KAYIT 161 Bu gece Yunus gecesi tertip edilmiş. Birçok hatipler, profesörler ve tanıdığım tanımadığım bazı yüksek şahsiyetler Yunus hakkında ...

KAYIT 161
Bu gece Yunus gecesi tertip edilmiş. Birçok hatipler, profesörler ve tanıdığım tanımadığım bazı yüksek şahsiyetler Yunus hakkında konuştular.
Dikkatle hepsini dinleyici sıfatıyla ben de içime aktardım. Bu gece bitmek üzere. Her nasılsa tertip heyeti beni bir köşede mütevazı halimle görmüş. Bana hitaben “kürsüye buyurun, Yunus hakkında biraz da siz konuşun” diye rica etti. Onun için huzurunuzda bulunuyorum.
Yunus hakkında her şey söylendi. Benim söyleyeceğim bir şey kalmadı ama ben de bir şeyler konuşayım.
Canlı iken ölü olanlar, ölü iken canlı olanlardan konuşmaları çok güç bir iş olduğunu bilmekteyim. Hepiniz Yunusu dinlediniz. Belki Yunus’ la dolu oldunuz. Benden de hepinize görünmeyen âlemin, maddi âlemdeki eşyada tel tel titreşimlerini, işaretlerini sezenlere selam olsun.
Bunu sezenlerden ince ruhlu karınca gibi durmadan çalışarak bilgi hazinesini dolduran ve hislerini her koldan fışkıran Hatipoğlu’nun ricası üzerine bize kıymet vererek Yunus hakkında bir şey mırıldanmamı arzuladı. Buyurun bende biraz Yunus hakkında konuşayım.
Lâ mekândan Dünya’da mekân verilmiş et ve kemik cihazından ötenin titreşimlerini haykıran Yunus, bence sayın profesörlerin, sayın konuşmacıların dediği gibi aynı şeye iştirak etmiyorum. Bence Yunus; ne ozan, ne filozof, ne de düşünürdür. Manevi ihtizazları dünya insanlarına kendine has bir edeple fısıldayan bir ALLAH dostudur.
Yunus içi dışından daha değerli bir yaşantısı olan Velîdir. Bir kimsenin içi dışı aynı değerde olursa ona hakiki Âlim denir. Bir kimsenin dışı içinden süslü ve kıymetli olursa ona da zavallı cahil damgası vurulur. Sözlerimizi moda havası içinde düşünmemeye gayret ederseniz anlarsınız. Hem ben bunu rica edeceğim.
Dışa çok ehemmiyet verip yürüyenler, bir şeylerini gizlemek için uğraşanlardır. Bu iç ve dış dengesini muhafaza etmek isterseniz, hiç olmazsa Yunus’u dürbün ile seyrediniz. Buna muvaffak olursanız dürbünü atıp Yunusa yanaşınız.
Doğduğu yer. Mezarı. Divanının aslı. Yaşadığı asırdaki ahbapları. Yunus dernekleri. Bir sürü çalışma çabalama burada izah edildi. Hâlâ münakaşa, şöyle idi, böyle idi. Bunların hepsini bana mademki konuşma fırsatını verdiniz, rica ediyorum hepsini bir tarafa bırakalım: Ortada koskocaman bir insan var. Onun ne istediğini, ne söylemek istediğini, insanların nasıl olmasını arzuladığını, bunun için bir yol var, orada yürümek gerek. Yunus’u sevenler derneği, sevmeyenler derneği, sevsinler, sevmesinler, yine ortada koskocaman bir insan var. Onunla biraz konuşmak gerek.
Benden Yunus hakkında söz söylememi istediniz.Gönlümün sırrına erdiği kadar. Kalp pencereme vuran ışık kadar. Heybemde olan kelimeler kadar söyleyeyim, buyurun dinleyiniz! Beğenirseniz size, beğenmezseniz o da size kalsın.
Heybemde dedim. Evet, benim bir heybem var, içinde: Ayak basmamış ormanlar kadar saf, basit insanların ancak inanacağı Ümmî bilgi kırıntıları, nurlu insanların söz parçaları. Gürültülü muhitlere parçalanmaktan korkarak girmeyip; dağ başlarında, kuytu yerlerde, ıssız pınar yalaklarından kalan fikir parçaları. Bu malzeme ile Yunus’u anlatacağım. Heybemden kısmete ne çıkarsa o. Yunus’un beğeneceği, inanılması güç kelimelerden husule gelen inanılır cümle ve ifadelerle bu tarifi yapacağım.
Taş kesilmiş kalpleri yumuşatmak, örümcekli kafaları ayıklamak, şaşkın iradelere hakiki veçhelerini araştırma lüzumunu duydurmak. Gaflet uykusuna dalmış olanları uyandırmak. Uyanık olanları şevk ve gayrete getirmek için; büyük ve temiz insanları bulmak lâzımdır.
Adi hayatın “Olur” undaki “Olmaz” ı görenler, bu olmazlardaki “Olur” u da sezerler. Bunlar hakikatin en mahrem tecellisi etrafında toplanmış nurlu insanlardır. Dil keskin bir kılıçtır. Nasıl keseceği bilinmez. Söz geri dönmesi kolay olmayan bir ok gibidir. Dil harekete geçmeden evvel sözü söylemeden önce dikkat etmek gerekir! Belki bir dostu üzersin, belki bir ALLAH adamının kalbini kırarsın.
