Asya Kıtası ASYA kıtaların en büyüğüdür. Kuzey Buz Denizi'nden ekvatora kadar uzanan bir alanı kaplar. Doğusunda Büyük Okyanus,...
Asya Kıtası
ASYA kıtaların en büyüğüdür. Kuzey Buz Denizi'nden ekvatora kadar uzanan bir alanı kaplar. Doğusunda Büyük Okyanus, güneÂyinde Hint Okyanusu vardır. Güneydoğuda Sumatra, Borneo, Yeni Gine ve çok sayıdaki küçük ada Asya'nın parçasıdır. Asya, batıda içinden Süveyş Kanalı geçen bir kıstakla (dar kara şeridi) Afrika'ya bağlanır. Kıtanın batı sınırları, Ural Dağlan ile Ural Irmağı boyunÂca uzanır. Bu sınırlar, Kafkas Dağlan ile Karadeniz arasında yer alan ve Transkafkasya diye adlandırılan bölgeyi de içine alır. Ama, bu sınır tartışılmakta ve bazen Avrupa ile Asya, Avrasya adlı tek bir kıta sayılmaktadır.
YüZÖLÇüMü: SSCB'nin Asya'da bulunan yaklaşık 17.301.089 km2'lik topraklanyla birlikte 44.614.399 km2.
DOĞAL KAYNAKLAR: Çay, pirinç, şekerkamışı ve bahaÂrat; kömür, demir, bakır, kalay, tungsten, grafit, petÂrol, kauçuk ve seramik kili; kürk, pamuk, yün, ipek, kenevir ve jüt.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Dünyanın en kalabalık iki ülkesi Çin ve Hindistan; Everest Dağı'nın (8.848 metre) da aralarında olduğu dünyanın en yüksek 20 doruğu; dünyanın en büyük üçüncü gölü olan 65.000 km2'lik Aral Gölü ile dünyanın en uzun ırmaklarından üçü olan Obi, Yangtze (Yang-çe) ve Amur.
Aralannda Everest'in de bulunduğu dünyaÂnın en yüksek tepeleri, en uzun ırmaklar ile karaların en alçak yeri olan Ölü Deniz kıyıları Asya'dadır. Yeryüzünün en yağışlı yerlerinÂden biri olan Hindistan'daki Çerrapunci ile en az yağış alan çöllerin bazıları da bu kıtadadır. Sibirya'daki Verhoyansk ve Oymyakon dünÂyanın en soğuk yerleri arasındadır; gene dün yanın en yüksek hava sıcaklıkları Arabistar Yarımadası'ndaki Aden'de saptanmıştır. Ma kao, Hong Kong, Cava ve Japonya ile Çin vlt; Hindistan'ın bazı bölgeleri gibi dünyanın nü fus yoğunluğu en yüksek yerleri de Asya'da dır. Bazı bölgelerinde ise hemen hemen hi' kimse yoktur. Asyalılar'dan bazıları, yüzyı lardır neredeyse hiç değişmeyen bir yaşar sürerken, bazıları ise sanayileşmenin gelişme si ve batı kültürünün etkisiyle çok kısa bi sürede ülkelerinin tanınmayacak kadar değiş tiğine tanık oldular.
Günümüzde Asya kıtası dünya nüfusunun yüzde 60'ını barındırmaktadır. Asyahlar'ın çoğu küçük köylerde yaşayan çiftçilerdir. Nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı kıtanın doğusunÂda ve güneyinde yaşar. Bu yoğun nüfuslu bölge, Pakistan'dan Çin'in kuzeyine ve JaponÂya'ya doğru bir yay çizer. Bu bölgelerdeki gelenek, din ve kültürlerin Asya'nın öteki bölgelerinde yaşayan insanlar üzerinde önemÂli etkileri olmuştur. Tarım, Asya'nın doğusu ve güneyinde bugün de en önemli etkinliktir. Bununla birlikte artık daha çok insan, kesitlerÂde ve fabrikalarda iş bulmak için köylerini terk etmektedir.
Asya ülkelerinin çoğunda yeni sanayiler ülkelerin görünümünü ve insanların yaşamını değiştirdi. Ama, yalnızca Japonya'da sanayiÂleşme batılı ülkelerin düzeyine ulaştı ve hatta geçti. Asyahlar'ın büyük çoğunluğu yoksulÂdur. Onların yaşam düzeylerini yükseltmek için çaba harcanmaktadır.
Asya'da doğum oranı her zaman yüksek oldu. Ama bu oran, hastalık, kıtlık ve doğal afetlerin sonucu olan yüksek ölüm oranıyla yüzyıllar boyu dengelendi. Çağdaş bilimsel gelişmeler ölüm oranını büyük ölçüde düşüÂrünce, Asya bir nüfus sorunuyla karşılaştı; çünkü beslenmesi gereken pek çok insan vardı ve besin maddeleri yetersizdi. GünüÂmüzde Asya'da birçok hükümet, halkı daha az çocuk sahibi olmaya özendiriyor. Tarımsal yöntemleri geliştirmek için de çok çaba harÂcandı; artık Asyalı çiftçilerin bir bölümü gübre ve ilaç kullanıyor; çağdaş tarım makiÂneleriyle eskiye göre daha çok ve daha iyi tahıl üretebiliyor.
Asya'nın doğal yapısı üçe ayrılabilir. KuÂzeyde kışın şiddetli soğukların görüldüğü, rüzÂgâra açık düzlükler ve sık ormanlarda yaşam koşullan çok güçtür. Eski Hint, MezopoÂtamya ve Çin uygarlıklannın geliştiği güney ve doğuda ise iklim daha ılık ya da sıcaktır. Güney ve doğudaki bu bölgeler, kuzeydeki bölgelerden ve Avrupa'dan, büyük sıradağÂlar, çöl ya da yarı çöllerden oluşan geniş bir doğal engelle ayrılır. Aşılması çok güç olan bu doğal engeller kuzeyde ve batıda yaşayanÂları, güneyde ve doğuda yaşayanlardan ayırÂmıştır.
ASYA kıtaların en büyüğüdür. Kuzey Buz Denizi'nden ekvatora kadar uzanan bir alanı kaplar. Doğusunda Büyük Okyanus, güneÂyinde Hint Okyanusu vardır. Güneydoğuda Sumatra, Borneo, Yeni Gine ve çok sayıdaki küçük ada Asya'nın parçasıdır. Asya, batıda içinden Süveyş Kanalı geçen bir kıstakla (dar kara şeridi) Afrika'ya bağlanır. Kıtanın batı sınırları, Ural Dağlan ile Ural Irmağı boyunÂca uzanır. Bu sınırlar, Kafkas Dağlan ile Karadeniz arasında yer alan ve Transkafkasya diye adlandırılan bölgeyi de içine alır. Ama, bu sınır tartışılmakta ve bazen Avrupa ile Asya, Avrasya adlı tek bir kıta sayılmaktadır.
ASYA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
YüZÖLÇüMü: SSCB'nin Asya'da bulunan yaklaşık 17.301.089 km2'lik topraklanyla birlikte 44.614.399 km2.
NüFUS: 2.665.412.000 (1981).
DOĞAL KAYNAKLAR: Çay, pirinç, şekerkamışı ve bahaÂrat; kömür, demir, bakır, kalay, tungsten, grafit, petÂrol, kauçuk ve seramik kili; kürk, pamuk, yün, ipek, kenevir ve jüt.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Dünyanın en kalabalık iki ülkesi Çin ve Hindistan; Everest Dağı'nın (8.848 metre) da aralarında olduğu dünyanın en yüksek 20 doruğu; dünyanın en büyük üçüncü gölü olan 65.000 km2'lik Aral Gölü ile dünyanın en uzun ırmaklarından üçü olan Obi, Yangtze (Yang-çe) ve Amur.
