KAYIT 208 Konumuz İslam'da fazilet. Yalnız bunlara değinmeden önce kağıt-mağıt yok önümde. Ben fişi taktım bir yere. Bir ev arsası bulun...
KAYIT 208
Konumuz İslam'da fazilet. Yalnız bunlara değinmeden önce kağıt-mağıt yok önümde. Ben fişi taktım bir yere. Bir ev arsası bulunduğu zaman ev yapılmadan evvel; taşını, kumunu, vesairesini vesairesini toplarlar. Ondan sonra bundan imal ederler. Biz İslam faziletine geçmeden evvel bundan tam o zaman, o zamanın tarihiyle 84 sene evvele değineceğiz. İstanbul'a gideceğiz. İstanbul'da Fatih medreselerinin arkasında bir Karadeniz çarşısı vardır. Bu Karadeniz çarşısında kasaplar vardır ve halen de mevcut. Fatih Medresesi’nde de mollalar ikindi namazından sonra hocaların dersine devam ediyor. Fatih'in içinde okutuluyor ders. Karadeniz'in muhtelif taraflarından gelme 15-16-17-18 yaşlarında genç mollalar var. Bunların içinde Sivas'ın Dadaş nahiyesinden Rahmi isminde genç birisi var. Bu 27- 28 yaşında. 10 senedir devam ediyor şeye, medreseye fakat muvaffak olamıyor. Onun ile gelenler hepsi mezun oluyor. Dersi anlayıp çıkıyorlar. Şunları oluyor, bunları oluyor. Diğer arkadaşları buna demişler; “Ya Rahmi artık sen burada okuma. Git memleketine, beceremiyorsun bunu.” Söylediği söz bu; “ben ilme aşığım, devam edeceğim” dermiş. Arkadaşları yardım ediyor. Herkes beraber dinliyor. Ben de anlatıyorum o devirlerde bugün bu hadiseyi merak eden varsa dedim Bab-ı Meşihat’ın.. Eskiden Bab-ı Meşihat 5 senede bir salname çıkarırdı. Külliyede bu Türkiye'de geçmiş manevi bakımdan fevkalade olan şeyler kaydediliyor buraya. Bab-ı Meşihat’ın çıkardığı 67. salnamenin 485. sayfasında yazılı bir hadiseyi anlatacağım size dedim.…..Bab-ı Meşihatı ….. okutmayız biz….
Karadeniz çarşısında oralarda gezen, Deli Hasan isminde bir adam var. İzbandut gibi, Deli Hasan. Bu tarihe geçmiş Bab-ı Meşihat’ta. Çırçıplak gezer, anadan üryan. Lakabı da; Köpekçi Hasan. Sabah namazından evvel çıkar, fırınlardan ekmek toplar. Bütün köpekler etrafına toplanır İstanbul’un. Onlara ekmek verir. Hatta bu köpeklere verirken köpeğin birisi öteki köpeğin önünden almış. Köpeğin şeyinden yakalamış böyle. “Ulan demiş, yolsuz” demiş. “Beş gün yemek yemeyeceksin” demiş. Bir de tokat vurmuş ... Oradaki kasaplardan birisi, Hüsnü isminde birisi o köpeği işaret koymuş. Ertesi günü hakikaten diğer yüzlerce köpeğe ekmek dağıtırken o köpek çınarın dibinde oturmuş, gelmemiş. Tekin bir adam değil bu.
Bir gün çocuklar Rahmi abi’nin etrafına toplanmışlar. Sela veriliyor. Herkes abdest alıyor. Çocuklar “Rahmi abi demiş; senin aklın bir şey kesmiyor” demiş. “Namazdan sonra köpekçi Hasan dedeye git de demiş bir elini öp onun demiş. De ki benim aklım bir şey kesmiyor sana dua etsin” demiş. Alay ediyorlar. Namazdan sonra çıkmış.
Namaz çok erken kılınır oğlum. Burada çok geç kılıyorsunuz. O kuşluk namazıdır.