Yunus: Şiirler söylemiştir. Elde bir divanı vardır. Yunus tahlil edilmiştir. Yazıları tetkik edilip, şair şiir laboratuvarında analize yapılmıştır. Kendisini anma günleri tertip edilmiş. Hakkında kitaplar, broşürler, fikirler, mütalaalar, güzel sözler anlatılmıştır.
Bunların hepsi ortada, dimağlarda, insanın takdir ve kıymet ölçülerinin zevk duyan kısımlarında...
Fakat ortada görünmeyen bir cephesi vardır Yunus’un; bu Gayb’dır. Bence Yunus budur... Buna şimdiye kadar profesörlerden ve kouşmacılardan hiçbiri –maalesef diyeceğim- temas eden olmamıştır...
Gayb görülemeyen değildir. Görünmeyen tarafa verilen isimdir. Zira gayb mevcuttur. Burası, bu gayb, karanlık derin bir umman ve Allah’ın en büyük sırrı.
“Yu’minune bil gayb” Gayba inanların kitabıdır Diyor Allah Kur’an-ı Kerim’de. Yunus da “Yu’minune bil gayb gayb” halkasına girenlerin büyüklerindendir.
Yunus, giyim ve kuşam alâyiş haykırmıyor. İç ve bâtın mamurlugunu mırıldanıyor: Terennüm etmiyor. Hâllerdeki edeb esrarını tanımayanların kârı olan bir duygusuzluk, teklifsizlik içinde bunun bu tarafı anlaşılamaz...
Kaba mantık çerçevesi içinde kolayca zaptı mümkün olmayan bu inceliğin izahı, sekizinci bir renk, dördüncü bir buudun târif ve tesbihini yapmağa çalışmak kadar çetindir...
Bu gibiler ALLAH dostudurlar... Bunlardan ne denizdeki balık ne gökdeki kuş kaçar. Sokulur yanına kırk yıllık dostmuş gibi... Bunları izaha kalkmak gölgelerin derinliğini kulaç âletiyle ölçmeğe kalkmak gibidir... Bu bir sırdır... O kadar...
Onlar HAKK’la olunca mahlûklardan hiç birini görmezler. Eğer mahlûklar beşerîyet icabı gözlerine çarparsa onları gökte şeffaf toz zerreleri gibi görürler. Onları dikkatle inceleyecek olurlarsa yerlerinde hiç bir mevcut bulamazlar... Onun için Yunus: “Ete kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm!” Söyler...
İnsanlarda bilinemeze, görülemeyene karşı bir anlama iştiyakı vardır. Bu iştiyakın arkasından kendisini hissettirip çeken insan büyüktür.
Yunus’tan bize ne?.. Evet bize bir şey yok... Fakat biz büyüklüğünü yâd ediyoruz.
Ete kemiğe bürünüp Yunus diye görünen büyük insanı. Velî diyebileceğimiz insanlar, Bir bakışta küflü ve rutubetli kalb hazinelerini ışığa çıkarırlar… Bu bambaşka bir yoldur. Demircilik isteyen, kuyumcuya baş vurursa gülerler. Böyle insanlar hakiki bahar rüzgârı gibidirler. Bir yerde durmazlar. Fırtına da yapmazlar. Bütün gülistanı dolaşırlar...
Gece gökteki aya bak… Havuza aksetmiş aya bak… Her ikisi de başka başka… Burada çok ince bir hadise cereyan eder. Milyonda bir farkındadır bu hadisenin... Biri hakikidir ki hayaldir. Biri hayaldir ki hakikidir. Bu lâf çok düşünmeye değer bir sözdür. Bunda ummadığınız ilâhi bir sır gizlidir, bulabilirsen kalb gözüne pencere açılır...
“Nasrettin Hoca” nın fıkraları arasında bu hakikati ince bir nükte ile Hoca anlatır:
Gece havuzda ayı görmüş, “Zavallı havuza düşmüş!” demiş… Boşaltmaya koyulmuş... Koskoca havuzu... Saatlerce... Nihâyet arka üstü düşmüş... Başı yarılmış.. Bir de bakmış ki ay gökte... “Başım yarıldı amma... Seni de göğe çıkardım!..” demiş.
Gözün buğusundan gönlün kaynayışını sezen insan bu fıkrayı anlar... Yunus niçin geldi? Ne söyledi? Ne yapabildi?.. Şunu haykırdı:
Kudret âlemine cehâlet ayağı ile vurmayınız!
Şunu öğrenmek istedi: Siyahla olduğunuz zaman beyazı unutmayınız!
Bu günkü medeniyet ve dünya tıpkı bacaklarından biri alabildiğine uzamış, diğeri kısa kalmış topal bir yolcuya benzemiştir. Hakiki saadetin anahtarı, “Yu’minune bil gayb” halkasına giren ve mihrap denilen o yola bakanların, o mihrapta bulduğu anahtardır. Yunus için konuşmam bu kadar.
Dikkat ettiğim şey; benden o Allah Dostu üzerine küçük bir gölge ve leke düşmesin, işte o kadar.
(Devamı sonraki kayıttadır… )
Kaydın metnini hazırlayan Uğur Bey’den Allah razı Olsun, teşekkür ederiz.[fb_vid id="10153637137434751"]
YORUMLAR