Aralannda Everest'in de bulunduğu dünyaÂnın en yüksek tepeleri, en uzun ırmaklar ile karaların en alçak yeri olan Ölü Deniz kıyıları Asya'dadır. Yeryüzünün en yağışlı yerlerinÂden biri olan Hindistan'daki Çerrapunci ile en az yağış alan çöllerin bazıları da bu kıtadadır. Sibirya'daki Verhoyansk ve Oymyakon dünÂyanın en soğuk yerleri arasındadır; gene dün yanın en yüksek hava sıcaklıkları Arabistar Yarımadası'ndaki Aden'de saptanmıştır. Ma kao, Hong Kong, Cava ve Japonya ile Çin vlt; Hindistan'ın bazı bölgeleri gibi dünyanın nü fus yoğunluğu en yüksek yerleri de Asya'da dır. Bazı bölgelerinde ise hemen hemen hi' kimse yoktur. Asyalılar'dan bazıları, yüzyı lardır neredeyse hiç değişmeyen bir yaşar sürerken, bazıları ise sanayileşmenin gelişme si ve batı kültürünün etkisiyle çok kısa bi sürede ülkelerinin tanınmayacak kadar değiş tiğine tanık oldular.
Günümüzde Asya kıtası dünya nüfusunun yüzde 60'ını barındırmaktadır. Asyahlar'ın çoğu küçük köylerde yaşayan çiftçilerdir. Nüfusun yaklaşık yüzde 90'ı kıtanın doğusunÂda ve güneyinde yaşar. Bu yoğun nüfuslu bölge, Pakistan'dan Çin'in kuzeyine ve JaponÂya'ya doğru bir yay çizer. Bu bölgelerdeki gelenek, din ve kültürlerin Asya'nın öteki bölgelerinde yaşayan insanlar üzerinde önemÂli etkileri olmuştur. Tarım, Asya'nın doğusu ve güneyinde bugün de en önemli etkinliktir. Bununla birlikte artık daha çok insan, kesitlerÂde ve fabrikalarda iş bulmak için köylerini terk etmektedir.
Asya ülkelerinin çoğunda yeni sanayiler ülkelerin görünümünü ve insanların yaşamını değiştirdi. Ama, yalnızca Japonya'da sanayiÂleşme batılı ülkelerin düzeyine ulaştı ve hatta geçti. Asyahlar'ın büyük çoğunluğu yoksulÂdur. Onların yaşam düzeylerini yükseltmek için çaba harcanmaktadır.
Asya'da doğum oranı her zaman yüksek oldu. Ama bu oran, hastalık, kıtlık ve doğal afetlerin sonucu olan yüksek ölüm oranıyla yüzyıllar boyu dengelendi. Çağdaş bilimsel gelişmeler ölüm oranını büyük ölçüde düşüÂrünce, Asya bir nüfus sorunuyla karşılaştı; çünkü beslenmesi gereken pek çok insan vardı ve besin maddeleri yetersizdi. GünüÂmüzde Asya'da birçok hükümet, halkı daha az çocuk sahibi olmaya özendiriyor. Tarımsal yöntemleri geliştirmek için de çok çaba harÂcandı; artık Asyalı çiftçilerin bir bölümü gübre ve ilaç kullanıyor; çağdaş tarım makiÂneleriyle eskiye göre daha çok ve daha iyi tahıl üretebiliyor.
Asya'nın doğal yapısı üçe ayrılabilir. KuÂzeyde kışın şiddetli soğukların görüldüğü, rüzÂgâra açık düzlükler ve sık ormanlarda yaşam koşullan çok güçtür. Eski Hint, MezopoÂtamya ve Çin uygarlıklannın geliştiği güney ve doğuda ise iklim daha ılık ya da sıcaktır. Güney ve doğudaki bu bölgeler, kuzeydeki bölgelerden ve Avrupa'dan, büyük sıradağÂlar, çöl ya da yarı çöllerden oluşan geniş bir doğal engelle ayrılır. Aşılması çok güç olan bu doğal engeller kuzeyde ve batıda yaşayanÂları, güneyde ve doğuda yaşayanlardan ayırÂmıştır.
"Kaynak: Temel Britannica"
Kıtalar - Afrika
Kıtalar - Okyanusya
Efsanevi Kıtalar - Mu Kıtası
Muson Bölgeleri
Asya'nın güneyi ve doğusu dünyanın en kalabalık bölgeleri arasında yer alır; dünya nüfusunun yandan fazlası bu bölgelerdedir. Buna karşılık pek az insanın yaşadığı dağlık ve ormanlık bölgeler de vardır. Asyahlar'ın çoğu ırmak vadilerinde ve kıyılardaki sulak topraklarda yaşar. Bu yöreler yaz aylarında, rüzgârların okyanuslardan getirdiği bol yağışÂlarla sulanır; daha serin olan kış aylanndaysa yaÂğış az olur. Bu bölgelerin kışın kurak, yazın yaÂğışlı iklimine ve bol yağışlan getiren mevsim rüz- garlarına Arapça mevsim sözcüğünden gelen "muson" adı verilir (bak. muson).
Tibet'teki dağlardan pek çok büyük ırmak doğar. İndus, Ganj ve Brahmaputra ırmakları Hindistan ve Pakistan'dan; İravadi Birmanya' dan, Mekong Çinhindi'nden; Yangtze (Yang-çe) ve Sarı Irmak ise Çin'den geçer. Yazları kuvvetli yağışlar ve dağlardaki karın erimesi alçak vadilerde büyük sellere neden olur. Irmakların çoğunun deltaları vardır (bak. Delta). Bu sıcak ve çamurlu topraklar pirinç yetiştirmeye elverişli olduğundan, pirinç buÂralarda yaşayanların temel besinidir. Yağmur ve sıcaklığın pirinç yetiştirmek için yetersiz olduğu yörelerde ise dan ve buğday gibi ürünler ekilir.
Avrupalılar muson bölgelerine ilk olarak 1500'lerde gelmeye başladılar. Gelişlerinin nedeni buraları keşfetmenin yanı sıra ticaret yapmaktı. Önceleri baharat aradılar; sonra pamuk, çay ve şeker üretimini özendirdiler. Sonraki yıllarda ise ormanlar yok edilerek kauçuk ağaçları dikildi. Bazı Avrupalılar çiftÂlik sahibi olarak buralara yerleşti. İlk kâşifleÂrin bir bölümü altın ve değerli taşlar bulmayı umuyordu. Günümüzde muson bölgelerindeÂki en değerli mineral petroldür.
Bangladeş, Hindistan ve Pakistan'daki in-sanlann çoğu, İndus, Ganj ve Brahmaputra gibi ırmaklann geçtiği sıcak ovalarda yaşar. Topraklar bu ırmaklardan sağlanan sularla sulanır. Böylece bazı yörelerde, sıcak iklim ürünleri olan pirinç, pamuk ve şekerkamışı-mn yanı sıra buğday ve arpa gibi serin iklim ürünleri de yetiştirilir. Lahor, Delhi, Kanpur ve Varanasi gibi büyük kentlerin bulunduğu büyük ovada Karaçi ve Kalküta limanları vardır. Hindistan'ın batı kıyısındaki Bombay' da fabrikalarda işlenen pamuk, güneyde daha yüksekte bulunan ve daha kuru bir iklimi olan, aynı zamanda çay ekiminin de yapıldığı Dekkan'da yetiştirilir. Tropik bir iklimi olan Sri Lanka'da (Seylan) pirinç, çay, kauçuk, hindistancevizi ve baharat üretilir.
Daha doğuda bulunan Birmanya'da çok sert bir ağaç olan tikağacmdan oluşan sık ormanların yanı sıra, büyük miktarlarda piÂrinç üretimi yapılan bereketli İravadi Irmağı deltası bulunur. Gene doğuya doğru, tikağacı ve pirinç yetiştirilen Tayland ile Güneydoğu Asya'da Kampuçya, Laos ve Vietnam toprakÂları uzanır. Malakka Yarımadası, kalay ve doğal kauçuk üretiminde en önde gelen yöreÂlerden biridir.
Doğu Hint Adaları, Sumatra, Cava ve Borneo gibi büyük adalarla, yüzlerce küçük adadan oluşur. Bütün bu adalar tropik kuşak içindedir; Filipinler ise daha kuzeyde yer alır. Adalarda günümüzde de baharat yetiştirilmeÂsine karşın, kauçuk, şeker, çay, kahve ve ip yapımında kullanılan lifli bitkiler daha önemÂlidir. Başta İngiltere, Fransa ve Hollanda olmak üzere batılı ülkeler tarafından sömür-geleştirilen pek çok Güneydoğu Asya ülkesi, II. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlığına kavuşmuştur.