Şimdi burada da ezan okunduğu zaman camiden çıkmak lazım. Efendim cemaat toplansın. Ulan gelecek herif, kim gelecekse vaktinde gelsin. Cemaatle namaz kılmak efdaldir. Cemaatle namaz kılmak insan Adüllü esmasına bürünür cemaatta. Ferdün Hayyun Kayyumun, Hakemun Adullun Kuddûs. Allah'ın Adalet esması tecelli eder. Paşayla nefer yan yana kılar.
Afdaliyeti burda. Zahirdir bu. Evde kılarsan Settar esmasına bürünürsün. Ud'û (rabbekum) tedarruan ve hufyeh (A’raf, 55)’e girer iş . Afdaliyeti ayrıdır. Vaktinde gel kıl. Onun için ezan okunuyorken dikkat ederseniz kuşlar “civ civcivcivcivcivcivciv” başlarlar. Akşam Güneş batmadan önce “ civcivcivcivcivcivciv”.. Güneş battı mı trakk kesiverirler. Güneş de göründü mü cıp diye kesiverirler. Kesilmelerin sebebi vakt-ı kerahattır. Vakt-ı kerahat diye bir şey yoktur. Vakt-ı kerahat; demek ki Cenabı ALLAH o zaman şeyi kabul etmiyor.
“Vennecmuveşşeceru yescudan”. Necm, Kur’an dilinde yıldız değildir. Cemi olarak Cenabı ALLAH kullanırsa yıldızı Nücum kevkeb yıldızdır. Necm çemen demektir Arapçada. Vennecmuveşşeceru yescudan. Çemen ve ağaç secde ediyor. Hayvanlar secde ediyor görmüyor musunuz?
Cenabı ALLAH o vakt-ı kerahatın içine gizlenmiş mahlûkatın ibadatını kabul ediyor… Ondan evvel namazdan çıkmak lazım.
Ben Eskişehir’de bir mücadeleye girdim bir kısmı namazsız kaldı. Ondan sonra alıştılar. Sonra Diyanet İşleri’ne yazdım.*******göz vardı onu getircektim. Bir buçuk ay müezzinlere ezan nasıl okutulur onları öğrettirdim. Ezanın bir okuma usulü var be birader. Okuma usulü var bunun ya.. Nihavend mi okuyacaksın, Hüseyni mi okuyacaksın..
Şimdi bir defter kapayalım da öteye gidelim. Çıkmışlar namazdan Rahmi Efendi gitmiş. O … oluyor. Köpekçi Hasan’ın evinde yakalamış. Demiş; Efendi Hazretleri bana bir dua et demiş. Benim zihnim tutmuyor demiş, alamıyorum. Hasan bunun bileğinden tuttuğu zaman “anasını bilmem ne ettiğimin puştu” demiş. Yakaladığı gibi dört nala kalkmışlar bunu. Rahmi Efendi küçük. Güneş doğmuş bunlar hala gideyi şey guraba muraba uuu kıyamet yangın yerleri mangır yerleri dolaşıyor. Rahmi Efendi böyle genç olmasına rağmen, öteki yaşlı… hav havhavhavhavhavhav der. Nihayet fırının önüne gelmişler. Deyyuz al buradan bir somun demiş. Onun da 10 parası var. Gitmiş bir somun almış. *******. Yangın yerine girmişler. Girer girmez bakmışlar orada kılıf tenekelerden yapılmış bir şey kulübe. İçinde yaralı bir köpek. Doğru demiş onu örsele demiş. Öp elini puşt demiş. Almış büyük bir taş eline. Bakmış Rahmi Efendi deli bu. Bunun şakası makası yok. Vuracak kafasına kafasına. Köpeğin elini tutmuş (öpmüş) Bu Salnamede yazıyor. Ondan sonra; bir de ….. … …. bilmem ne ettiğimin puştu demiş. Rahmi Efendi ağlaya ağlaya Fatih’e gelmiş. Öğle namazı okunuyor. Abdestini almış. Arkadaşlarına demiş; “ya utanmıyor musunuz siz bana bunu ya”.. Rahmi abi demiş; “sen de demek..biz seninle alay ettik” demiş. Öpmeyeydik delinin elini….
Namaza girmiş; ağlıyor da. … İkindi namazına gitmişler. Aç tefsir kitabını ders... Derste de o zaman Kuddusi Efendi. Yetmişi aşmış; ciltlerle kitabı var. Rahmi Efendi’yi tanıyor. Çıkmış şey, Kuddusi Efendi.. “ver râsihûnefîl ilm”.*******bilmem ne şunu dedi, İbn-ü Nakkāş böyle dedi, bilmem ne şunu dedi, … bunu dedi…
Rahmi Efendi bakmış ki başka türlü anlamaya başladı. Rahmi Efendi’nin kafa değişmiş. Bir yere gelmiş. “Buyrun Rahmi Efendi oğlum” demiş. Bunlar tembel, almaz, salak-malak insanları... İnsanın her tarafında bir güzellik vardır. O tarafını gören nurlu insanlar onlar; tolerans sahibi hocalar.
Hoca Efendi Hazretleri demiş; “buyurduğunuz tefsirin şöyle bir manası olur mu?” demiş. Bir de “şöyle manası olur mu?”..demiş. Kuddusi Efendi gitmiş kürsüden. “Kalk oğlum” demiş; “efendiler” demiş. “Bundan sonra Rahmi Efendi size tefsir verecek” demiş. Rahmi Efendi’nin Mısır’da okunan 31 cilt tefsiri vardır beyim.
İşte benim; bir psikoloji doçentinin İslam fazileti hakkında konferans vermesi belki taaccubunuzu mucip olur. Bende zamanın birinde bir köpeğin elini öptüm de ondan öğrendim derim. Öyle berbat oldu; siyah gözlüğü vardı, fırlattı çıktı dışarıya.. Hoca başladı ağlamaya. Ben bir saat anlattım; anlat babam anlat. İndim aşağıya. Hoca sarıldı böyle suratıma; “oğlum bunlar nerden aklına geldi?”. “Söyletene bak be hocam” dedim.
………………………………………………
1927 de Avrupa’ya gönderdi Devlet bizi. Atatürk zamanında ilk Avrupa’ya giden talebeleriz biz. Enver Ziya, Sabahattin, Rahmi, Sabri, Esat, Bekir, Ben, Bahri. …Bunlar daha eski.
Biz Dijon’a gittik. Dijon’da karma lisesinde lisan öğrenecektik. Ben lisan biliyordum. Bir ay kaldım orada. Lyon’a gittik. Lyon’da fakülteye kaydedildim. 3 senede psikolojiyi bitirdim ben. 7 sene kalacaktık orada.
–Tıp bitirdikten sonra?
Hayır, hayır Efendim. Lise mezunuyum o zaman daha; 1927’de.
Ondan sonra Felsefeyi bitirdim. Tıbbiye’ye yazıldım oradan. Aynı zamanda da gittim şeye Mısır’a. Mısırda da İlahiyat’a kaydedildim. 6 ay orda, 3 ay orda, 4 ay orda, 5 ay orda. Tıbbiye 4. Sınıfa geçtim. Cami-ül Ezher’den mezun oldum. Geldim İstanbul’a; üniversite inkılabı olmuş. O zaman Profesör Şekip Bey’in yanına bizi muavin verdiler Sabri Esat ile. Tıbbiye’nin son sınıfını da burada bitirdim. Aynı zamanda hem hocalık yaptım hem de üniversitede lisan lektörlüğü yaptım. Ondan sonra Ankara’ya naklettiler.
**Kaydın hazırlanmasına destek olanlardan Allah razı Olsun..[fb_vid id="10155153180664751"]
YORUMLAR