OLUŞMAK gçz. f. 1. Ortaya çıkmak, belirmek. 2. Nesnelerden, kişilerden oluşmak, bu nesneleri, bu kişileri unsur olarak içermek, onla...
OLUŞMAK gçz. f.
1. Ortaya çıkmak, belirmek.
2. Nesnelerden, kişilerden oluşmak, bu nesneleri, bu kişileri unsur olarak içermek, onlardan meydana gelmek, gelmiş olmak: Ekibimiz değişik elemanlardan oluşmuştu. Su oksijen ve hidrojenden oluşur.
3. Kurulmak, kurulmuş olmak: Fabrikada yeni bir grup oluştu.
* oluşturmak ettirg. f.
1. Bir tüm, bir grup oluşturmak, türlü öğeleri birleştirerek o şeyi tanzim etmek, ona bir varlık, bir şekil, bir yapı kazandırmak: üçer kişilik gruplar oluşturmak.
2; Bir şeyi, bir bütünü, bir grubu oluşturmak, nesnelerden ve kişilerden söz ederken bir şeyin, bir grubun, bir topluluğun kurucu öğeleri olmak; onu teşkil etmek: Bu ikili güzel bir ekip oluşturuyor. Hoşgörü onun karakterinin özünü oluşturur. Masanın üzerindekiler dekoratif bir tüm oluşturuyordu.
3. Bir şekil oluşturmak, bir şeyden söz ederken, belirgin bir şekil alabilmek, çizmek: Yıldızlar gökyüzünde dev gibi bir üçgen oluşturuyordu. Yol orada bir dirsek oluşturur.
4. Bir şey oluşturmak, o şeyin kökeninde bulunmak, varlığının ortaya çıkışının sebebi olmak: Enfeksiyon vücutta apseler oluşturdu.
5. Bir şey oluşturmak, kendisi, tabii yapısı sebebiyle o şey olmak, o şeyi yaratmak: Varlığı bizim için bir çekince oluşturuyordu.
6. Bir şeyi (soyut) oluşturmak, onu zihninde yaratmak, düşlemek: Kafasında bir tasarı oluşturmak.
*Mat. DOĞURMAK'ın eşanlamlısı.
1. Ortaya çıkmak, belirmek.
2. Nesnelerden, kişilerden oluşmak, bu nesneleri, bu kişileri unsur olarak içermek, onlardan meydana gelmek, gelmiş olmak: Ekibimiz değişik elemanlardan oluşmuştu. Su oksijen ve hidrojenden oluşur.
3. Kurulmak, kurulmuş olmak: Fabrikada yeni bir grup oluştu.
* oluşturmak ettirg. f.
1. Bir tüm, bir grup oluşturmak, türlü öğeleri birleştirerek o şeyi tanzim etmek, ona bir varlık, bir şekil, bir yapı kazandırmak: üçer kişilik gruplar oluşturmak.
2; Bir şeyi, bir bütünü, bir grubu oluşturmak, nesnelerden ve kişilerden söz ederken bir şeyin, bir grubun, bir topluluğun kurucu öğeleri olmak; onu teşkil etmek: Bu ikili güzel bir ekip oluşturuyor. Hoşgörü onun karakterinin özünü oluşturur. Masanın üzerindekiler dekoratif bir tüm oluşturuyordu.
3. Bir şekil oluşturmak, bir şeyden söz ederken, belirgin bir şekil alabilmek, çizmek: Yıldızlar gökyüzünde dev gibi bir üçgen oluşturuyordu. Yol orada bir dirsek oluşturur.
4. Bir şey oluşturmak, o şeyin kökeninde bulunmak, varlığının ortaya çıkışının sebebi olmak: Enfeksiyon vücutta apseler oluşturdu.
5. Bir şey oluşturmak, kendisi, tabii yapısı sebebiyle o şey olmak, o şeyi yaratmak: Varlığı bizim için bir çekince oluşturuyordu.
6. Bir şeyi (soyut) oluşturmak, onu zihninde yaratmak, düşlemek: Kafasında bir tasarı oluşturmak.
*Mat. DOĞURMAK'ın eşanlamlısı.
* oluşturulmak edilg. f. Oluşturulmak eylemine mevzu olmak.
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR