoktur. Tak farklılık, ilkinde kişiliklerin, ikincisinde de malların satılıyor olmasıdır. Her iki piyasada da, “kullanım değeri†için ihtiyaç duyulan, ama tek başına kafi olmayan, “değişim değeri†ölçüsü kullanılır. Başarıya ulaşmış olmak, bir kimsenin pazarda kendini iyi mi sattığına bağlıdır(Fromm.209).

Karakter pazarındaki ana ilke, “ben, bana haiz olmak istediğin gibiyim†ilkesidir.

Medyanın Örtbas Etmiş olduğu Toplumsal Hastalık:

İçinde yaşadığımız Garp kültüründe sinemaların, radyoların ve televizyonların, spor olaylarının ve gazetelerin yalnızca dört hafta için bulunmadığını düşünelim. Bu büyük kaçış yolları kapanınca, kendi olanaklarıyla kafa başa kalan insanoğlu ne yapacaklardır? Asla kuşkum yok ki bu denli kısa bir süre de dahi binlerce şahıs sinir bunalımları geçirecek, daha çok sayıda insan da klinik mealde “nevrozlu†denen durumdan pek de değişik olmayan korkulu bir huzursuzluğa kaptıracaktır kendisini. Toplumun dokusuna işleyen sakatlığı yatıştırmak için verilen uyuşturucu kesildiği anda hastalık tüm emareleriyle dökülecektir ortaya(Fromm.29).

Kaynakça:

1. Geçtan.E. Ruh çözümü ve Sonrası.Remzi Kitabevi. İstanbul. 2000
2. Burger.J.M. Kişilik. Kaknüs Yayınları. İstanbul.2006
3. Schultz.D.P. Schultz.S.E. Çağıl Psikoloji Zamanı. Kaknüs Yayınları. İstanbul. 2002
4. Altıntaş.E. Gültekin.M. Ruhsal Danışma Kuramları. Güncel Yayınları. İstanbul.2005
5. Fromm.E. Sıhhatli Cemiyet. Payel Yayınları. İstanbul. 1990.
6. Fromm.E. Yeni Bir İnsan Yeni Bir Cemiyet. Say Yayınları. İstanbul. 1989.
7. Fromm.E. Haiz Olmak Yada Olmak. Arıtan Yayınları. İstanbul. 1990.
8. Fromm.E. Özgürlükten Kaçış. Payel Yayınları. 1988







  • Meteorlardan Kaçış


  • Tescaper Online Evden Kaçış Oyunu


  • Kaçış Sendromu Hastalığı



Kaynak:msxlabs.org

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: Özgürlükten Kaçış
Özgürlükten Kaçış
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/08/ozgurlukten-kacs.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/08/ozgurlukten-kacs.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content