┌─── ── ─ Para ─ ─ ── ── â” İsim, iktisat Farsça pÂ¥re ┌─ ─ ── ─ Devletçe bastırılan, üstünde...
┌──────Para──────â”
İsim, iktisat Farsça pÂ¥re
"Çıkarken elini göğsüne yerleştirip bir kese çıkardı, keseden alabildiği kadar para alıp delikten attı." - F. Otyam.
┌──────────────────────Kazanç:──────────────────────â”
"Balıkçılıkta para vardır fakat dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık.
Eskimiş Kuruşun kırkta biri.
â–ºAtasözü, deyim ve birleşik fiiller
â–ºBirleşik Sözler
Kara Para Nedir?
Elektronik Para (E-Para) Nedir?
Para Arzı Nedir?
Para
Kağıt ve Madeni paralar günümüzde en fazla kullanılan para formlarıdır
Para: karşılığında mal ve hizmet almaya ve vermeye; bunların ekonomik değerlerini takas etmeye yarayan üstünde rakamsal değerler taşıyan kâğıt. Para genel kabul gören değişiklik aracına verilen isimdir. Para, malların birbiriyle değiştirilebilmesini sağlar.
Çağlar süresince para azca bulunan maddelerden yapılmıştır. Kıymetli metallerden deniz kabuklarına ve hatta sigaraya kadar bir çok eşya ya da mal para işlevi görmüştür.Parayı milattan ilkin Lidya'lılar bulmuştur.
Paranın dört temel işlevi
Paranın değişiklik aracı işlevi
Para bir hak ölçüsüdür. Altın karşılığı para kullanan bir devlet ne kadar para basarsa Merkez bankasına o değerde Altın stoklaması ya da koyması lazımdır. Günümüzde Türkiye herhangi bir karşılığı olmayan "fiat" sistemine dahildir. Paranın ticari işlemlerdeki fonksiyonu tam burada ortaya çıkar. İki malın değişiminde para, bir üçüncü mal olarak araya girer ve değişiklik iki bölüme ayırır. A malı verilip karşılığında para alınır, başka bir yer ve zamanda ise para verilip B malı alınır.
Paranın bu şekilde mal değişimini iki bölüme ayırması, paranın bir değişiklik (mübadele) aracı olma işlevidir.
Paranın hesap ve kıymet birimi işlevi
Paranın hesap ve kıymet birimi olarak işlevi, onun bir değişiklik aracı olma işlevinden lanır. Değişik malların değişiminde değişiklik oranları para ile belirlenir. Öte taraftan para yardımıyla tutumsal değerlerin tek bir ölçü birimiyle ifadesi de sağlanır. Bilhassa işlemlerin kaydının tutulmasında paranın bu işlevi zorunludur.
Paranın kıymet biriktirme ve vurgunculuk işlevi
Para, arz ve talebin rahatça karşılanmasını sağlar.Ana para birikimi ve yatırım aracı olarakta kullanılır.
Paranın bir ekonomi politikası aracı olması işlevi
Gelişmiş bir para ekonomisine haiz ülkelerin para otoriteleri 20. Yüzyılda çoğunlukla, faiz oranları ve para arızını denetlemek yöntemiyle, paranın bir ekonomi politikası aracı olarak kullanmışlardır.
PARA a. (fars. pare, parça'dan).
1. Devletçe bastırılan, üstünde itibari kıymeti yazılı kâğıt ya da metal ödeme aracı: Bozuk para. Kâğıt para. (Bk. ansikl. böl.)
2. Herhangi bir ülkede kullanılan para birimi: Mark, alman parasıdır.
3. Hangi şekilde olursa olsun tüm nakit paralar, menkul değerler, mal mülk: Çok parası var, çok varlıklı. Para iyi bir uşak, fena bir efendidir.
4. Esk. Kuruşun kırkta biri.
5. Para babaları, ellerindeki büyük parasal ları kullanarak siyasal alanda etkili olan tutumsal çevreler. || Para babası, çok varlıklı kimse || Oyunda, kumarda para basmak, belli oranda bir paraya oynamak. || Para bozmak, kâğıt ya da madeni bir parayı aynı değerde daha ufak kâğıt ya da madeni paralarla değişiklik yapmak. || Para canlısı, parayı çok seven, ona aşırı seviyede düşkün kimse için kullanılır. || Para cicoz, para nanay, asla para yok (arg.). || Para çekmek, bankaya yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak; bir kimseden çeşitli gerekçelerle para sızdırmak: Bugün bankadan bir milyon lira çektim. İkide bir babasına gidiyor, şunlar şunlar yapılacak, diye ondan para çekiyordu. || Para çıkarmak, para basarak piyasaya sürmek; bir kimse sözkonusuysa, başka yerde bulunan bir hiç kimseye banka ya da posta kanalıyla para göndermek. || Para dökmek, bir iş ya da şey için oldukça fazla para harcamak: Bu üç gözlü evi yaptırabilmek için çok sorun çekmiş, çok para dökmüştü; bir işi yaptırabilmek için ilgililere rüşvet vermek. || Para etmek, belli bir kıymeti olmak: Para edecek bir şeyi olsa derhal satacak, bu durumdan kurtulacaktı. || Para etmemek, değerine bakılırsa saklamamak: Tütünler bu yıl asla para etmedi; bir iş ya da durum için, etkili olamamak: Adam direniyor, yalvarıp yakarmalar da para etmiyor. || Para getirmek, kazanç sağlamak: Bu para getirecek bir iş değil. || Para için her şeyi yapmak, para kazanmak için her yolu tecrübe etmek. || Para ile değil, bir şeyin parasız sayılacak kadar ucuz bulunduğunu belirtmek için söylenir. || Para ile değil, sıra ile, her işin para ile yapılmadığını, sıra beklemenin gerekliliğini belirtmek için söylenir. || Para kesmek, sözkonusu bir devlet ise para basmak; bir kimse ise çok para kazanmak: Daha çok göndere- mem, ben burada para kesmiyorum ya. || Para kırmak, çok para kazanmak. || Para pul, bir kimsenin elinde bulunan para ya da para edebilecek şeylerin tümü: Parasını pulunu olduğu benzer biçimde bu işe yatırdı. || Para saymak, bir şey için para ödemek: Parasız değil ya, para saydık aldık. || (Bir kimseden) para sızdırmak, kapmak, bir kimseden vermek istemediği halde tüm yollara başvurarak para almak. || Para tutmak, parasını gelişigüzel harcamayarak biriktirmek; sözkonusu satın alınan bir şey ise, karşılığı para olarak hesaplanmak. || Para üstü, paranın üstü, edimsel ödeme miktarıyla ödenecek miktar arasındaki fark; üstü: Paranın üstünü vermek. Ne süre alışverişe gönderilse, paranın üstünü geri vermez. || Para vurmak, yasadışı yollarla para edinmek ya da çok para kazanmak. || Para yapmak, para kazanıp biriktirmek: Yurtdışına gidince iyi para yapmış oldu. || Bir işe para yatırmak, o iş için lüzumlu yatırımları yapmak. || Bir yere para yatırmak, gerektiğinde almak suretiyle banka vb bir yere para vermek. || Para yedirmek, bir işi yaptırabilmek için bir hiç kimseye rüşvet vermek; bir kimse için gereksiz yere para harcamak; Arkadaşına azca mı para yedirdin? Para yedirmezsen işini yaptıramazsın. || Para yiyecek, yerli yersiz para harcamak, zimmetine para geçirmek ya da rüşvet almak; devamlı para harcamak durumunda bırakmak: Bu şekilde para yersen, bir süre sonrasında beş kuruşsuz kalırsın. Para yiyerek köşeyi dönmek. Enflasyon sebebiyle inşaat umduğumuzun çok üstünde para yiyor. || Paradan çıkmak, para harcamak zorunda kalmak. || Paran kadar konuş, "söz hakkın haiz olduğun para ölçüsündedir" anlayışını ifade eden söz. || Paranın gümüş bulunduğunu idrak etmek, savurganlıktan kaçınmak icap ettiğini kavramak. || Paranın yüzü sıcak, paranın çekiciliğini, onu geri çevirmenin olanaksızlığını belirtmek için söylenir || Parasını çıkarmak, sözkonusu parayla alınan ya da parayla meydana gelen bir şeyse, ödenen parayı karşılayacak kadar yarar sağlamak ya da yatırılan parayı kazanç olarak vermek. || Parasını sokağa atmak, değersiz bir mala ya da işe yatırmak. || (Bir kimsenin) parasını yiyecek, yaşamını kendi emeğiyle değil, başkasının parasıyla sürdürmek; asalak olarak yaşamak. || Parasıyla rezil olmak, harcamış olduğu paranın karşılığını alamamak ya da rahat etmesi için para harcamasına rağmen sorun çekmek. || Bir şeyi paraya çevirmek, bir malı satarak kıymeti kadar para almak: Hisse senetlerini paraya çevirmek. || Paraya kıymak, yapılması ya da alınması istenen bir şey için gerekiyorsa bolca para harcamaktan taşınmamak: Paraya kıyıp her şeyin en iyisini almak. || Paraya para dememek, çok para kazanır durumda olmak; herhangi bir oranda parayı azca bulmak; asla düşünmeden bolca para harcamak. || Parayı denize, sokağa atmak, parayı bcşuna harcamak, israf etmek. || Parayı mezara mı götüreceksin, parası olup da gerektiğinde harcamayanlara söylenen bir tür uyan, eleştiri sözü. || Parayı veren düdüğü çalar, parasız hiçbir şey elde edilemez.
*Bank. Para hacmi karşılıkları, emisyon bankasının pasifinde kayıtlı para hacmi karşısında aktifinde görünen öğeler. (Altın ve döviz, Gömü'den olan alacaklar, ekonomiye ve hususi kişilere verilen krediler.)
*Bank, ve Bors. Paraya çevirmek, bir malı, bir göç eder kıymeti para karşılığında satmak. || Bir parayı başka bir paraya çevirmek, bir çeşit parayı başka çeşit bir parayla değişiklik yapmak.
*Bank. veTic. Para bozma makinesi, içine konulmuş olan madeni paraları aldıktan sonrasında karşılığında otomatikman aynı değerde daha küçük para ya da jeton veren makine.
*Huk. Para borcu, mevzusu para olan borç. (Bk. ansikl. böl.) || Para cezası, yasaca öngörülen belli bir paranın devlet hâzinesine ödenmesini öngören ceza. (Bk. ansikl. böl.) || Düzmece para KALPAZANLIK.