Büyük bölümü dağlık olan Çin'in iklimi Hindistan ve Çinhindi'nden daha soğuktur. Yaklaşık 1 milyar kişinin yaşadığı Çin'de halkın çoğunluğu Yangtze ve Sarı Irmak vadilerinde ya da ikisi arasındaki düzlüklerde yaşar. Nüfusun çoğunluğunu köylüler oluştuÂrur. Belli başlı ürünler, pirinç, çay, baklagilÂler, darı ve pamuktur. Çinliler, çömlekçilik, dokumacılık ve tahta oymacılığı gibi el sanatÂlarını yüzyıllar önce geliştirdiler. Ama, ülkeÂnin sanayileşmesi, ancak 1949'dan başlayarak kömür, demir ve çelik gibi ağır sanayi dallarıÂnın gelişmesiyle gerçekleşebildi. Yeni fabriÂkalar ve gelişen ulaşım olanakları, Çin'in çağdaş dünyanın en önemli ve en güçlü ülkelerinden biri olarak ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
Japonya da çok dağlık bir ülkedir; nüfusuÂnun büyük bölümü, yoğun olarak az sayıdaki dar kıyı düzlüklerinde toplanmıştır. 19. yüzyıÂla kadar bu ülkenin Avrupalılar'la ilişkisi yoktu. Kendi larına dayanarak güçlü bir ordu ve birçok ülkeye satılan çeşitli mallar üreten büyük fabrikalar kuran Japonya, hızla sanayileşti. 1939'a gelindiğinde büyük bir imparatorluk olmuştu; ama II. Dünya Sava-şı'nda Asya'nın doğusunu denetimine alma girişimi gerçekleşmedi. 1945'ten bu yana ise Batı Avrupa ve ABD ile rekabet eden güçlü ekonomisi ve sanayisiyle, dünyanın önde geÂlen gelişmiş ülkeleri arasına girdi.
Doğal Engel Bölgeleri
Asya'nın güneyindeki ve doğusundaki yoğun nüfuslu yerler, kıtanın kuzeyi ile Avrupa'dan, çok az insanın yaşadığı kurak iklimli doğal enÂgel bölgeleri ile ayrılmıştır. Bu topraklar, AkÂdeniz kıyılarından neredeyse Büyük Okyanus'a kadar 8.000 km boyunca uzanır; eni ise bazı yerlerde 1.600 kilometreyi aşar. Bu bölge, güneybatıda Arabistan ve Anadolu yarımadaÂları ile Irak ve İran'ı; ortada Tibet'i ve Çin'deki Uygur Özerk Bölgesi Xinjiang'ı (Sinkiang); kuzeybatıda ise Moğolistan'ı içine alır. Engel bölgelerinin büyük bölümünü çöller, geriye kalanını ise dağlar ya da yüksek yaylalar oluşturduğu için buralarda nüfus yoğunluğu azdır. Bu coğrafi özellikler ulaşım ve haberleşmeyi de güçleştirir.
Dağ zinciri, Ermenistan'daki Kafkas DağÂları ile neredeyse birleşen Anadolu'daki To-ros Dağları'yla başlar. Bu dağlar İran düzlüÂğüne doğru bir halka oluşturacak biçimde ayrılır; Hindukuş ve Pamir dağlarında, AfgaÂnistan, SSCB, Çin, Hindistan ve Pakistan'ın birleştikleri yerde, yeniden bir araya gelir. Bölgenin yüksekliği nedeniyle Pamir'e, zaÂman zaman, "Dünyanın Damı" da denir. Burada, dağların deniz düzeyinden 7.000 metre yükseğe eriştiği bir yer yardır. Yüksek dağ sıralan, bir yelpazenin kanatları gibi Asya'nın doğusuna doğru açılır. En güneyde Himalayalar'ın oluşturduğu yay, dünyanın en yüksek sıradağlarıdır. Kuzeye doğru uzanan öteki dağ dizileri Karanlık Dağlar (Kunlun), Tanrı Dağları (Tien Şan) ve Altay Dağla-rı'dır.
Dağlardaki yüksek geçitler, çoğunlukla karla kaplıdır. Ama, Çin'e, Pakistan'a ve Hindistan'a kuzeyden ve batıdan girişi zorlaşÂtıran tek engel dağlar değildir. Bu bölgedeki ulaşım ağı da çok yetersizdir. Çin'den yalnızÂca bir demiryolu geçer; Hindistan'a ve PakisÂtan'a uzanan demiryolu yoktur. Dağ dizilerinÂde Tibet gibi yüksek, kuru ve çıplak platolar yer alır. Dağ kuşağının kuzeyinde, SSCB'deki Türkmenistan'da Karakum ve Kızılkum gibi soğuk çöller, daha da kuzeyde büyük Gobi Çölü yer alır. Bütün bu çöl ve çöl platolarına "soğuk çöller" denir; çünkü kışın buralarda tipi eser, yaz ise kuru ve sıcaktır.
Güneybatıya doğru uzanan düzlüklerde de sık sık çöllere rastlanır, ama bunlar soğuk çöllerden farklıdır. Kızıldeniz'den başlayıp Arabistan'dan, İran'ın güneyinden ve Thar Çölü'nden geçerek Hindistan'a kadar uzanan büyük bir çöl kuşağı vardır. Bu kuşakta bulunan çöller gerçekten dünyanın en sıcak ve en kuru toprakları arasındadır. Ama bu bölgeler eskiden böyle değildi. Arabistan'ın bugün çoğu çöl olan güney bölümünde bir zamanlar verimli topraklar vardı.
Kimsenin yaşamadığı doğal engel bölgesinÂdeki Tibet'in kuzeyinde bugüne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı yerler vardır. Karla kaplı yüksek sıradağlarda da hiç insan yaÂşamaz.
Bu ıssız çöl topraklannın bir bölümünde, yüzyıllardır kullanılan yollardan, ticaret kerÂvanları geçer. Deve ya da at sırtında gelip geÂçen tüccarlar, hayvanlarına, arada bir rastlaÂnan kuyulardan ya da karlı dağ doruklarından akıp gelen ırmaklardan su içirirler. Çin' den çay ve pirinç taşırlar; batıdan ise metal tencereler, aletler, silah ve giysi alırlar. Bu mallan, sürülerini seyrek, dağınık otlaklarda besleyen göçebe topluluklann elinde bulunan koyun derisi, yün ve devetüyü ile de değiştiÂrirler.
Ticaret yollarının geçtiği ya da iki-üç yolun kesiştiği yerlerde, kervan kentleri kurulmuşÂtur. Tüccarlar buralarda dinlenir, bazen de elÂlerindeki çayı ve yünü, bu kentlerdeki ustalar-ca yapılmış halı ya da deri ürünleriyle değiştiÂrirler.
Anayollar doğudan batıya doğru uzanır. Ama mallarını hayvanlarla taşıyan bazı tücÂcarlar, Hindistan'daki büyük dağları aşarak kentlere gelir. Bu yörelerde yük taşımacılığınÂda kullanılan mandaya benzeyen hayvanların (yak) kalın ve tüylü derisi, şiddetli kar fırtınaÂlarına ve soğuğa karşı dayanıklıdır; kısa baÂcakları ve sağlam ayakları, başka hayvanlann düşüp ölebileceği kayalık ve buzlu yollarda yürümesine yardımcı olur. Bazı tüccarlar, çölÂdeki göçebelerle alışveriş yapmak üzere, kuÂzeydeki otlaklardan kürk ve tahıl getirir.
Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerden Semerkant, Kaşgar, Taşkent ve Buhara yüzÂyıllardır bilinir. Bu kentlerde yaşayan ustalar, kuşaktan kuşağa aktarılan motiflerle parlak renkli halı ve kilimler dokurlar. Eski saraylar ve camilerin çoğu ker*** adı verilen, güneşte kurutulmuş tuğlalardan yapılmıştır; ama dış yüzeyleri parlak, renkli desenleri olan sırlı duÂvar çinileriyle kaplıdır.
Bu kentler, birer vaha olarak ortaya çıkÂmıştır. Yazın dağlardaki karlar eriyince, açıÂlan kanallarla kentlere su getirilmiş, aynca meyve ağaçlan, tütün ve pamuk gibi ürünler yetiştirilmiştir. Günümüzde, özellikle SSCB topraklarında bulunan eski kervansaray yöreÂleri, geçmiştekinden çok daha büyük ölçüde sulanmaktadır ve bu kentlerin çoğu, demirÂyollarıyla birbirine bağlanmıştır.
Kuzeyin Düzlükleri ve Ormanları
Zaman içinde, kervanların uğrak yerleri olan kentler Tatar atlılarının akınlarına hedef olÂdu. Tatarlar, engel bölgelerinin kuzeyinde, Sibirya'nın geniş topraklarının başladığı yerÂlerde bozkır (step) adı verilen (bak. bozkır) otluk alanlarda yaşarlardı. Bahar ve yaz aylaÂmda buralardaki otlaklarda büyük at, koyun ve deve sürüleri beslerler; yaz sonunda sürüÂlerini güneye, korunaklı dağlara götürürlerdi. Besinlerinin büyük bölümünü ekşi süt, özelÂlikle kısrak sütü ile et oluştururdu. Giysileri çoğunlukla koyun derisinden yapılırdı; üstü yünden ya da deve tüyünden keçe ile kaplı yuvarlak çadırlarda yaşarlardı.
Bu düz, açık ve geniş alanlarda, günümüzÂde, tıpkı ABD'nin ve Kanada'nın geniş kırlaÂrında olduğu gibi, makineli tarım ve çağdaş üretim yöntemleri sayesinde buğday yetiştiriÂlen büyük çiftlikler kurulmuştur. Süt ve tere-yağ sağlayan büyükbaş hayvan sayısı da gideÂrek artmaktadır. Çiftçilerin ürünlerini Trans-Sibirya hattına ulaştıran ara demiryolları varÂdır. Omsk, Tomsk ve İrkutsk gibi eski kentÂlerdeki fabrikalar büyütülürken, Karaganda ve Kuznetsk kömür yatakları yakınlarında yeÂni sanayi kentleri kurulmuştur.
Bozkırların kuzeyinde, ağaçlar görülmeye başlar ve buralarda gezenler kendilerini dünÂyanın en geniş orman alanı olan bataklık tay-ga bölgesinde bulur (bak. Tayga). Ağaçların tümü çam, karaçam ve köknar gibi kozalaklı ağaçlardır. Buralara ilk yerleşen Ruslar, orÂmandaki hayvanları kürkleri için tuzaklar kuÂrarak avlarlardı; bu hayvanların en değerlisi samurdu.
Günümüzde bu yörelerin en önemli ürünü kerestedir. Ama, Kuzey Buz Denizi'ne döküÂlen akarsuların yılın birçok ayında donması yüzünden keresteyi pazara ulaştırmak güçtür. Kuzey Buz Denizi kıyılarında birkaç liman kurulmuş olmasına karşın, buzkıranlar bile buralara ancak yazları birkaç hafta için ulaşaÂbilir.
Kuzey Buz Denizi kıyıları boyunca tundra diye bilinen (bak. TUNDRA) ve bozkırlar gibi ağaçsız, çıplak düzlükler uzanır. Tundra düzÂlükleri yılın yarısında karla kaplı donmuş topÂraklardır. Yaz aylarında bile, toprağın ancak üstten 30 santimetrelik bölümü güneşin etkiÂsiyle çözülür. Ama yazları günler uzundur ve birkaç hafta boyunca bu bataklık arazi, çiçekÂlerle renklenir, büyük kaz ve ördek sürüleri bataklıklarda yuva kurar. Buralarda yaşayan az sayıda insan ırmaklardan avladıkları balıkÂlar ve besledikleri rengeyikleriyle geçimlerini sağlar.
Büyük engel bölgesinin kuzeyindeki bozÂkırlar, taygalar ve tundralar çarlık döneminde Rus İmparatorluğu'na katılmıştır; günümüzÂde ise SSCB'nin bir parçasıdır.
Asya'nın güneyi ve doğusu dünyanın en kalabalık bölgeleri arasında yer alır; dünya nüfusunun yandan fazlası bu bölgelerdedir. Buna karşılık pek az insanın yaşadığı dağlık ve ormanlık bölgeler de vardır. Asyahlar'ın çoğu ırmak vadilerinde ve kıyılardaki sulak topraklarda yaşar. Bu yöreler yaz aylarında, rüzgârların okyanuslardan getirdiği bol yağışÂlarla sulanır; daha serin olan kış aylanndaysa yaÂğış az olur. Bu bölgelerin kışın kurak, yazın yaÂğışlı iklimine ve bol yağışlan getiren mevsim rüz- garlarına Arapça mevsim sözcüğünden gelen "muson" adı verilir (bak. muson).
Tibet'teki dağlardan pek çok büyük ırmak doğar. İndus, Ganj ve Brahmaputra ırmakları Hindistan ve Pakistan'dan; İravadi Birmanya' dan, Mekong Çinhindi'nden; Yangtze (Yang-çe) ve Sarı Irmak ise Çin'den geçer. Yazları kuvvetli yağışlar ve dağlardaki karın erimesi alçak vadilerde büyük sellere neden olur. Irmakların çoğunun deltaları vardır (bak. Delta). Bu sıcak ve çamurlu topraklar pirinç yetiştirmeye elverişli olduğundan, pirinç buÂralarda yaşayanların temel besinidir. Yağmur ve sıcaklığın pirinç yetiştirmek için yetersiz olduğu yörelerde ise dan ve buğday gibi ürünler ekilir.
Avrupalılar muson bölgelerine ilk olarak 1500'lerde gelmeye başladılar. Gelişlerinin nedeni buraları keşfetmenin yanı sıra ticaret yapmaktı. Önceleri baharat aradılar; sonra pamuk, çay ve şeker üretimini özendirdiler. Sonraki yıllarda ise ormanlar yok edilerek kauçuk ağaçları dikildi. Bazı Avrupalılar çiftÂlik sahibi olarak buralara yerleşti. İlk kâşifleÂrin bir bölümü altın ve değerli taşlar bulmayı umuyordu. Günümüzde muson bölgelerindeÂki en değerli mineral petroldür.
Bangladeş, Hindistan ve Pakistan'daki in-sanlann çoğu, İndus, Ganj ve Brahmaputra gibi ırmaklann geçtiği sıcak ovalarda yaşar. Topraklar bu ırmaklardan sağlanan sularla sulanır. Böylece bazı yörelerde, sıcak iklim ürünleri olan pirinç, pamuk ve şekerkamışı-mn yanı sıra buğday ve arpa gibi serin iklim ürünleri de yetiştirilir. Lahor, Delhi, Kanpur ve Varanasi gibi büyük kentlerin bulunduğu büyük ovada Karaçi ve Kalküta limanları vardır. Hindistan'ın batı kıyısındaki Bombay' da fabrikalarda işlenen pamuk, güneyde daha yüksekte bulunan ve daha kuru bir iklimi olan, aynı zamanda çay ekiminin de yapıldığı Dekkan'da yetiştirilir. Tropik bir iklimi olan Sri Lanka'da (Seylan) pirinç, çay, kauçuk, hindistancevizi ve baharat üretilir.
Daha doğuda bulunan Birmanya'da çok sert bir ağaç olan tikağacmdan oluşan sık ormanların yanı sıra, büyük miktarlarda piÂrinç üretimi yapılan bereketli İravadi Irmağı deltası bulunur. Gene doğuya doğru, tikağacı ve pirinç yetiştirilen Tayland ile Güneydoğu Asya'da Kampuçya, Laos ve Vietnam toprakÂları uzanır. Malakka Yarımadası, kalay ve doğal kauçuk üretiminde en önde gelen yöreÂlerden biridir.