*İkt. Para arzı, bilhassa devletin para politikasının etkisiyle, tutumsal karar birimlerinin kullanımına sunulan para. (Bu kavram, para talebi kavramından ilkin ortaya çıkmıştır.) || Para benzerleri, kolayca (ana para yitirilmesine yol açmadan) ödeme araçlarına dönüştürülebilen kısa vadeli tutum. (Para benzerleri, vadeli mevduatı, cüzdan hesaplarını, kamu ve hususi kesim tahvillerini, kamu ortaklık senetlerini, ticari senetleri ve gömü bonolarını, ücretlilerin toplumsal güvenlik kurumlan tarafınca yönetilen tasarruflarını ihtiva eder. Para benzerleri, TC Merkez bankası'nın tasarrufundaki para hacminin bir bölümünü oluşturur.) || Para bloku, paraları altına çevrilebilir olmayan ortak bir paraya bağlı ülkeler topluluğu. || Para darlığı, emisyon hacminin daralarak, piyasadaki toplam para talebinin altına düşmesi. || Para hacmi, dolaşımdaki kâğıt ve ufaklık paraların ve vadesiz mevduatın tümü. (Geniş anlamıyla alındığında, para hacmi terimi, para benzerlerinide defterlerdeki hesaplar, tutum hesapları, vadeli mevduat, vb- kapsar.) || Para rezervleri, bir ülkenin elinde bulunan ödeme araçlarının tümü; bir ülkenin altın ve konvertibl döviz olarak haiz olduğu servetin resmen açıklanan net tutarı. || Para talebi, tutumsal karar birimlerinin, ellerinde parabulundurmak mevzusunda gösterdikleri talep. (Bilhassa Keynes tarafınca ekonomi bilimine sokulan bu kavram, monetaristlerce de kullanılır.) || Paranın kıymet kaybı ya da depresiasyon'u, ulusal paranın değerinin düşmesi. (Paranın kıymet kaybetmesi, uzun soluklu bir enflasyonun ya da kambiyo piyasası üstünde düşüş doğurucu bir tesir icra eden devamlı bir ödemeler dengesi bozukluğunun bir sonucudur. Paranın devamlı ve dirençli bir kıymet yitirilmesine uğraması, bir devalüasyona yol açabilir.) || Çift maden para sistemi ya da bimetalizm, iki para standardının beraber var olduğu para sistemi: altın standardı ve gümüş standardı. (Bk. ansikl. böl.) || Mal para, gerçek kıymeti, üstünde yazılı nominal değere eşit olan ya da yapıldığı maddenin kıymeti ile temsil etmiş olduğu satın alma gücü aynı olan ödeme aracı. (Günümüzde kullanılmayan mal paralar, eskiden çoğu zaman gümüş ya da altından yapılırdı.) || Metal karşılıksız para sistemi, kâğıt parayı mecburi dolaşıma doğal olarak tutan ve herhangi bir kıymetli maden stoku güvencesine dayandırmayan para sistemi. || Tek maden para sistemi ya da monometalizm, bimetalizmin tersine, sadece bir tek para standardı çoğu zaman altın- kabul eden para sistemi. || Tutulan para - ANKES.
*Kâğ. san. Para kâğıdı, renkli baskıya elverişli ve katlanmaya dayanıklı kâğıt.
*Kamu mal. Para kıymetini yükseltmek, paranın yasal ya da itibari kıymetini çoğaltmak. || Para kirası ya da fiyatı, ana para piyasasında uzun, orta ya da kısa vadeli krediler bulabilmek için ödenmesi ihtiyaç duyulan faiz oranı. || Taze para, bir devlet borçlanmasında değişimi kabul edilen daha önceki borçlanmalara ilişik tahvillerle değil de nakit para ile ödeme.
*Parac. Para basmak, kâğıt ya da metali dolaşıma çıkarılmak suretiyle para durumuna getirmek. || İtibarsız para, tedavüle sürüldüğü ülkede mecburi geçerliği olmayan ve bu bakımdan bir çok yabancı paralarla bir tutulan para. || Patlak para, basılırken, kenarları çatlamış para. || Gömme para, çevre halkasıyla orta kısmı iki ayrı madenden oluşan para. || Ezik para, simgesi dövülerek silinmiş para.
*Uluslarar. ikt. Para bölgesi, para mevzusunda belli bazı ortak kurallara bağlı ülkelerin tümü. (Durağan(durgun) paritelere dayanan paralar, birbirlerine çevrilebilir; elde edilmiş dövizler bir araya getirilir ve tek bir ülke tarafınca yönetilir; siyasal, tutumsal ve mali gücü en büyük olan ülkenin parası merkezi para görevi oynar, ilk para bölgesi [Sterling bölgesi] 1931'de kuruldu. Ek olarak, frank bölgesi [1945], dolar bölgesi, ruble bölgesi ve escudo bölgesi de vardır.) || Avrupa para sistemi, 1978'de, Avrupa Ekonomik topluluğu'na üye ülkelerin, para politikaları içinde uyum sağlamak amacıyla (bilhassa bir Avrupa para birimi [ecu] oluşturmak ve bir Avrupa Para fonu kurarak) benimsedikleri sistem. (Bk. ansikl. böl.) || Internasyonal para sistemi, internasyonal para ilişkilerini uyumlu duruma getirmeyi amaçlayan sistem. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Huk. Para borcu, kaide olarak, ulusal parayla ödenir. Borçlu, başka bir para ile ödeme hayata geçirmeye zorlanamaz. Alacaklı da başka bir para ile yapılmak istenen ödemeyi kabul etmek zorunda değildir. Türk parasından, Türkiye'de dolaşımda olan metal ve kâğıt paralar anlaşılır. Metal paraların ödeme gücü sınırlıdır; alacaklı yüksek tutardaki bir alacağın tümünün metal parayla ödenmesini kabul etmek zorunda değildir. Sadece, Gömü' nin veznedarlığını icra eden bankalar getirilen metal paranın tümünü kabul etmek zorundadırlar Bazı durumlarda, para borcunun, sözleşmenin yapıldığı sırada kararlaştırılan belli bir yabancı para ile ödeneceği şart olarak konmuş olabilir. Bu durumda borcun kararlaştırılan türden parayla ödenmesi gerekir (Borçlar k. md. 83). Sadece bu mevzuda Türk parasının kıymetini koruma kanunu ile bazı sınırlamalar getirilmiştir. Yabancı parayla ödeme, resmi makamların izniyle geçerli olur. Turistler ve yabancı uyruklular dövizle borç ödeyebilirler. Bunlar haricinde kalan kişilerse sözleşmede aynen ödeme kaydı bulunsa bile, yabancı para olarak belirlenen borçlarını, ödeme tarihindeki değerinin türk parası karşılığını öderler. Para borçları, ödeme zamanında alacaklının ikametgâhının bulunmuş olduğu yerde ödenir. Doğrusu para borçları, götürülecek borçlardandır. Para borcunun çekle ya da alacaklının bankadaki hesabına para yatırılması biçiminde ödenmesi, sadece alacaklının bunu kabul etmesine bağlıdır. Para borcu, “konutta ödemeli†posta havalesi ile de ödenebilir. Para borçları zamanında yerine getirilmezse borçlu gecikme faizi ödemek zorunda kalır.
*Para cezaları. Türk ceza kanunu'na bakılırsa ağır ve hafifçe para cezaları olmak suretiyle iki türlüdür. Ağır para cezaları, cürüm diye nitelenen ağır suçlar için verilir. Tutarı üç bin lira ile üç yüz bin lira içinde değişmiş olur. Hafifçe para cezaları ise kabahatlere uygulanır. Bu tür para cezalarının tutarı beş yüz lira ile otuz bin lira arasındadır (para değerinin düşmesi sebebiyle para cezaları 21 ocak 1983 tarih ve 2790 sayılı yasa'yla 3, 9, 30, 90 kat artırılmıştır). Para cezaları 13 temmuz 1965 tarih ve 657 sayılı Cezaların infazı hakkında kanun'un 5. maddesi hükmüne bakılırsa yerine getirilir. Bu yasaya bakılırsa, en alt ve en üst sınırı gösterilen para cezalarında suçlunun tutumsal durumu, aile sorumluluğu, mesleki yaş ve sıhhat durumu, cezanın toplumsal tesiri ve uyarma amacı göz önünde tutulur. Mahkeme lüzumlu görürse, para cezasının belirli sürelerde ve belli taksitlerle ödenmesine karar verebilir. Sadece taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi durumunda geri kalan miktarın tamamının alınması gerektiği kararda belirtilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten noksan olması imkansız. Para cezasına ilişkin karar kesinleşince, C. savcılığı bir ay içinde para cezasını ödemesi için hükümlüye ödeme emri gönderir. Hükümlü ödeme emrinde belirlenen sürede para cezasını ödemezse, C. savcısının kararıyla, bigün üç yüz lira sayılmak suretiyle hapsedilir. Para cezası yerine çektirilen hapis cezası üç yılı geçemez. Hükümlü isterse para cezasından çevrilen hapis yerine devlet ya da diğeri kamu kurumlarında çalıştırılabilir.
Yargı organlarınca verilen ağır ve hafifçe para cezalarının haricinde, yönetim organlarınca verilen para cezaları da vardır. Bu cezalara "yönetimsel para cezaları" denir. Bu tarz şeyleri kararlaştırma yetkisi, hususi yasalar tarafınca, yönetim organlarına tanınmıştır, yönetimsel para cezalarına örnek olarak vergi, belediye, trafik vb. mevzularda ödenen para cezaları gösterilebilir.
*ikt. *Paranın işlevleri.
1. Para değişiklik aracıdır. Para, trampayı kaldırarak değişimleri kolaylaştırır. Para, taşıyıcısına, mal ve hizmetler edinmek ya da bir borcu ödemek olanağı elde eden bir ödeme aracı ve taşıyıcısının toplumdan belli bir miktar alacağı bulunduğunu gösteren ve bu alacağı maddeleştiren hukuksal bir senettir. Bu senedin başka bir kişiye verilmesi, bu kez de bu kişiyi toplumdan alacaklı duruma getirir ve onun gereksinim duyduğu mal ve hizmetleri elde etmesini sağlar.
2. Para emtia değerlerinin biricik ölçüsüdür. Bu işleviyle para, alışverişleri basitleştirir; kendisi dışındaki tüm metaların fiyatlarını belirlemek olanağını verir ve böylece onların değerlendirilmesini ve birbirleriyle karşılaştırılmasını sağlar.
3. Para kıymet rezervidir. Para, taşıyıcısına, bir malı para karşılığında sattığı an ile, onu başka bir mal alımı ya da borcun ödenmesi için kullanmaya karar verilmiş olduğu an içinde bir süre bekleme olanağı sağlar.