Doğu Hint Adaları, Sumatra, Cava ve Borneo gibi büyük adalarla, yüzlerce küçük adadan oluşur. Bütün bu adalar tropik kuşak içindedir; Filipinler ise daha kuzeyde yer alır. Adalarda günümüzde de baharat yetiştirilmeÂsine karşın, kauçuk, şeker, çay, kahve ve ip yapımında kullanılan lifli bitkiler daha önemÂlidir. Başta İngiltere, Fransa ve Hollanda olmak üzere batılı ülkeler tarafından sömür-geleştirilen pek çok Güneydoğu Asya ülkesi, II. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlığına kavuşmuştur.
Büyük bölümü dağlık olan Çin'in iklimi Hindistan ve Çinhindi'nden daha soğuktur. Yaklaşık 1 milyar kişinin yaşadığı Çin'de halkın çoğunluğu Yangtze ve Sarı Irmak vadilerinde ya da ikisi arasındaki düzlüklerde yaşar. Nüfusun çoğunluğunu köylüler oluştuÂrur. Belli başlı ürünler, pirinç, çay, baklagilÂler, darı ve pamuktur. Çinliler, çömlekçilik, dokumacılık ve tahta oymacılığı gibi el sanatÂlarını yüzyıllar önce geliştirdiler. Ama, ülkeÂnin sanayileşmesi, ancak 1949'dan başlayarak kömür, demir ve çelik gibi ağır sanayi dallarıÂnın gelişmesiyle gerçekleşebildi. Yeni fabriÂkalar ve gelişen ulaşım olanakları, Çin'in çağdaş dünyanın en önemli ve en güçlü ülkelerinden biri olarak ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
Japonya da çok dağlık bir ülkedir; nüfusuÂnun büyük bölümü, yoğun olarak az sayıdaki dar kıyı düzlüklerinde toplanmıştır. 19. yüzyıÂla kadar bu ülkenin Avrupalılar'la ilişkisi yoktu. Kendi larına dayanarak güçlü bir ordu ve birçok ülkeye satılan çeşitli mallar üreten büyük fabrikalar kuran Japonya, hızla sanayileşti. 1939'a gelindiğinde büyük bir imparatorluk olmuştu; ama II. Dünya Sava-şı'nda Asya'nın doğusunu denetimine alma girişimi gerçekleşmedi. 1945'ten bu yana ise Batı Avrupa ve ABD ile rekabet eden güçlü ekonomisi ve sanayisiyle, dünyanın önde geÂlen gelişmiş ülkeleri arasına girdi.
Doğal Engel Bölgeleri
Asya'nın güneyindeki ve doğusundaki yoğun nüfuslu yerler, kıtanın kuzeyi ile Avrupa'dan, çok az insanın yaşadığı kurak iklimli doğal enÂgel bölgeleri ile ayrılmıştır. Bu topraklar, AkÂdeniz kıyılarından neredeyse Büyük Okyanus'a kadar 8.000 km boyunca uzanır; eni ise bazı yerlerde 1.600 kilometreyi aşar. Bu bölge, güneybatıda Arabistan ve Anadolu yarımadaÂları ile Irak ve İran'ı; ortada Tibet'i ve Çin'deki Uygur Özerk Bölgesi Xinjiang'ı (Sinkiang); kuzeybatıda ise Moğolistan'ı içine alır. Engel bölgelerinin büyük bölümünü çöller, geriye kalanını ise dağlar ya da yüksek yaylalar oluşturduğu için buralarda nüfus yoğunluğu azdır. Bu coğrafi özellikler ulaşım ve haberleşmeyi de güçleştirir.
Dağ zinciri, Ermenistan'daki Kafkas DağÂları ile neredeyse birleşen Anadolu'daki To-ros Dağları'yla başlar. Bu dağlar İran düzlüÂğüne doğru bir halka oluşturacak biçimde ayrılır; Hindukuş ve Pamir dağlarında, AfgaÂnistan, SSCB, Çin, Hindistan ve Pakistan'ın birleştikleri yerde, yeniden bir araya gelir. Bölgenin yüksekliği nedeniyle Pamir'e, zaÂman zaman, "Dünyanın Damı" da denir. Burada, dağların deniz düzeyinden 7.000 metre yükseğe eriştiği bir yer yardır. Yüksek dağ sıralan, bir yelpazenin kanatları gibi Asya'nın doğusuna doğru açılır. En güneyde Himalayalar'ın oluşturduğu yay, dünyanın en yüksek sıradağlarıdır. Kuzeye doğru uzanan öteki dağ dizileri Karanlık Dağlar (Kunlun), Tanrı Dağları (Tien Şan) ve Altay Dağla-rı'dır.
Dağlardaki yüksek geçitler, çoğunlukla karla kaplıdır. Ama, Çin'e, Pakistan'a ve Hindistan'a kuzeyden ve batıdan girişi zorlaşÂtıran tek engel dağlar değildir. Bu bölgedeki ulaşım ağı da çok yetersizdir. Çin'den yalnızÂca bir demiryolu geçer; Hindistan'a ve PakisÂtan'a uzanan demiryolu yoktur. Dağ dizilerinÂde Tibet gibi yüksek, kuru ve çıplak platolar yer alır. Dağ kuşağının kuzeyinde, SSCB'deki Türkmenistan'da Karakum ve Kızılkum gibi soğuk çöller, daha da kuzeyde büyük Gobi Çölü yer alır. Bütün bu çöl ve çöl platolarına "soğuk çöller" denir; çünkü kışın buralarda tipi eser, yaz ise kuru ve sıcaktır.
Güneybatıya doğru uzanan düzlüklerde de sık sık çöllere rastlanır, ama bunlar soğuk çöllerden farklıdır. Kızıldeniz'den başlayıp Arabistan'dan, İran'ın güneyinden ve Thar Çölü'nden geçerek Hindistan'a kadar uzanan büyük bir çöl kuşağı vardır. Bu kuşakta bulunan çöller gerçekten dünyanın en sıcak ve en kuru toprakları arasındadır. Ama bu bölgeler eskiden böyle değildi. Arabistan'ın bugün çoğu çöl olan güney bölümünde bir zamanlar verimli topraklar vardı.
Kimsenin yaşamadığı doğal engel bölgesinÂdeki Tibet'in kuzeyinde bugüne kadar hiç kimsenin ulaşamadığı yerler vardır. Karla kaplı yüksek sıradağlarda da hiç insan yaÂşamaz.
Bu ıssız çöl topraklannın bir bölümünde, yüzyıllardır kullanılan yollardan, ticaret kerÂvanları geçer. Deve ya da at sırtında gelip geÂçen tüccarlar, hayvanlarına, arada bir rastlaÂnan kuyulardan ya da karlı dağ doruklarından akıp gelen ırmaklardan su içirirler. Çin' den çay ve pirinç taşırlar; batıdan ise metal tencereler, aletler, silah ve giysi alırlar. Bu mallan, sürülerini seyrek, dağınık otlaklarda besleyen göçebe topluluklann elinde bulunan koyun derisi, yün ve devetüyü ile de değiştiÂrirler.
Ticaret yollarının geçtiği ya da iki-üç yolun kesiştiği yerlerde, kervan kentleri kurulmuşÂtur. Tüccarlar buralarda dinlenir, bazen de elÂlerindeki çayı ve yünü, bu kentlerdeki ustalar-ca yapılmış halı ya da deri ürünleriyle değiştiÂrirler.
Anayollar doğudan batıya doğru uzanır. Ama mallarını hayvanlarla taşıyan bazı tücÂcarlar, Hindistan'daki büyük dağları aşarak kentlere gelir. Bu yörelerde yük taşımacılığınÂda kullanılan mandaya benzeyen hayvanların (yak) kalın ve tüylü derisi, şiddetli kar fırtınaÂlarına ve soğuğa karşı dayanıklıdır; kısa baÂcakları ve sağlam ayakları, başka hayvanlann düşüp ölebileceği kayalık ve buzlu yollarda yürümesine yardımcı olur. Bazı tüccarlar, çölÂdeki göçebelerle alışveriş yapmak üzere, kuÂzeydeki otlaklardan kürk ve tahıl getirir.
Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerden Semerkant, Kaşgar, Taşkent ve Buhara yüzÂyıllardır bilinir. Bu kentlerde yaşayan ustalar, kuşaktan kuşağa aktarılan motiflerle parlak renkli halı ve kilimler dokurlar. Eski saraylar ve camilerin çoğu ker*** adı verilen, güneşte kurutulmuş tuğlalardan yapılmıştır; ama dış yüzeyleri parlak, renkli desenleri olan sırlı duÂvar çinileriyle kaplıdır.
Bu kentler, birer vaha olarak ortaya çıkÂmıştır. Yazın dağlardaki karlar eriyince, açıÂlan kanallarla kentlere su getirilmiş, aynca meyve ağaçlan, tütün ve pamuk gibi ürünler yetiştirilmiştir. Günümüzde, özellikle SSCB topraklarında bulunan eski kervansaray yöreÂleri, geçmiştekinden çok daha büyük ölçüde sulanmaktadır ve bu kentlerin çoğu, demirÂyollarıyla birbirine bağlanmıştır.
Kuzeyin Düzlükleri ve Ormanları
Zaman içinde, kervanların uğrak yerleri olan kentler Tatar atlılarının akınlarına hedef olÂdu. Tatarlar, engel bölgelerinin kuzeyinde, Sibirya'nın geniş topraklarının başladığı yerÂlerde bozkır (step) adı verilen (bak. bozkır) otluk alanlarda yaşarlardı. Bahar ve yaz aylaÂmda buralardaki otlaklarda büyük at, koyun ve deve sürüleri beslerler; yaz sonunda sürüÂlerini güneye, korunaklı dağlara götürürlerdi. Besinlerinin büyük bölümünü ekşi süt, özelÂlikle kısrak sütü ile et oluştururdu. Giysileri çoğunlukla koyun derisinden yapılırdı; üstü yünden ya da deve tüyünden keçe ile kaplı yuvarlak çadırlarda yaşarlardı.
Bu düz, açık ve geniş alanlarda, günümüzÂde, tıpkı ABD'nin ve Kanada'nın geniş kırlaÂrında olduğu gibi, makineli tarım ve çağdaş üretim yöntemleri sayesinde buğday yetiştiriÂlen büyük çiftlikler kurulmuştur. Süt ve tere-yağ sağlayan büyükbaş hayvan sayısı da gideÂrek artmaktadır. Çiftçilerin ürünlerini Trans-Sibirya hattına ulaştıran ara demiryolları varÂdır. Omsk, Tomsk ve İrkutsk gibi eski kentÂlerdeki fabrikalar büyütülürken, Karaganda ve Kuznetsk kömür yatakları yakınlarında yeÂni sanayi kentleri kurulmuştur.
Bozkırların kuzeyinde, ağaçlar görülmeye başlar ve buralarda gezenler kendilerini dünÂyanın en geniş orman alanı olan bataklık tay-ga bölgesinde bulur (bak. Tayga). Ağaçların tümü çam, karaçam ve köknar gibi kozalaklı ağaçlardır. Buralara ilk yerleşen Ruslar, orÂmandaki hayvanları kürkleri için tuzaklar kuÂrarak avlarlardı; bu hayvanların en değerlisi samurdu.
Günümüzde bu yörelerin en önemli ürünü kerestedir. Ama, Kuzey Buz Denizi'ne döküÂlen akarsuların yılın birçok ayında donması yüzünden keresteyi pazara ulaştırmak güçtür. Kuzey Buz Denizi kıyılarında birkaç liman kurulmuş olmasına karşın, buzkıranlar bile buralara ancak yazları birkaç hafta için ulaşaÂbilir.
Kuzey Buz Denizi kıyıları boyunca tundra diye bilinen (bak. TUNDRA) ve bozkırlar gibi ağaçsız, çıplak düzlükler uzanır. Tundra düzÂlükleri yılın yarısında karla kaplı donmuş topÂraklardır. Yaz aylarında bile, toprağın ancak üstten 30 santimetrelik bölümü güneşin etkiÂsiyle çözülür. Ama yazları günler uzundur ve birkaç hafta boyunca bu bataklık arazi, çiçekÂlerle renklenir, büyük kaz ve ördek sürüleri bataklıklarda yuva kurar. Buralarda yaşayan az sayıda insan ırmaklardan avladıkları balıkÂlar ve besledikleri rengeyikleriyle geçimlerini sağlar.
Büyük engel bölgesinin kuzeyindeki bozÂkırlar, taygalar ve tundralar çarlık döneminde Rus İmparatorluğu'na katılmıştır; günümüzÂde ise SSCB'nin bir parçasıdır.
"Kaynak: Temel Britannica"
Tarih
Dünyadaki tüm uygarlıkların başlangıcını araştırdığımızda, yolumuz Asya'ya uzanır. Daha Avrupa ve Amerika'da ilkel insanların yaşadığı dönemlerde, Asya'da büyük uygarÂlıklar kurulmuştu. Bunların birçoğu uzun zaÂman önce yok oldu ve yeni toplumlar kurulÂdu. Bununla birlikte Çin uygarlığı 5.000 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürmektedir. Çinliler'in en eski yazılı tarihi yaklaşık 3.000 yıl öncesinden başlar; söylencelere dayanan tarihleri daha eskiye gider.
Güney Asya'nın kuzey bölgelerinde, 5.000-7.000 yıl öncesine ait bazı uygarlıkların varlıÂğına ilişkin kanıtlar vardır. Bu dönemden sonÂra, İÖ 4000 ile 3000 yılları arasında Tunç Ça-ğı'nda, çiftçiliğin yapıldığı köyler vardı. Asya' da Türkler'in tarihi de İÖ 3000 yıllarına kaÂdar uzanır. Göçebe Türk toplulukları Altay ile Tanrı dağları çevresinde yaşamaktaydılar. Daha sonra Güney Asya'da iki grup ortaya çıktı; İÖ 1500-1000 yılları arasında, kentler kuranlar İndus Ovası'nda; tarımla uğraşan Hint-Ariler ise Yukarı Ganj Ovası'nda yaşaÂdılar.
Eski Asya uygarlıkları, birbirinden ve AvÂrupa uygarlıklarından büyük uzaklıklarla ayÂrılmıştı. Asyalılar çağdaş dönemlere, yani buÂharlı gemiler, trenler ve öteki hızlı ulaşım araçları ortaya çıkana kadar, batı dünyasınÂdan doğudaki okyanuslar ile batıdaki dağlar, çöller ve ormanlarla ayrıldılar. Yalnızca AsÂya'nın güneybatısındaki çöllerde yaşayan halklar Avrupalılar'la ilişkideydi. Araplar. İranlılar ve Türkler Asya'dan gelen baharat, fildişi ve öteki ürünlerin ticaretinde aracı olÂdular. İS 1. yüzyılda, Roma ile Çin arasında da ticaret başladı. İpek, Çin'den, o zamanki adıyla Hitay'dan, Orta Asya yoluyla Avrupa' ya getiriliyordu. İki ana ticaret yolu vardı: İpek Yolu denilen karayolu ve Malakka YarımÂadası ile Sumatra arasındaki Malakka Boğa-zı'ndan geçen denizyolu. Zamanla İpek Yolu vahşi göçebe kabilelerce, denizyolu da Asya' nin güneybatısına yayılan Müslümanlar'ca kesildi. Böylece ipek ülkesi Hitay, AvrupalıÂlar için yalnızca bir efsane olarak kaldı (bak. İpek Yolu).
Ortaçağda Haçlı Seferleri'yle, Avrupa'lılar Asya'nın güneybatısını tanıdılar (bak. haçlı Seferleri). Haçlı Seferleri sona ermeden önÂce, büyük Moğol savaşçısı Cengiz Han'ın Asya'nın büyük bölümünü egemenliği altında birleştirmesiyle, Doğu Asya ile Avrupa araÂsındaki haberleşme daha kolay ve güvenli bir duruma geldi (bak. cengiz Han). Marko Polo' nun ve başkalarının yolculuklarıyla Çin'in uyÂgarlığına ve büyük zenginliğine ilişkin öyküÂler, Avrupalılar arasında yaygın bir ilgiye yol açtı. Haklarında pek bir şey bilinmeyen bu baharat, fildişi ve ipek ülkeleri, büyük zenginÂliklere sahip, bilim alanında ileri ülkeler olaÂrak görüldü (bak. MarkoPolo).
Bununla birlikte Çin, Avrupa'ya karşı çok az ilgi duyuyordu. Çinliler, yurtlarının dünyaÂnın merkezi olduğu kanısındaydılar. Avrupa-lılar'a barbar gözüyle bakıyorlardı. Çin, yetiş tirdiği ürünleri altın ve gümüş karşılığı satmak istiyordu ama Avrupalılar'ın ürettiklerini alÂmaya hazır değildi.
Eski kara ve deniz ticaret yolları Asya ülkeÂlerine gitmenin tek yolu olarak kaldığı sürece Çinliler Avrupa'nın etkisinden korunabildi-ler. Bu yollar uzun, güç ve tehlikeliydi. Fakat 15. yüzyılın sonunda Portekizliler Afrika'nın çevresini dolaşarak Hint Okyanusu'na ulaştıÂlar ve Hindistan'la ticarete başladılar.
Doğu Asya'ya okyanus üzerinden giden yol bir kere bulununca, Çinliler'in yaşama koşulÂları da değişti. Tüccarlar, misyonerler ve serüÂvenciler ile az sayıda bilgin ve diplomat Asya' ya akın etti. Avrupalılar, Asya ülkelerinin asÂkeri açıdan zayıf, kötü örgütlenmiş ve bölünÂmüş olduğunu görünce, kısa süre içinde söÂmürge imparatorlukları kurdular. Asya' nın, Tayland dışında bütün güneydoğusu, güÂneyinin neredeyse tümü ve güneybatısının büÂyük bölümü, çok geçmeden Avrupalılar'ın denetimine girdi.
17., 18. ve 19. yüzyıllarda Asya'daki söÂmürgeler Avrupalılar için çok kârlıydı. BuraÂlarda üretilen hammaddeler işlenmek üzere Avrupa'ya getiriliyordu. İşlenmiş ürünlerin büyük bir bölümü de yeniden sömürgelere saÂtılıyordu. Sonuçta batı ülkeleri hızla gelişti, Asya ülkeleri ise geri kaldı. Bütünüyle yabanÂcı egemenliği altına girmeyen Çin, Japonya, Kore, Tayland gibi birkaç ülke de ticarete açılmaya zorlandı. Batılı ülkelerin egemenliği altına girmenin utancı, eski büyük uygarlıkla-rıyla gurur duyan bu halkların acı günler yaşaÂmalarına yol açtı.
Ticaretle birlikte, Asya'ya batılı düşünceler de geldi. 19. yüzyılın sonunda Japonya, Asya' da batının sanayi yöntemlerini benimseyen ilk ülke oldu. 20. yüzyılda batı düşünceleri ve biÂlimsel yöntemler Asya'da yayıldı. Bunlarla birlikte sorunlar da yayıldı; çünkü Asyalılar batılı düşünceleri benimsemek ya da eski geÂleneklerini korumak konusunda art arda kaÂrarlar vermek zorunda kaldılar. Bunların baÂzıları kendi geleneksel yollarını yadsırken, baÂzıları da batılı yollarla ilişkisi olan her şeyi reddetti. Sonunda, batının düşüncelerinin çoÂğunun, doğunun belirli gereksinimlerini karşıÂlamaya uyarlanabileceğini görmeye başladıÂlar. Avrupa ülkelerinin sömürgelerinde, ulusÂçuluk ve özyönetim düşünceleri gelişmeye başladı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Asya'daÂki sömürgelerde bağımsızlık isteği hızla yayılÂdı; II. Dünya Savaşı'nın ardından bu ülkeler birer birer bağımsızlığını kazandı. (Asya'daki ülkelerle ilgili maddelere bakınız.)
Dünyadaki tüm uygarlıkların başlangıcını araştırdığımızda, yolumuz Asya'ya uzanır. Daha Avrupa ve Amerika'da ilkel insanların yaşadığı dönemlerde, Asya'da büyük uygarÂlıklar kurulmuştu. Bunların birçoğu uzun zaÂman önce yok oldu ve yeni toplumlar kurulÂdu. Bununla birlikte Çin uygarlığı 5.000 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürmektedir. Çinliler'in en eski yazılı tarihi yaklaşık 3.000 yıl öncesinden başlar; söylencelere dayanan tarihleri daha eskiye gider.
Güney Asya'nın kuzey bölgelerinde, 5.000-7.000 yıl öncesine ait bazı uygarlıkların varlıÂğına ilişkin kanıtlar vardır. Bu dönemden sonÂra, İÖ 4000 ile 3000 yılları arasında Tunç Ça-ğı'nda, çiftçiliğin yapıldığı köyler vardı. Asya' da Türkler'in tarihi de İÖ 3000 yıllarına kaÂdar uzanır. Göçebe Türk toplulukları Altay ile Tanrı dağları çevresinde yaşamaktaydılar. Daha sonra Güney Asya'da iki grup ortaya çıktı; İÖ 1500-1000 yılları arasında, kentler kuranlar İndus Ovası'nda; tarımla uğraşan Hint-Ariler ise Yukarı Ganj Ovası'nda yaşaÂdılar.
Eski Asya uygarlıkları, birbirinden ve AvÂrupa uygarlıklarından büyük uzaklıklarla ayÂrılmıştı. Asyalılar çağdaş dönemlere, yani buÂharlı gemiler, trenler ve öteki hızlı ulaşım araçları ortaya çıkana kadar, batı dünyasınÂdan doğudaki okyanuslar ile batıdaki dağlar, çöller ve ormanlarla ayrıldılar. Yalnızca AsÂya'nın güneybatısındaki çöllerde yaşayan halklar Avrupalılar'la ilişkideydi. Araplar. İranlılar ve Türkler Asya'dan gelen baharat, fildişi ve öteki ürünlerin ticaretinde aracı olÂdular. İS 1. yüzyılda, Roma ile Çin arasında da ticaret başladı. İpek, Çin'den, o zamanki adıyla Hitay'dan, Orta Asya yoluyla Avrupa' ya getiriliyordu. İki ana ticaret yolu vardı: İpek Yolu denilen karayolu ve Malakka YarımÂadası ile Sumatra arasındaki Malakka Boğa-zı'ndan geçen denizyolu. Zamanla İpek Yolu vahşi göçebe kabilelerce, denizyolu da Asya' nin güneybatısına yayılan Müslümanlar'ca kesildi. Böylece ipek ülkesi Hitay, AvrupalıÂlar için yalnızca bir efsane olarak kaldı (bak. İpek Yolu).
Ortaçağda Haçlı Seferleri'yle, Avrupa'lılar Asya'nın güneybatısını tanıdılar (bak. haçlı Seferleri). Haçlı Seferleri sona ermeden önÂce, büyük Moğol savaşçısı Cengiz Han'ın Asya'nın büyük bölümünü egemenliği altında birleştirmesiyle, Doğu Asya ile Avrupa araÂsındaki haberleşme daha kolay ve güvenli bir duruma geldi (bak. cengiz Han). Marko Polo' nun ve başkalarının yolculuklarıyla Çin'in uyÂgarlığına ve büyük zenginliğine ilişkin öyküÂler, Avrupalılar arasında yaygın bir ilgiye yol açtı. Haklarında pek bir şey bilinmeyen bu baharat, fildişi ve ipek ülkeleri, büyük zenginÂliklere sahip, bilim alanında ileri ülkeler olaÂrak görüldü (bak. MarkoPolo).
Bununla birlikte Çin, Avrupa'ya karşı çok az ilgi duyuyordu. Çinliler, yurtlarının dünyaÂnın merkezi olduğu kanısındaydılar. Avrupa-lılar'a barbar gözüyle bakıyorlardı. Çin, yetiş tirdiği ürünleri altın ve gümüş karşılığı satmak istiyordu ama Avrupalılar'ın ürettiklerini alÂmaya hazır değildi.