Paraya bir çok kez dördüncü bir işlev daha yüklenir: para politikası aracılığı. Para politikası, para yaratımı olanaklarını ayarlamak ve daha genel bazı amaçların (tam istihdam, fiyat istikrarı, dış tecim dengesi ve para değerinin korunması benzer biçimde) gerçekleşmesini sağlamak için paranın miktar ve fiyatını değiştirmeye yönelik eylemlerin tümüdür.
*Paranın kıymeti, ilk paralar, değerlerini çok sık kullanılan metalar olmalarından, şu demek oluyor ki kullanım değerlerinden alıyorlardı. Bu mevzuda kıymetli madenlerden (altın, gümüş) yararlanılmaya başlanması, hacimce ufak fakat kıymeti büyük paralar elde edilmesine, bunların kolayca saklanmasına, türdeş ve bölünebilir kalite taşımasına olanak sağlamış oldu.
Paraların bir yerden başka bir yere taşınması zorluğunu ortadan kaldırmak için, zaman içinde, madeni sikkelerin yerine makbuzlar dolaşıma sokuldu. Bu makbuzlar, banka kaimelerinin ya da banknotların membaıdır Başlangıçta banknotlar, sahipleri dilediğinde, olduğu benzer biçimde madeni paraya çevrilebiliyordu. XIX. yy.'da, tutumsal etkinliğin gelişmesi ve mal arzının çoğalması, paraya olan gereksinimi artırdı. Banknotların miktarı bankalara yatırılan madeni mevduata oranla daha süratli arttı. Banknotların gerektiğinde madeni parayla değiştirilememesi tehlikesi, hükümetleri banknot çıkarma ayrıcalığını, kendi denetimlerindeki tek bir bankaya vermeye yöneltti. Böylece para, madeni temelinden ayrılarak, yalnızca güvene dayanan itibari para haline geldi; banknot madeni parayla değiştirilebilir olmaktan çıktı ve mecburi ve yasal dolaşım düzenine geçildi (şu demek oluyor ki kâğıt paranın ödeme aracı olarak kabulü mecburi oldu). Bunun yanı sıra, hesaplara geçirilen alacak kayıtlarıyla ödeme yapılması yöntemi gelişti. Para, bankalarda oluşturulan vadesiz hesaplar içinde alacaklı bakiye transferleri biçimini aldı. Madeni para mevduatı ile kâğıt para emisyonu arasındaki bağın kopması, kaydipara'nın doğmasına yol açtı.
Böylece para, tüm biçimleriyle, itibari bir kalite kazanmış oldu. Paranın kıymeti, çeşitli öğelere dayanıyordu; nispi nedreti (kıtlığı), halkın itimatı, satın alabildiği mutaların kıymeti. Her parasal aracın bir nominal kıymeti vardır. Bu kıymet madeni ya da kâğıt paranın üstünde yazılıdır. Eskiden, bu nominal değerin güvencesini kıymetli bir madenin ticari kıymeti oluştururdu. Günümüzde ise, para biriminin kıymeti, üretilen ve dolaşıma çıkan metaların değeriyle orantılıdır ve onun alım gücünde ifadesini bulur Paranın kıymeti düşmüş olduğu süre, fiyatların bir çok yükselir; para birimi kıymet kazanılmış olduğu zamansa, tersine, mal tutarları düşer: fiyatlardaki değişimler çoğu zaman para tutarındaki değişimleri yansıtır.
* Paranın hususi nitelikleri. Para bir likit aktiftir: azca ya da çok uzun vadeli olarak herhangi bir mala dönüştürülebilir. Verimi sıfırdır. Bu bakımdan, taşıyıcılarına gelir elde eden diğeri aktiflerden (hisse senetleri ve tahviller, tutum mevduatı) ayrılır. Para, herhangi bir risk taşımayan (enflasyon dönemlerinde alım enerjisini kaybetmesi haricinde) bir aktiftir.
Para değişik biçimler izah edebilir:
1. elden ele dolaşan para, bir ödeme aracının bilfiil devir yöntemiyle dolaşıma girmesi: madeni (ya da ufaklık) paralar ve kâğıt paralar;
2. kaydi para, hesaptan hesaba kayıt yöntemiyle devredilen ve çeşitli öğelere (çek, virman, kredi kartı vb.) dayanan para.
Para mevzusunda Merkez bankası (Türkiye) şöyleki bir sınıflandırma yapar: parasal disponibiliteler (M1): kâğıt ve madeni paralar, bankalardaki vadesiz mevduat, Merkez bankası'ndaki özgür mevduat.
Para kitlesi (M2): M1 ile mevduat bankalarındaki ticari hesapların ve vadeli tutum mevduatının toplamı.
Ekonominin likiditesi (M3): mevduat bankalarındaki resmi mevduat ile Merkez bankası'ndaki diğeri mevduatın M2'yle toplamı.
Merkez bankası tarafınca basılan ve banknotlardan (kâğıt para) oluşan para ile tüm bankaların Merkez bankası'nda bulundurmakla yükümlü oldukları alacaklı hesaplara ilişik bakiyelere merkezi para adı verilir. Bunlar, para politikasının aracını oluşturan mecburi rezervlerdir.
* Para yaratımı. Para yaratımı, alacakları ödeme aracı durumuna dönüştürmekten oluşan işlemler yardımıyla gerçekleşir Demek ki para, tutumsal karar birimlerinden gelen bir “para talebi â€ni karşılamak amacıyla yaratılmaktadır. Bu tür paranın karşılığı, para yaratımında bulunan birimlerin (bankalar, Gömü, TC Merkez bankası) ellerindeki, çeşitli tutumsal karar birimlerine ilişik alacaklardır. Para talebinde bulunanlar içinde, ilkin, talepleri karşılığında döviz getiren yabancı tutumsal birimler sayılabilir; bu tarz şeyleri, giderlerini karşılamak için bankalardan ödünç para ve avanslar alan devlet izler; son olarak da, ekonomik etkinliklerini finanse etmek için istikrazda bulunan işletmeler ve kişiler gelir.
Bankalar en mühim para yaratımcılarıdır. Banka tarafınca verilen kredi, onun bilançosunun aktifinde yer alır ve pasifteki karşılığı da satın alan disponibilitelerinde bir artışla dengelenir. Banka para yaratımını sınırı olan tutmak zorundadır, şundan dolayı kredilerden yararlananların hesapları kesinlikle kredi veren bankada değil, başka bankada da olabilir. Banka, mevduatı artmadığı takdirde, kredi vermeyi sınırsızca sürdüremez. Bankaların para yaratımını engellemiş olan ikinci bir sınır da yaratılan paradan lanan bir bölüm mevduatın kâğıt paraya dönüşmesi ve böylece banka sistemi mevduatından merkez bankası parasına doğru bir kaçış olmasıdır. Bununla beraber, bütünüyle ele alındığında sistem dengeli bir durum gösterir: bankaların nakit durumları, para piyasası vesilesiyle birbirini karşılar; faiz oranı, piyasada uygulanan fiyattır ve banka sisteminin para gereksinimlerini dile getirir. Merkez bankası, likiditeyi çoğaltmak ve bankaların nakit durumlannı kolaylaştırmak için ya da tersine, dolaşımdaki paranın hacmini daraltmak amacıyla piyasaya müdahale yetkisini elinde bulundurur. Merkez bankası, faiz oranı üstünde etkili olabileceği benzer biçimde, dolaşımdaki para miktarı üstünde de etkili olabilir.
*Paranın doğası. Bazıları parayı, kıymeti “bonitas intrinseca"sından lanan bir meta saydılar. Başka bazı iktisatçılar ise onu, kıymetini genel uyuşmadan alan hukuksal bir senet ya da bir işaret, bir simge olarak gördüler. Günümüzde paranın açıklanmasıyla ilgili araştırmalar, daha çok, paranın miktarıyla fiyat hareketleri ve genel tutumsal etkinlik arasındaki ilişkiler üstünde toplanmaktadır.
1. Klasik ve yeniklasik çözümleme'ye (XVIII. yy. sonu - XIX. yy.) bakılırsa (Cambridge okulunu [i. Fisher, A. C. Pigou] da buna katabiliriz) para “nötr"dür; sadece değişimleri kolaylaştıran bir "örtüâ€, bir kıymet biçme ve rahat bir ödeme aracı olarak iş görür Bu kuram, mahreçler yasasına dayanır.
Buna karşılık, paranın fiyatlar genel düzeyi üstünde tesiri vardır. Hakikaten de, en rahat biçimiyle irving Fisher tarafınca formülleştirilen (MV=PT) niceliksel para kuramına bakılırsa (çoğu zaman Jean Bodin [1568] bu kuramın babası olarak gösterilir), banka sistemince piyasaya sunulan ve belli bir durağan(durgun) hızla [her birim paranın bir yıl içindeki kullanılış sayısı] gezdiği varsayılan para miktan (bu para stoku [M], egzojen, şu demek oluyor ki para otoritelerince kararlaştırılmış sayılır), fiyatlar genel düzeyinde aynı oranda bir yükselişe neden olur; şundan dolayı işlemlerin hacmi, tam istihdam durumunda, para etkenlerinden bağımsız olarak belirlenen bir veridir.
A. Marshall'i izleyen Cambridge okulundan iktisatçılar (A. C. Pigou), parayla fiyat içinde bir birlikteliğin varlığını da ileri sürdüler, fakat bu ilişki tutumsal karar birimlerinden gelen para ankesleri talebi terimine dayanıyordu.
2. Keynesçi kuram (1936), zamanı, şu demek oluyor ki belirsizliği de işin içine sokarak paranın kendi kendisi için istendiğini ve likiditesinden gelme kendine özgü bir yararı olduğu fikrini ileri sürdü (para böylece etkisiz olmaktan çıkıyordu). Dolayısıyla, geleceğin taşımış olduğu risklerin tahmini ne kadar zorsa, "likidite tercihi" (Keynes para talebine bu adı veriyordu) o denli kuvvetli olur. Bunun için, tutumsal fert, bu likiditeyi elden çıkarmak için, belirsizliğin büyüklüğü ölçüsünde yüksek bir faiz oranı talep edecektir. Keynesçi kuram, para talebini üç ayrı nedene dayandırır: işlem güdüsü, ihtiyat güdüsü ve vurgunculuk güdüsü (bununla birlikte hem faiz oranına hem de tutumsal karar birimlerinin öngörülerine bağlıdır).
Bu para talebi istikrarsız bir taleptir ve motor görevi oynar; para arzı ise, keynesçi kuramda, kendini para talebine uydurur. Buna bakılırsa, para stoku, önceki kuramlardan değişik olarak burada endojen karakterdedir. Öte taraftan James Tobin, karar birimlerinin, riske girmek istemedikleri takdirde, portföylerini çeşitlendirdiklerini, şu demek oluyor ki bununla birlikte hem para hem de kıymetli evrak bulundurduklarını gösterdi (1958).
3. Monetarist kuram isminde olan ve bilhassa Milton Friedman (1956) tarafınca temsil edilen Modern yeniklasik çözümleme, niceliksel para kuramını tekrardan ele aldı. Salt parasal enflasyon tezi ile para stokunun egzojenliği tezini benimsemekle beraber, monetaristler, para talebi hareketiyle diğeri tutumsal vakalar içinde bir bağlantı bulunduğunu göstermeye çalıştılar. Bu sebeple, tutumsal karar birimlerinin ellerinde bulundurdukları para ankeslerindeki egzojen bir artış, kıymetli evrak (hisse senetleri ve tahviller) alımlarıyla mal ve hizmet alımlarını özendirmekte ve böylece bir talep canlanmasına, fakat bununla birlikte fiyatların yükselmesi tehlikesine yol açmaktaydı.
Bu görüş açısından bakıldığında, parasal dürtülerin "gerçek" kesime geçişi, faiz oranlan vesilesiyle değil, mal varlığı vesilesiyle olur. Ek olarak, para talebi bu kuramda istikrarlı (faiz oranlarına bakılırsa hafifçe esnek) olarak düşünülmüştür, şundan dolayı devamlı gelir isminde olan ve uzun bir süreci kapsadığı varsayılan bir gelir temeline dayandırılmıştır.
*Para politikası. Keynesçilere bakılırsa para politikası ikinci derecede bir ehemmiyet taşır. Bunun için keynesçiler bütçe politikasını ona yeğ tutarlar. Nitekim keynesçilikte, paranın ekonominin gereklerine uymakla yükümlü olduğu düşünülür ve onun yalnızca, paranın fiyatı, şu demek oluyor ki faiz oranı vesilesiyle konjonktür üstünde dolaylı bir tesiri olabileceği kabul edilir: para kitlesinin artırılmasıyla elde edilecek bir faiz oranı düşüşü, yatırımları hızlandırır ve çarpan etkisiyle ulusal geliri ve dolayısıyla istihdamı artırır (gerçek kesimle para kesimi arasındaki tek geçiş yolu faiz oranı değişikliğidir). Dolaşımdaki para miktarını kısıtlayıcı bir işlem, tutumsal etkinlikte gerilemeye neden olur.
Monetaristlere bakılırsa, para politikası, ekonominin düzenlenmesi mevzusunda belirleyici bir rol oynar. Bu siyaset, dolaşıma sunulan paranın miktarı vesilesiyle (monetaristlere bakılırsa para stoku direkt doğruya ve yalnızca para otoritelerine bağlıdır) en başta fiyatlar üstünde etkili olur: para kitlesindeki genişleme, ulusal gelirdeki artışa uygun olmalıdır; para kitlesine düşük ve durağan(durgun) bir senelik artış temposu verilmelidir.
Hükümetler, para politikalarını yürütmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Ekonominin likiditesi üstünde etkili olmak için, Merkez bankası tarafınca diğeri bankalara uygulanan finansman yenilemeleri politikasına (öpen market politikası giderek senet reeskontu işlemlerinin yerini almaktadır), mecburi rezervler politikasına ya da faiz oranları politikasına başvurulabilir. Para kitlesi karşılıkları üstünde de etkili olunabilir. Bu tesir, kredilerin denetlenmesi (faiz oranları, kredilerin Süresi^ genel çerçevelendirme vb), para değerinin ve dış durumun korunmasr (faiz oranları ayarlamaları, borçlanma politikası, kambiyo denetimleri vb.), bütçe "farklarının gözetilmesi ve finanse edilmesi yöntemiyle gerçekleştirilir.
*Çift maden para sistemi. Kusursuz bir çift maden para sisteminde iki maden de ölçü ayarı olarak kullanılır, başka bir deyişle, özgür basım'dan (herhangi bir kişinin isteği üstüne külçe, madeni para haline getirilebilir) ve sınırsız bir ödeme gücünden yararlanılır (miktarı ne olursa olsun, bir borcun ödenmesinde gerek altın gerekse gümüş para kullanılabilir). Öte taraftan, yasa, her iki tür para içinde durağan(durgun) bir değişiklik ilişkisi öngörmektedir. Kusurlu ya da topal bir çift maden sisteminde (topal ölçek) ise, yalnız bir maden ölçü ayarıdır. Mesela, sınırsız ödeme olanağı altın ve bazı gümüş paralar için tanınmış olsa bile özgür para basımı yalnız altınla sınırlıdır.
XIX. yy'ın ilk yarısında İtalya, Fransa, İsviçre, Belçika, Yunanistan, ispanya benzer biçimde birçok Avrupa ülkesinde çift maden para sistemi altın çağını yaşadı: her iki tür paranın ticari ve yasal ilişkilerinin yakınlığı sebebiyle sistem kolaylıkla işledi. 1848'de Kaliforniya'da ve 1851'de Avustralya'da altın madenlerinin bulunması, bu madenin pazarlarda bollaşmasına yol açtı. Dolayısıyla altın-gümüş ilişkisi gümüşten yana ağırlık kazanmıştır ve Gresham* yasası kurallarına bakılırsa "iyi para†durumunda olan gümüş dolaşımdan kalktı. Gümüşün ortadan kaybolmasını önlemek amacıyla, 1865'te, Fransa, Belçika, İtalya ve İsviçre içinde Latin para birliği'nin temeli oluşturuldu ve bir parasal antak kalma imzalandı 1868'de Yunanistan da bu anlaşmaya katıldı.
1870'ten başlayarak durum, altından yana döndü. Nevada'daki gümüş madenleri gümüş stoklarını bir fazlaca yüksek düzeye çıkardı. 1871'de, Almanya altın esasını kabul etti. Ayrıca, ticari kıymet ilişkisi gümüşün aleyhine döndü, altından paralar aranır oldu ve bu kez de altın dolaşımdan kalkma durumuna girdi. Altına oranla gümüşün kıymet yitirmesi, çift maden para sistemi tatbik eden devletlerin özgür gümüş para basımını yasaklamalarına yol açtı. Bu da çift maden para sisteminin sonu oldu.
1878'de, hükümetler için bile olsa, 5 franklık gümüş paranın özgür basımını durduran ikinci Latin para birliği anlaşması imzalandı; sadece, gümüş gene de sınırsız ödeme enerjisini korudu. Böylece, tam çift maden para sistemi yerini topal çift maden sistemine bırakmış oldu. ABD'nin ön ayak olması sonucunda, internasyonal görüşmeler yöntemiyle altın-gümüş ilişkisinin saptanmasından ve internasyonal bir çift maden para sisteminin kurulmasından yana girişimler yapılmış oldu. 1878,1881,1892 yıllarında bu amaçla toplanan konferanslar hiçbir netice alınmadan dağıldı. 1816'dan beri altın standardına sadık kalan İngiltere'den sonrasında birçok devlet daha bu uygulamaya katıldı: 1892'de Avusturya-Macaristan, 1893'te Hindistan, 1897'de Rusya ve Japonya, 1900'de Gold specie Standard ya da Gold Standard Act ile ABD.
Bu durumda, XIX. yy.'ın sonunda tek maden para sistemi zafere ulaştı. 1914'ten sonrasında bu tek ve çift maden para sistemlerinin yararlılık ve yararsızlıkları ile ilgili tartışmalar önemini yitirdi ve Birinci Dünya savaşı, madeni para saltanatına son verdi. 1927'de Latin para birliği dağıldı.
*ikt. tar. OsmanlI devletinin kuruluşundan ilkin, Anadolu ve Yakındoğu'da kurulmuş olan türk devlet ve beyliklerinin derhal hepsinde hem altından hem de gümüşten sikke basılıyordu. O dönemlerde altın gümüşten çok daha kıymetli olduğundan sikkelerin ayar, vezin ve değerleri altına bakılırsa belirleniyordu, ilk osmanlı sikkesi ise, 1328'de Orhan Bey zamanında, % 90 ayarında 6 kıratlık (1 203 g) gümüş sikkeler olarak kestirilerek akça-i osmani (osmanlı akçesi) adıyla piyasaya sürüldü. OsmanlI akçesi için, Selçukluların ve bilhassa de ilhanlılar'ın 6 kırat ağırlığındaki gümüş sikkeleri örnek alınmıştı. Akçe, "kuruşâ€un temel para birimi olarak alınmasına değin (1724), Osmanlı devleti vatanlarında günlük alışverişlerde kullanılan esas sikke olarak kaldı. Eşya tutarları, vergilerin tümü bilhassa tımar, zeamet, özgü, vakıf topraklar üstüne konan öşürler ve resimler, memurların maaşları, askerlerin ulufeleri vb. akçe hesabıyla ödenirdi. Doğrusu akçe hem nakitle meydana getirilen ödemelerde kullanılan sikke hem de bu ödemelerde kıymet ölçme birimi olarak kullanılıyordu. Sonraları akçenin ayar ve vezninde birçok değişimler yapılmış, devletin mali durumu bozuldukça akçe ayarının indirilmesine gidilmiştir; akçe ayarının indirilmesine ilk kez Mehmet II (Fatih) döneminde başlandı; mali sorun içinde olan devlet, askerlere verdiği gündelikleri direkt doğruya azaltmaktan çekindiği için, gündeliklerin miktarına dokunmadan akçelerin ağırlığını 6 kırattan 5 kırata düşürdü. Hemen sonra askerin isyanı üstüne gündelikler 3 akçeden, 3,5 akçeye çıkarıldıysa da 5 kıratlık sikkeler dolaşımdan çekilmediği benzer biçimde 4,5 ve 4 kıratlık sikkeler de basıldı. Böylece, her yeni para basımında eski ve daha kıymetli akçeler dolaşımdan kaldırılıyor ve piyasaya noksan vezinli akçeler sürülüyordu^ Bayezit II döneminde (1481-1512) mali durum daha da bozulunca tekrardan akçe tahsisine gidilerek, 160 yıldan beri °/o 90 olan akçe ayarı da % 85'e düşürüldü. Bundan sonrasında da akçe ağırlığının indirilmesi sürdürülerek, Murat İli döneminde (1574-1595) üç kırata, Murat IV döneminde (1623-1640) 11/4 kırata düşürüldü. Ayrıca, akçenin kıymeti düştükçe, yabancı sikkelere karşı bir talep başladı, bu ise, avrupalı tüccarların kendi ülkelerinden daha ucuza aldıkları sikkeleri osmanlı topraklarında daha pahalıya satarak kolay bir kazanç yolu bulmalarını sağlamış oldu. XVII. yy. ortalarına doğru yabancı paralar (riyal, esedi [Hollanda] kuruşu, zolota vb.) osmanlı piyasasında geniş seviyede yayılmaya başladı. Bu işte mühim kârlılıkların ortaya çıkması üstüne yavaş yavaş bu paraların yerine kalp paralar bastırılarak osmanlı topraklarına getiriliyordu. Osmanlılar'ın “sümn" adını verdikleri bu kalp paralar 1667'de en fazla kullanılan para oldu. Birçok sarraf devlet memurlarıyla anlaşarak hâzineden kıymetli gümüş paraları alıp kalp paralarla değiştirmeye başladı. Böylece osmanlı ülkesine 1656'dan 1669'a kadar 13 yıl süresince büyük bir kalp para akını sürdü. 1669'da kalp paraların ülkeye girmesi yasaklandı; elinde sümn bulunan her insanın bu tarz şeyleri hâzineye teslim etmesi için buyruk çıktı. Sadece, bunlara pek düşük olan gerçek kıymeti kadar tazminat verildiği için halk büyük ziyan oldu. Kalp para girişi yasaklandıktan sonrasında kalp para kaçakçılığı başladı ve bu durum XIX. yy.'a kadar sürdü. Öte taraftan, osmanlı ülkesi genişledikçe, çeşitli yerlerde yeni darphaneler Ahmet lll'ün "Onluk Eşrefi†kuruluyor, biçimleri ve vezinleri birbirinden altın parası değişik Ç°k sayıda akçe bastırılıyordu. Çeşitli kıymet ve nitelikteki bu sikkelerin kullanımı ise mühim güçlükler doğuruyordu. Ek olarak, para ayarının devamlı olarak indirilmesi, ülkeye giren yabancı malların fiyatlarını yükseltiyor ve bu da yerli malların fiyatlarını etkileyerek genel bir pahalılığa yol açıyordu. Hiçbir köklü tedbir alı- namayışı yüzünden ülke ekonomisindeki bu negatif gidiş sürerek Mahmut II dönemine gelindiğinde (1806-1839) ilk kuruluşunda 6 kırat olan akçe 1/2 kırata kadar inmişti. Nihayet 1820'de akçe basımına son verildi. Mahmut II döneminde, Yeniçeri ocağı'nın kaldırılması, Nizamicedir in kuruluşu ve çeşitli savaşlar yüzünden bozulan devlet mâliyesini düzeltmek, bazı yenilikler yapmak amacıyla çok sayıda metal sikkenin dolaşıma sokulmasının yanında bunların taklitlerinin de yapılması bu tür sikkelerin sayısını daha da artırmıştı. Devrin sonuna gelindiğinde OsmanlI devletinde yalnız gümüş paraların sayısı 35 türdü.
*Altın sikkeler. OsmanlI devletinde ilk altın sikke Fatih döneminde basıldı (1477). 0 döneme kadar dolaşımda yabancı altın paraları kullanılıyordu. Bunlar içinde florin isminde olan venedik dukası altın parası resmen kabul edilerek üstlerine "sah" damgası basılmış ve tüm ödemelerde geçerli kılınmıştı, ilk osmanlı altın sikkesinin basımında venedik duka altınları esas alındı. Bu sikkelerin ayarları binde 993 ve vezinleri de bir dirhem 1 kırat ve 2 1/2 buğdaydı. Osmanlı altınları aynı ayar ve ağırlığı sürdürerek yüzyıl kadar dolaşımda kalmış ve ayarları oldukça yüksek olduğundan bunlara iki yüzyıl sonrasında "yaldız altın" adı verilmiştir. Ahmet III zamanında 1000 ayarlı bir altın sikke daha basıldı. Sadece, bundan sonrasında altın paraların ayarı ve ağırlıkları değişerek Mahmut II ve Abdülmecit zamanlarında basılan altın paraların ayarı 830 ve 800'e düşürüldü. 1807 ile 1839 yılları aralığında basılmış olan altın paraların biçimlerine, basıldıkları bölgelere vb. bakılırsa çeşitli adları ve ayar ile ağırlıkları vardı. Başlangıçta osmanlı altını 100 kuruştan, gümüş mecidiye 20 kuruştan ve altın-gümüş 1/16 oranı üstünden hesaplanıyordu. Sadece, sonrasında gümüşün altın karşısında kıymet kaybetmesi, altın paraların ağırlık ve ayarlarını da etkilemiş ve hükümet gümüşün değerinin düşmesi ile beraber altın paraların ayar ve ağırlıklarını da değişiklik yapmak ve her altının ne kadar gümüş kuruş edeceğini saptamak mecburiyetinde bırakılmıştı. Buna karşın piyasada altın ve gümüş sikkeler içinde bir fark oluşmasının önüne geçilemedi. Ek olarak yeni paralar çıkarılırken eski paraların dolaşımdan kaldırılmaması piyasada çürük para sağ para sorununu çıkardı. Bunun üstüne, 1844 yılından başlayarak altın para problemi daha ciddi bir şekilde ele alındı. Nitekim, 1846'da kurulan İstanbul bankası dış ödemeler için altın karşılığı poliçe işlemlerine girişince hükümetten altın paraların bir düzene sokulmasını istedi ve hükümetin yayımladığı bir tarifeyle para darbı artık devlet tekeline verildi. Bu tarihe kadar Anadolu'da ve imparatorluğun altına ve gümüş elde edilmiş çeşitli yörelerinde basılan altın ve gümüş paralar, bu tarihten sonrasında yalnızca İstanbul darphanesinde basılmaya başlandı. Paranın kıymeti onluk (desimal) sisteme çevrildi ve altın, gümüş paralar yanında diğeri metal paralar da çıkarıldı. Altın paralar beşibiryerde, ikibuçukluk, yüzlük ve yarım liralık olarak bastırıldı. Ek olarak 1, 2, 5, 10 ve 20 kuruşluk gümüş paralarla 5, 10, 20 paralık nikel ve bronz paralar vardı. 1873'te altın sikkenin gümüş sikke karşılığı 101,5 kuruş, 1879'da 107 kuruş ve yıl sonunda 108 kuruşa kadar çıktı. Bunun üstüne, devlet, gümüş para basımını durdurdu ve çıkartılan bir kararnameyle altın lira para birimi olarak kabul edildi; bir altın liranın gümüş para ile 100 kuruş olduğu açıklandı. Ek olarak halkın devlete yapacağı ödemelerde gümüş paralar da kabul edilmeye başlandı. Sadece, piyasada bir altın liranın karşılığı 100 gümüş kuruştan fazla değerde işlem görmüş olduğu için halk ödemelerini, yalnızca, piyasadan daha ucuza toplamış olduğu gümüş paralarla hayata geçirmeye başladı. Bu durum 1909'a kadar sürdü ve altın para gümüş mecidiye karşısında bazen % 5'e varan bir prim yapmış oldu. 1909'da bir altın liranın, devlete gümüş para olarak ödenmesinde 202,60 kuruşun esas alınmasına karar verildi.
*Kâğıt para. Mahmut II sürecinin sonunda paranın değerinin iyice düşmesi alaşımı düşük para çıkarılmasını ve halkın son aşama yoksullaşması yeni vergiler konmasını olanaksız hale getirmesi üstüne hükümet kâğıt para basmaya karar vererek OsmanlI devletinin ilk kâğıt parası (kaime) 1839'da basılarak dolaşıma çıkarıldı. "Kaimei muteberei nakdiye" adıyla çıkartılan bu paraya 8 senelik süre sonunda % 8 faizle ödeme güvencesi verildi. ilk kez 32 000 kese tutarında en fazla 500, minimum 10 kuruşluk olarak çıkarılan paraların numaralanmamış olması, şekil ve yazılarının (el yazısı) çok mütevazı olması kısa sürede sahtelerinin yapılmasına yol açtı. Hükümet, bunun üstüne, basılmış (basılı) kâğıt para çıkardı, ne var ki bu tedbir de düzmece para basımını önleyemedi. Ek olarak eski paraların da piyasadan çekilmemesi mühim seviyede bir karmaşa yarattı. İkinci kez para basımında 48 000 kese (50,100 ve 250 kuruşluklar biçiminde) daha dolaşıma sürüldü. üçüncü seri kâğıt para 1840'ta 50, 100, 250, 500 ve 1 000 kuruşluk olarak basıldı. Ayrıca hükümet kâğıt para miktarı arttıkça faiz oranını düşürüyordu (faiz oranı °/o 8'den % 3'e indi). Kâğıt paraların numarasız olması hükümetin piyasaya istediği kadar para sürebilmesini kolaylaştırıyordu. Böylece, dolaşımdaki para miktarı mühim seviyede arttı. 1852'de, öncekilerden daha ufak birimde kâğıt paralar basıldı. Ilkin 20, sonrasında 10 kuruş olarak basılan bu paralar acele eskiyor, kolay yansılamak edilebiliyordu. Kırım savaşı (1853-1856) sebebiyle çıkartılan kâğıt para yalnızca İstanbul'da değil ordunun bulunmuş olduğu yerlerde de kullanıldığı için “ordu kaimesi†adıyla tanındı. 1860'ta kâğıt para miktarı 1,1 milyar kuruşu bulmuştu. Bu paralar karşılıksız basılmış olduğu için kıymetini hızla yitirdi. Hükümet, taşıyanlara % 40'ını nakit, kalanını bonoyla ödeyerek bu paraları dolaşımdan kaldırdı. 1863'te kâğıt para basma yetkisi OsmanlI bankası'na (Bankı osmanii şahane) verildi. Bu bankanın çıkarttığı paralar daha çok İstanbul'da kullanıldı, genel bir kabul görmedi. OsmanlI bankası'nın 1914'e kadar basmış olduğu kâğıt paralar sadece 1,27 milyar kuruştu. 1914'te “Tecili düyunu kanunu muvakkati†adıyla çıkartılan bir yasayla bankalardaki vadeli ve vadesiz mevduat da içinde olmak suretiyle tüm borç ve taahhütlerin vadeleri bir ay süreyle ertelendi. Bu durumda bankalardan para çekilmesi önlenmiş oluyordu. Bu yasanın derhal arkasından çıkarılan bir yasayla da OsmanlI bankası'nın çıkarmış olduğu banknotlar karşılığında altın ödemek taahhüdü kaldırıldı ve bankanın kâğıt paralarına sürüm zorunluğu getirildi; birkaç ay sonrasında altın dışalımı yasaklandı. 1915'te hızla artan devlet giderlerini karşılamak suretiyle Almanya ve Avusturya hükümetlerinden 150 milyar frank tutarında borç alınarak, bu para Düyunu umumiye yönetimine verildi, karşılığında "birinci düzen evrakı nakdiye†adıyla 6 583 094 liralık kâğıt para çıkartıldı. Bu paranın °/o 100 altın karşılıklı olması ve Düyunu umumiye' nin cenk sonunda taşıyıcılarına altın ödemeyi taahhüt etmesi sebebiyle piyasada altın lirayla eşdeğerde işlem görmüş oldu. Cenk giderlerinin devamlı artması üstüne tekrardan kâğıt para çıkarılmasına karar verildi. Meydana getirilen bir anlaşmayla bu paranın karşılığı olarak alman gömü bonoları kullanıldı. Anlaşmaya bakılırsa Almanya, savaşın bitiminden bir yıl sonrasında karşılığını altın parayla ödeyeceği gömü bonosu vermeyi kabul ediyordu. Bu para Düyunu umumi- ye'ye yatırılarak karşılığında 6 milyon lira tutarında "ikinci düzen evrakı nakdiye†çıkarıldı. Sadece, halkın bu paraya gösterdiği güvensizlik yüzünden altın parayla kâğıt lira içinde kıymet farkı belirmeye, ödemelerde kâğıt para kullanılmaya, altın para giderek azalmaya ve piyasadan çekilmeye başladı. Onu gümüş mecidiyeler izledi. Ayrıca halk kâğıt paralarını metal paralarla bozdurmak istemediğinden bozuk para sıkıntısı baş gösterdi. Buna çözüm olarak çıkartılan bir yasayla 1 ve 5 liralık kâğıt paralar ortadan ikiye bölünerek her biri yarım ve ikibuçuk lira değerle dolaşıma sürüldü, sadece bu da yetmeyince, 1916'da, Düyunu umumiye yönetimiyle anlaşarak çeyrek liralık kâğıt paralar çıkartıldı. Hemen sonra bunlar da ikiye bölünerek piyasaya sürüldü. Fakat bu tedbir de bozuk para sorununa bir çözüm getiremedi, iyice karmaşık bir duruma giren osmanlı para sistemini düzeltebilmek için daha köklü önlemler alınması gerekiyordu. Bu yüzden 8 nisan 1916'da "Tevhid-i meskûkât kanunu†çıkarılarak 1 liranın 100 kuruşa eşit olduğu kabul edildi. Yasaya bakılırsa, Osmanlı devleti sikkede altını kıymet ölçüsü olarak kabul etti; çeşitli sikkelerin ağırlık ve ayarları belirlendi; metal paralardan yalnız gümüş, altın ve nikel paraların dolaşımı özgür bırakıldı ve ülkenin çeşitli yörelerindeki değişik para rayiçleri kaldırıldı. Yasa çıkınca gene Almanya'dan alınan gömü bonosu karşılığında 11 700 400 liralık “üçüncü düzen evrak-ı nakdiye†çıkarıldı. Bunun 1,5 milyon lirası 5 ve 20 kuruşluk olarak basılmıştı. Halk metal paraları toplayıp ödemelerini kâğıt parayla yapmış olduğu için bu paralar da bozuk para sıkıntısını gidermeye yetmeyince, piyasaya 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt paralar ve para işlevi gören 5 ve 10 kuruşluk posta pullan çıkarıldı. Bundan sonrasında metal paralar tümüyle piyasadan çekildi ve mecburi olarak kâğıt para sistemine geçildi.
1915-1918 yılları aralığında yedi tertipte toplam kıymeti 192 414 914 lira olan kâğıt para basılmış, bunun 161 018 633 lirası piyasaya sürülmüştü. Hemen sonra 2 090 100 lira piyasadan çekilerek altınla değiştirildi. Böylece, sürümde 158 728 533 lira kaldı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda sürümde bulunan kâğıt para miktarı bu kadardı. Cumhuriyet hükümetine devredilen bu paralar tümüyle karşılıksızdı ve altına oranla kıymeti devamlı düşüyordu. Bunun yanında, piyasadaki bozuk para kıtlığı ve kâğıt paraların aşırı yıpranmış olması da derhal tedbir alınmasını gerektiriyordu. 1924 ve 1925 yıllarında çıkartılan iki yasayla 25 kuruşa kadar çeşitli değerde kâğıt paralarla para yerine kullanılan pulların metal paralarla değiştirilmesi ve 5 milyon liralık yüz paralık ve 5,10, 25 kuruşluk basılması kararlaştırıldı ve böylece dolaşımda büyük zorluklara yol açan ufak değerdeki kâğıt paralar ortadan kaldırıldı. Geriye kalan 153 748 563 liralık evrak-ı nakdiye ise yeni çıkartılan kâğıt paralarla değiştirildi. 1929'da çıkartılan bir yasayla dolaşımdaki kâğıt para miktarı 5 milyon lira artırılarak tekrardan 158 748 563 liraya yükseltildi. 1930'da, 1715 sayılı yasayla Türkiye Cumhuriyet merkez bankası kurularak dolaşımdaki kâğıt paralar bu bankaya devredildi. Banka bu tarz şeyleri kendi banknotlarıyla değiştirdi ve kendi yasasında belirtilen koşullar altında para çıkarmaya başladı.
*Nümism. Çok erken dönemde süregelen değiştokuşları gerçekleştirebilmek için bir kıymet ölçüsü gerekti. Erken çağlarda, metaller, işlenmiş parçalar (kazan, sacayak, şiş, bel) ya da külçeler şeklinde bu işte kullanıldı. Dar anlamda, para devamlı aynı ağırlıkta olan ve piyasaya devam eden yetkili merciin güvencesini taşıyan metal külçedir. Aynı ağırlıkta parçalar biçiminde metal birimlerin üretilmesi düşüncesi, İ.Ö. VII.-VI. yy.'larda Çin'de, Hindistan'da ve Minik Asya'da ortaya çıktı. Para, bu üç bölgeden dünyaya yayılarak evrensel bir kullanıma kavuştu.
Çin paraları bakır ya da dökme bronzdandı; yuvarlak biçimli olan bu parçaların ortalarında kare bir delik, onun çevresinde de bir yazı bulunurdu. Alt ve üst katları olmayan tek bir birim olarak piyasaya sürülen bu paraların istikran sürekliliklerini de sağlamış oldu: bir XII. yy. parası XIX. yy.'da hâlâ kullanılabiliyordu. Bununla beraber, daha eski bir değiştokuş aracı olan deniz kabuğu (cauris) kullanımı, XIV. yy.'a kadar metal para kullanımıyla beraber sürdü; bazen mal değişimine de dönüldü.
Hindistan'da altın, gümüş ve bakır paralar basıldı. Bunlar çoğu zaman kare ya da dörtgen biçimindeydi.
Batı'da para kullanımı konusundaysa, arkeolojik alandaki buluntular, paranın Lydia'da ortaya çıkmış bulunduğunu öne devam eden geleneği (Herodotos) doğruladı, ilk paralar elektrumdandı (altınla gümüşün naturel alaşımı). Kral Karun'un Lydia'da kurduğu çift metal altın/gümüş sistemi, ardılları Ahemeniler tarafınca sürdürüldü. Dara'nın altın dareikos'ları ve gümüş sikfos'lan İskender'in istilalarına kadar kullanıldı. Minik Asya'daki bazı yunan siteleri de elektrum ve gümüşten para bastılar. Yunanistan'da ilk gümüş paranın İ.Ö. VI. yy.'da Aighina'da ortaya çıkmış olduğu sanılır. Büyük bir olasılıkla, Atina, Korinthos, Makedonya, Trakya, Cenup İtalya (Sybaris, Crotona, Metaponto) ve Sicilya'da da (Naksos, Agrigento, Siracusa) aynı dönemde gümüş para kullanılıyordu, ilk para basan siteler örneksiz bir ağırlık ölçüsü biriminden yararlandılar; sitelerin kolonilerinde de yayılan bu ölçü biriminin kullanıldığı coğrafi alanlar, siyasal ve ticari ilişkilerce belirlendi. Mesela Aighina staterler'i, Peloponi- sos, Boiotia ve Ege adalarında da kullanıldı; trakya-makedonya ölçüsünün Fenike'de karşılığı vardı; akha ölçüsü denen birim Cenup İtalya'da ağır basıyordu. İ.Ö. V. yy.'da Ege'ye egemen olan Atina, ağırlığı attike ölçüsüne bakılırsa saptanmış kendi tetradrakhmon ve drahmi'sini yaydı. Başlangıçtan itibaren attike ölçüsünü benimseyen Siracusa, para basımının ilk yıllarında Kartaca'yı etkiledi. Ağırlıkların ve birimlerin çeşitliliğinin yanı sıra siteler paralarında çeşitli tiplerden yararlanıyorlardı. Her site parasını kendi amblemiyle süslüyor, böylece parayı hangi kentin basmış olduğu anlaşılıyordu; ek olarak, bu amblemler bir çok kez paraya adını da verirdi (Korinthos'un tayları, Atina'nın baykuşları, Aighina'nın kaplumbağaları). Ortalama 500 kral ya da hükümdarın ve 1 400'e yakın yunan kentinin para basmış olduğu bilinir. Makedonya kralı İskender, Athena ile Zafer'in yer almış olduğu staterler, Herakles ve Zeus'un yer almış olduğu gümüş tetradrakhmonlarla attike ölçüsünü tüm imparatorluğa yaydı. İskender'in ölümünden azca sonrasında, ardıllarının portreleri paraların üstünde yer aldı. Böylece, para üstünde portre sanatı Hellenistik dönemde başladı ve gelişti.
Galya'da bağımsızlık döneminde (İ.Ö. III,-I. yy.) basılan paralar kökenlerini direkt yunan paralarından alır. Loire'ın kuzeyinde çoğu zaman Makedonya kralı Philippos ll'nin altın staterlerinden türemiş olan paralara rastlanır; güneydeyse tersine Emporion, Rhoda (ispanya), Massalia benzer biçimde bazı yunan kolonilerinin gümüş sikkelerinden esinlenmiş paralar yaygındı. Bazı Galya halkları, dökme yöntemiyle yapılmış ufak paralar da kullanıyorlardı.