Eski kara ve deniz ticaret yolları Asya ülkeÂlerine gitmenin tek yolu olarak kaldığı sürece Çinliler Avrupa'nın etkisinden korunabildi-ler. Bu yollar uzun, güç ve tehlikeliydi. Fakat 15. yüzyılın sonunda Portekizliler Afrika'nın çevresini dolaşarak Hint Okyanusu'na ulaştıÂlar ve Hindistan'la ticarete başladılar.
Doğu Asya'ya okyanus üzerinden giden yol bir kere bulununca, Çinliler'in yaşama koşulÂları da değişti. Tüccarlar, misyonerler ve serüÂvenciler ile az sayıda bilgin ve diplomat Asya' ya akın etti. Avrupalılar, Asya ülkelerinin asÂkeri açıdan zayıf, kötü örgütlenmiş ve bölünÂmüş olduğunu görünce, kısa süre içinde söÂmürge imparatorlukları kurdular. Asya' nın, Tayland dışında bütün güneydoğusu, güÂneyinin neredeyse tümü ve güneybatısının büÂyük bölümü, çok geçmeden Avrupalılar'ın denetimine girdi.
17., 18. ve 19. yüzyıllarda Asya'daki söÂmürgeler Avrupalılar için çok kârlıydı. BuraÂlarda üretilen hammaddeler işlenmek üzere Avrupa'ya getiriliyordu. İşlenmiş ürünlerin büyük bir bölümü de yeniden sömürgelere saÂtılıyordu. Sonuçta batı ülkeleri hızla gelişti, Asya ülkeleri ise geri kaldı. Bütünüyle yabanÂcı egemenliği altına girmeyen Çin, Japonya, Kore, Tayland gibi birkaç ülke de ticarete açılmaya zorlandı. Batılı ülkelerin egemenliği altına girmenin utancı, eski büyük uygarlıkla-rıyla gurur duyan bu halkların acı günler yaşaÂmalarına yol açtı.
Ticaretle birlikte, Asya'ya batılı düşünceler de geldi. 19. yüzyılın sonunda Japonya, Asya' da batının sanayi yöntemlerini benimseyen ilk ülke oldu. 20. yüzyılda batı düşünceleri ve biÂlimsel yöntemler Asya'da yayıldı. Bunlarla birlikte sorunlar da yayıldı; çünkü Asyalılar batılı düşünceleri benimsemek ya da eski geÂleneklerini korumak konusunda art arda kaÂrarlar vermek zorunda kaldılar. Bunların baÂzıları kendi geleneksel yollarını yadsırken, baÂzıları da batılı yollarla ilişkisi olan her şeyi reddetti. Sonunda, batının düşüncelerinin çoÂğunun, doğunun belirli gereksinimlerini karşıÂlamaya uyarlanabileceğini görmeye başladıÂlar. Avrupa ülkelerinin sömürgelerinde, ulusÂçuluk ve özyönetim düşünceleri gelişmeye başladı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Asya'daÂki sömürgelerde bağımsızlık isteği hızla yayılÂdı; II. Dünya Savaşı'nın ardından bu ülkeler birer birer bağımsızlığını kazandı. (Asya'daki ülkelerle ilgili maddelere bakınız.)
"Kaynak: Temel Britannica"
Asya Kıtası
Kıtaların en büyüğü.
Yüzölçümü 44.614.000 km2'dir. Hemen tamamına yakın bölümü kuzey yarımkürede kalır. Ancak Malaka Yarımadası ile ekvatora kadar sokulur ve Asya'dan sayılan bazı adalarla 10° Güney Paraleli'ne kadar iner. Uç noktaları: Kuzeyde Çelyuskin Burnu (77° 35« Kuzey), doğuda Çukçe Yarımadası'nın doğu ucu (170° Batı), güneyde Singapur, ana kıtanın en güney noktası (1° 14« Kuzey) batıda Baba Burnu (26° 10« Doğu). Bu uç noktalar arasındaki uzaklıklar 10-11 bin km.'dir. Kuzeydoğuda sığ ve dar Bering Boğazı ile Amerika'dan ayrılır. Batıda, Avrupa ile sınırı kesin değildir, bununla beraber, Ural Dağları, Ural Irmağı ve Kafkasların kuzeyindeki Maniç çukurluğu iki kıta arasında sınır olarak kabul edilir. Afrika'dan Kızıldeniz ile ayrılır. Ancak kuzeyde Süveyş kıstağında bir kanalla parçalanmış olsa da iki kıta birbirine bağlanır.
Asya, genel şekliyle derin körfezlerle nispeten az parçalanmış, kitlesel bir kıtadır. Başlıca yarımadalar: Kuzeyde Taymir ve Çukçe, güneyde Arap, Dekkan ve Çinhindi, doğuda Kamçatka, Kore, batıda da Anadolu yarımadaları. Çevresi boyunca, fakat özellikle güney ve doğu kenarları önünde birçok adalar yer alır. Asya, ortalama yüksekliği en fazla olan kıtadır. Yerkabuğunun en yüksek noktası (Everest, 8.882 m.), en yüksek ve geniş platoları (Tibet, Pamir) Asya'da yer aldığı gibi, en derin deniz çukurları da Filipinler yakınında, yine bu kıtanın kenarında bulunurlar. Yer şekilleri bakımından yüksek ve genç dağlardan oluşan bir kuşak, batıdan doğuya, ayrı adlar taşıyan sıralar hâlinde fakat sürekli uzanarak Asya'yı ikiye böler (Kuzey Anadolu Dağları, Hindikuşlar, Pamir Platosu, Himalaya, Karakurum ve Kuenlun sıraları, Tibet Platosu ve Birmanya Dağları...); bu genç dağ kuşağının güneyinde, yerkabuğunun yaşça en eski kara blokları olan Arap ve Dekkan platoları ile genç dağlardan inen akarsuların meydana getirdiği geniş alüvyon ovaları yer alır (Mezopotamya, İndus, Ganj-Brahmaputra, İrravadi, Mekong ovaları gibi). Genç dağ sıraları kuzeyinde, Orta Asya'da yaşca daha eski dağlarla bunlar arasında kalan ve çok kez kurak platolar (Tiyenşan, Altay, Sayan, Baykal, Kingan, Yablanovoy, Stanovoy sıraları ve Tarim, Taklamakan, Gobi ve Çungarya vb.) vardır. Kuzey Asya, kıtanın en geniş kısmını kaplar (Sibirya). Bu geniş bölge batı kesiminde ovalardan, orta kesiminde çok parçalanmış platolardan ve doğu kesiminde de, daha karışık bir sistem meydana getiren dağlardan meydana gelir.
Kutup bölgesinden ekvatorun güneyine, Akdeniz kıyılarından buzlu Ohotsk Denizi'ne kadar yayılan bu çok büyük kıtada son derece çeşitli iklim tipleri ve bölgeleriyle bitkisel örtü toplulukları bulunur (güneyde "muson" ikliminin çeşitli tipleri, doğu kıyılarının serin ve kışları sert iklimi, İç Asya'nın ana niteliği karasallık ve kuraklık olan iklim tipleri, batı kıyılarda subtropikal iklimin çeşitli tipleri ve kuzeyin kutupaltı ve kutup iklimleri). Dünya nüfusunun yarıdan fazlası Asya'da yaşar (3 milyardan fazla). Bu nüfusun coğrafî dağılışı son derece düzensizdir. Kilometre kareye düşen ortalama nüfus Asya genelinde 57 kişi, kıtanın üçte birini kaplayan Sibirya'da ise 4 kişidir.
Asya, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana siyasal yapısında Afrika'dan sonra en büyük değişiklikler meydana gelen kıtadır. Hong Kong, Macao gibi küçük topraklar dışında bugün sömürge yönetimi altında hemen hemen hiçbir yer kalmamıştır. Özellikle güney Asya'da birçok bağımsız devlet doğmuştur.
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Kıtalar - Afrika
Kıtalar - Okyanusya
Efsanevi Kıtalar - Mu Kıtası
Kaynak:msxlabs.org
YORUMLAR