İ.Ö. IV. yy.'ın sonuna doğru İtalya'da bazı halklar, minimum bir Roma livresi (yaklş. 329 g) ağırlığında ve dikdörtgen prizma biçiminde bronz külçeler (aes) döktüler. Arkasından İ.Ö. III. yy.'da dökme, ağır bir para olan as" ve bunun basılmış alt birimleri ortaya çıktı. Cenup İtalya'da kullanılan yunan paralarından esinlenen ilk gümüş paralar didrahmi'lerdir; sonrasında büyük bir olasılıkla İ.Ö. 211'den itibaren, denari- us'iar kullanılmaya başladı. Altın para çok nadir olarak çabuk gereksinim durumunda basılırdı. Paraların üstündeki figürler çok çeşitliydi (ataların, kahramanların, tanrıların portreleri; çeşitli simgeler). Paraların, hayatta olan siyasal önderlerin portreleriyle süsleme uygulamasını ölümünden kısa bir süre ilkin Sezar başlattı; bu tür portreler sonrasında imparatorluk ikonografisinde en sık rastlanan tema durumuna geldi.
imparatorlukla beraber Augustus altın-gümüş (aureus ve denarius) çift metal sistemini başlattı. Minik para birimleri bronzdan, sonrasında orichalcumdan (sestertius, dupondius) ve bakırdan (as) basılırdı, imparatorluğa yayılmış atölyelerde basılan paralar bolca miktardaydı ve üzerlerindeki figürlerle imparatorluğun propagandasına hizmet ederlerdi: yargı devam eden imparatorların portreleri, hükümdarların yaptıkları işleri özetleyen alegorik mevzular. Gümüş para enflasyonu İ.S. III. yy.'ın sonunda para sisteminin çökmesine yol açtı. Constantinus'un gerçekleştirdiği reformlar, altın solidus (311), bronz nummus (318), gümüş miliarensis (324) ve bunların alt birimleriyle roma paracılığını tekrardan düzenledi. Bu sistem Batı Roma imparatorluğu'nun, V. yy.'ın sonunda çöküşüne değin ayakta kaldı.
Germen istilalarından sonrasında imparatorluk paralarından geriye yalnızca altın solidus ve alt birimleri semissis (yarım) ve tre- missis (üçte bir) ile en ufak bronz para olan nummus kaldı. Bu zamanda iki değişik para basımı birbirinden farklılaşmaya başladı: biri, Bizans imparatorluğu'nun çekirdeği olan yunanca konuşulan doğu eyaletlerinde, diğeri latince konuşulan batı eyaletlerinde. Doğu Roma imparatorluğu Constantinus'un kurduğu para sistemini tümüyle dışlamadı. VI. yy.'ın başlangıcında altın solidus ve bronz follis'in kullanımı yerleşti; bir süre sonrasında bunlara gümüş nomisma da eklendi. Hıristiyan simgelerinin (haç, İsa, azizler) kullanılmaya başlanmasıyla para ikonografisinde bir yenilenme görüldü.
Müslüman paraları VII. yy.'da Bizans vesilesiyle antik sistemi örnek aldı. Dinar altın solidustan, fels bronz follisten, dirhem de gümüş drahmiden geliyordu, ilk zamanlar müslüman paralarının üstünde yer edinen figürler bizans paralarındakilerin aynıydı; bunlara paranın basılmış olduğu atölyeyi gösteren birkaç arap harfi eklenmişti. 696'da emevi halifesi Abdülmelik'in gerçekleştirdiği reformdan sonrasında müslüman para sistemi kendi özelliklerine kavuşmaya başladı. Bu paraların çevresinde dairesel bir yazı bulunur ve her iki yüzde zemin üstünde dört satırlık dinsel bir metin yer alırdı.
Batı'da, roma paralarının kullanımı VII. yy.'ın ortasına değin sürdü. Bununla beraber, VII. yy.'da yalnızca altın tremissis tedavüldeydi. Merkezi iktidarın zayıflaması para basma hakkının yayılmasına niçin oldu: piskoposlar, mülk sahipleri, mahalli birimler kendi paralarını bastılar. Merovenj döneminde Galya'da para basan 1 500 merkez vardı.
VIII. yy.'da Charlemagne, gerçekleştirdiği reformla, para basma hakkını denetim altına alarak paraya tekrardan kamusal bir kalite kazandırmaya çalıştı. Ek olarak, altın kullanımının yerine gümüş kullanımını getirdi: denarius 1/12 sou (solidus) ve 1/240 livre değerindeydi. Karolenj sürecinin sonundan başlayarak feodal paralar, şu demek oluyor ki para basma hakkını Fransa kralıyla paylaşan büyük tımar sahiplerinin adına basılmış paralar ortaya çıktı. Dena- rius'un giderek kıymetini yitirmesi tüm Avrupa'da görülen bir vakaydı. Mesela, Almanya'da para o denli inceldi ki bir yüze basılan portreler diğer yüze de çıkıyordu (bractea türü tekyüzlü paralar), işlemleri kolaylaştırmak için 12P2'de Venedik'te, gümüş denarius'un üst katı olan duka piyasaya sürüldü; duka, Fransa'da gros adını aldı. XIII. yy.'a kadar altın, biriktirilen ve nadir bulunan bir maden olarak kaldı; Avrupa'ya, Bizans ve müslümanlar ile meydana getirilen tecim yöntemiyle geliyordu. Durum XIII. yy.'da değişti. 1231'de Cenup İtalya'da (augustale), arkasından 1252'de Floransa' da (florin), 1263'te Fransa'da (ekü), 1344'te de İngiltere'de (noble) yeni bir altın para sistemi ortaya çıktı.
XV. ve XVI. yy.'larda, büyük değişimler görüldü. Doğu'da ve Batı'da devam eden altın kıtlığı, daha ağır gümüş paraların kullanılmasına yol açtı. Bu yeni paralar rönesans anlayışının izlerini taşır: paraların üstüne portrelerin basılması bireye verilen yeni kıymeti ortaya koyar. (Bu anlayış, madalya oyma sanatında doruğuna ulaşmıştır.) Bu tür paralar Batı'da ilkin XV. yy.'da Şimal İtalya'da (testone), arkasından XVI. yy.'da Saksonya ve Bohemya'da (taler), İngiltere'de (kuron) ortaya çıktı. ABD kıtasının maden açısından zenginliği, İspanyolların ağır paraları basmasını kolaylaştırdı. Yeni Dünya ve Avrupa'da kullanılan ve internasyonal ticarete egemen olan real, Mexico ve Potosfdeki atölyelerde basılıyordu. Hem de, değerinden çok kaybeden billonanın, ufak alt birimlerinin yerini, XIV. yy.'dan başlayarak İtalya'da, XVI. yy.'dan başlayarak da Fransa ve Hollanda'da kullanılan bakır paralar aldı.
Teknik bilginin gelişme göstermesi daha süratli ve daha güvenilir para basma olanakları yarattı. Antikçağ'dan beri metal paralar çekiçle dövülüyordu. XVI. yy.'da Almanya'da keşfedilen sikke presi Fransa' ya da girdi, sadece para basıcıların tepkisine hedef oldu. N. Briot ve J. Varin'in ısrarla yaptıkları denemeler sonucu bu yeni teknik Fransa'ya sadece XVII. yy.'da yerleşti (1643). Kâğıt para XVII. yy.'ın sonunda İngiltere'de ortaya çıktı: ilk banknotları 1694'te İngiltere Merkez bankası bastı. Aynı dönemde fransız hükümeti de kâğıt para kullanımını benimsedi.
1. Devletçe bastırılan, üstünde itibari kıymeti yazılı kâğıt ya da metal ödeme aracı: Bozuk para. Kâğıt para. (Bk. ansikl. böl.)
2. Herhangi bir ülkede kullanılan para birimi: Mark, alman parasıdır.
3. Hangi şekilde olursa olsun tüm nakit paralar, menkul değerler, mal mülk: Çok parası var, çok varlıklı. Para iyi bir uşak, fena bir efendidir.
4. Esk. Kuruşun kırkta biri.
5. Para babaları, ellerindeki büyük parasal ları kullanarak siyasal alanda etkili olan tutumsal çevreler. || Para babası, çok varlıklı kimse || Oyunda, kumarda para basmak, belli oranda bir paraya oynamak. || Para bozmak, kâğıt ya da madeni bir parayı aynı değerde daha ufak kâğıt ya da madeni paralarla değişiklik yapmak. || Para canlısı, parayı çok seven, ona aşırı seviyede düşkün kimse için kullanılır. || Para cicoz, para nanay, asla para yok (arg.). || Para çekmek, bankaya yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak; bir kimseden çeşitli gerekçelerle para sızdırmak: Bugün bankadan bir milyon lira çektim. İkide bir babasına gidiyor, şunlar şunlar yapılacak, diye ondan para çekiyordu. || Para çıkarmak, para basarak piyasaya sürmek; bir kimse sözkonusuysa, başka yerde bulunan bir hiç kimseye banka ya da posta kanalıyla para göndermek. || Para dökmek, bir iş ya da şey için oldukça fazla para harcamak: Bu üç gözlü evi yaptırabilmek için çok sorun çekmiş, çok para dökmüştü; bir işi yaptırabilmek için ilgililere rüşvet vermek. || Para etmek, belli bir kıymeti olmak: Para edecek bir şeyi olsa derhal satacak, bu durumdan kurtulacaktı. || Para etmemek, değerine bakılırsa saklamamak: Tütünler bu yıl asla para etmedi; bir iş ya da durum için, etkili olamamak: Adam direniyor, yalvarıp yakarmalar da para etmiyor. || Para getirmek, kazanç sağlamak: Bu para getirecek bir iş değil. || Para için her şeyi yapmak, para kazanmak için her yolu tecrübe etmek. || Para ile değil, bir şeyin parasız sayılacak kadar ucuz bulunduğunu belirtmek için söylenir. || Para ile değil, sıra ile, her işin para ile yapılmadığını, sıra beklemenin gerekliliğini belirtmek için söylenir. || Para kesmek, sözkonusu bir devlet ise para basmak; bir kimse ise çok para kazanmak: Daha çok göndere- mem, ben burada para kesmiyorum ya. || Para kırmak, çok para kazanmak. || Para pul, bir kimsenin elinde bulunan para ya da para edebilecek şeylerin tümü: Parasını pulunu olduğu benzer biçimde bu işe yatırdı. || Para saymak, bir şey için para ödemek: Parasız değil ya, para saydık aldık. || (Bir kimseden) para sızdırmak, kapmak, bir kimseden vermek istemediği halde tüm yollara başvurarak para almak. || Para tutmak, parasını gelişigüzel harcamayarak biriktirmek; sözkonusu satın alınan bir şey ise, karşılığı para olarak hesaplanmak. || Para üstü, paranın üstü, edimsel ödeme miktarıyla ödenecek miktar arasındaki fark; üstü: Paranın üstünü vermek. Ne süre alışverişe gönderilse, paranın üstünü geri vermez. || Para vurmak, yasadışı yollarla para edinmek ya da çok para kazanmak. || Para yapmak, para kazanıp biriktirmek: Yurtdışına gidince iyi para yapmış oldu. || Bir işe para yatırmak, o iş için lüzumlu yatırımları yapmak. || Bir yere para yatırmak, gerektiğinde almak suretiyle banka vb bir yere para vermek. || Para yedirmek, bir işi yaptırabilmek için bir hiç kimseye rüşvet vermek; bir kimse için gereksiz yere para harcamak; Arkadaşına azca mı para yedirdin? Para yedirmezsen işini yaptıramazsın. || Para yiyecek, yerli yersiz para harcamak, zimmetine para geçirmek ya da rüşvet almak; devamlı para harcamak durumunda bırakmak: Bu şekilde para yersen, bir süre sonrasında beş kuruşsuz kalırsın. Para yiyerek köşeyi dönmek. Enflasyon sebebiyle inşaat umduğumuzun çok üstünde para yiyor. || Paradan çıkmak, para harcamak zorunda kalmak. || Paran kadar konuş, "söz hakkın haiz olduğun para ölçüsündedir" anlayışını ifade eden söz. || Paranın gümüş bulunduğunu idrak etmek, savurganlıktan kaçınmak icap ettiğini kavramak. || Paranın yüzü sıcak, paranın çekiciliğini, onu geri çevirmenin olanaksızlığını belirtmek için söylenir || Parasını çıkarmak, sözkonusu parayla alınan ya da parayla meydana gelen bir şeyse, ödenen parayı karşılayacak kadar yarar sağlamak ya da yatırılan parayı kazanç olarak vermek. || Parasını sokağa atmak, değersiz bir mala ya da işe yatırmak. || (Bir kimsenin) parasını yiyecek, yaşamını kendi emeğiyle değil, başkasının parasıyla sürdürmek; asalak olarak yaşamak. || Parasıyla rezil olmak, harcamış olduğu paranın karşılığını alamamak ya da rahat etmesi için para harcamasına rağmen sorun çekmek. || Bir şeyi paraya çevirmek, bir malı satarak kıymeti kadar para almak: Hisse senetlerini paraya çevirmek. || Paraya kıymak, yapılması ya da alınması istenen bir şey için gerekiyorsa bolca para harcamaktan taşınmamak: Paraya kıyıp her şeyin en iyisini almak. || Paraya para dememek, çok para kazanır durumda olmak; herhangi bir oranda parayı azca bulmak; asla düşünmeden bolca para harcamak. || Parayı denize, sokağa atmak, parayı bcşuna harcamak, israf etmek. || Parayı mezara mı götüreceksin, parası olup da gerektiğinde harcamayanlara söylenen bir tür uyan, eleştiri sözü. || Parayı veren düdüğü çalar, parasız hiçbir şey elde edilemez.
*Bank. Para hacmi karşılıkları, emisyon bankasının pasifinde kayıtlı para hacmi karşısında aktifinde görünen öğeler. (Altın ve döviz, Gömü'den olan alacaklar, ekonomiye ve hususi kişilere verilen krediler.)
*Bank, ve Bors. Paraya çevirmek, bir malı, bir göç eder kıymeti para karşılığında satmak. || Bir parayı başka bir paraya çevirmek, bir çeşit parayı başka çeşit bir parayla değişiklik yapmak.
*Bank. veTic. Para bozma makinesi, içine konulmuş olan madeni paraları aldıktan sonrasında karşılığında otomatikman aynı değerde daha küçük para ya da jeton veren makine.
*Huk. Para borcu, mevzusu para olan borç. (Bk. ansikl. böl.) || Para cezası, yasaca öngörülen belli bir paranın devlet hâzinesine ödenmesini öngören ceza. (Bk. ansikl. böl.) || Düzmece para KALPAZANLIK.
*İkt. Para arzı, bilhassa devletin para politikasının etkisiyle, tutumsal karar birimlerinin kullanımına sunulan para. (Bu kavram, para talebi kavramından ilkin ortaya çıkmıştır.) || Para benzerleri, kolayca (ana para yitirilmesine yol açmadan) ödeme araçlarına dönüştürülebilen kısa vadeli tutum. (Para benzerleri, vadeli mevduatı, cüzdan hesaplarını, kamu ve hususi kesim tahvillerini, kamu ortaklık senetlerini, ticari senetleri ve gömü bonolarını, ücretlilerin toplumsal güvenlik kurumlan tarafınca yönetilen tasarruflarını ihtiva eder. Para benzerleri, TC Merkez bankası'nın tasarrufundaki para hacminin bir bölümünü oluşturur.) || Para bloku, paraları altına çevrilebilir olmayan ortak bir paraya bağlı ülkeler topluluğu. || Para darlığı, emisyon hacminin daralarak, piyasadaki toplam para talebinin altına düşmesi. || Para hacmi, dolaşımdaki kâğıt ve ufaklık paraların ve vadesiz mevduatın tümü. (Geniş anlamıyla alındığında, para hacmi terimi, para benzerlerinide defterlerdeki hesaplar, tutum hesapları, vadeli mevduat, vb- kapsar.) || Para rezervleri, bir ülkenin elinde bulunan ödeme araçlarının tümü; bir ülkenin altın ve konvertibl döviz olarak haiz olduğu servetin resmen açıklanan net tutarı. || Para talebi, tutumsal karar birimlerinin, ellerinde parabulundurmak mevzusunda gösterdikleri talep. (Bilhassa Keynes tarafınca ekonomi bilimine sokulan bu kavram, monetaristlerce de kullanılır.) || Paranın kıymet kaybı ya da depresiasyon'u, ulusal paranın değerinin düşmesi. (Paranın kıymet kaybetmesi, uzun soluklu bir enflasyonun ya da kambiyo piyasası üstünde düşüş doğurucu bir tesir icra eden devamlı bir ödemeler dengesi bozukluğunun bir sonucudur. Paranın devamlı ve dirençli bir kıymet yitirilmesine uğraması, bir devalüasyona yol açabilir.) || Çift maden para sistemi ya da bimetalizm, iki para standardının beraber var olduğu para sistemi: altın standardı ve gümüş standardı. (Bk. ansikl. böl.) || Mal para, gerçek kıymeti, üstünde yazılı nominal değere eşit olan ya da yapıldığı maddenin kıymeti ile temsil etmiş olduğu satın alma gücü aynı olan ödeme aracı. (Günümüzde kullanılmayan mal paralar, eskiden çoğu zaman gümüş ya da altından yapılırdı.) || Metal karşılıksız para sistemi, kâğıt parayı mecburi dolaşıma doğal olarak tutan ve herhangi bir kıymetli maden stoku güvencesine dayandırmayan para sistemi. || Tek maden para sistemi ya da monometalizm, bimetalizmin tersine, sadece bir tek para standardı çoğu zaman altın- kabul eden para sistemi. || Tutulan para - ANKES.
*Kâğ. san. Para kâğıdı, renkli baskıya elverişli ve katlanmaya dayanıklı kâğıt.
*Kamu mal. Para kıymetini yükseltmek, paranın yasal ya da itibari kıymetini çoğaltmak. || Para kirası ya da fiyatı, ana para piyasasında uzun, orta ya da kısa vadeli krediler bulabilmek için ödenmesi ihtiyaç duyulan faiz oranı. || Taze para, bir devlet borçlanmasında değişimi kabul edilen daha önceki borçlanmalara ilişik tahvillerle değil de nakit para ile ödeme.
*Parac. Para basmak, kâğıt ya da metali dolaşıma çıkarılmak suretiyle para durumuna getirmek. || İtibarsız para, tedavüle sürüldüğü ülkede mecburi geçerliği olmayan ve bu bakımdan bir çok yabancı paralarla bir tutulan para. || Patlak para, basılırken, kenarları çatlamış para. || Gömme para, çevre halkasıyla orta kısmı iki ayrı madenden oluşan para. || Ezik para, simgesi dövülerek silinmiş para.
*Uluslarar. ikt. Para bölgesi, para mevzusunda belli bazı ortak kurallara bağlı ülkelerin tümü. (Durağan(durgun) paritelere dayanan paralar, birbirlerine çevrilebilir; elde edilmiş dövizler bir araya getirilir ve tek bir ülke tarafınca yönetilir; siyasal, tutumsal ve mali gücü en büyük olan ülkenin parası merkezi para görevi oynar, ilk para bölgesi [Sterling bölgesi] 1931'de kuruldu. Ek olarak, frank bölgesi [1945], dolar bölgesi, ruble bölgesi ve escudo bölgesi de vardır.) || Avrupa para sistemi, 1978'de, Avrupa Ekonomik topluluğu'na üye ülkelerin, para politikaları içinde uyum sağlamak amacıyla (bilhassa bir Avrupa para birimi [ecu] oluşturmak ve bir Avrupa Para fonu kurarak) benimsedikleri sistem. (Bk. ansikl. böl.) || Internasyonal para sistemi, internasyonal para ilişkilerini uyumlu duruma getirmeyi amaçlayan sistem. (Bk. ansikl. böl.)
*ANSİKL. Huk. Para borcu, kaide olarak, ulusal parayla ödenir. Borçlu, başka bir para ile ödeme hayata geçirmeye zorlanamaz. Alacaklı da başka bir para ile yapılmak istenen ödemeyi kabul etmek zorunda değildir. Türk parasından, Türkiye'de dolaşımda olan metal ve kâğıt paralar anlaşılır. Metal paraların ödeme gücü sınırlıdır; alacaklı yüksek tutardaki bir alacağın tümünün metal parayla ödenmesini kabul etmek zorunda değildir. Sadece, Gömü' nin veznedarlığını icra eden bankalar getirilen metal paranın tümünü kabul etmek zorundadırlar Bazı durumlarda, para borcunun, sözleşmenin yapıldığı sırada kararlaştırılan belli bir yabancı para ile ödeneceği şart olarak konmuş olabilir. Bu durumda borcun kararlaştırılan türden parayla ödenmesi gerekir (Borçlar k. md. 83). Sadece bu mevzuda Türk parasının kıymetini koruma kanunu ile bazı sınırlamalar getirilmiştir. Yabancı parayla ödeme, resmi makamların izniyle geçerli olur. Turistler ve yabancı uyruklular dövizle borç ödeyebilirler. Bunlar haricinde kalan kişilerse sözleşmede aynen ödeme kaydı bulunsa bile, yabancı para olarak belirlenen borçlarını, ödeme tarihindeki değerinin türk parası karşılığını öderler. Para borçları, ödeme zamanında alacaklının ikametgâhının bulunmuş olduğu yerde ödenir. Doğrusu para borçları, götürülecek borçlardandır. Para borcunun çekle ya da alacaklının bankadaki hesabına para yatırılması biçiminde ödenmesi, sadece alacaklının bunu kabul etmesine bağlıdır. Para borcu, “konutta ödemeli†posta havalesi ile de ödenebilir. Para borçları zamanında yerine getirilmezse borçlu gecikme faizi ödemek zorunda kalır.
*Para cezaları. Türk ceza kanunu'na bakılırsa ağır ve hafifçe para cezaları olmak suretiyle iki türlüdür. Ağır para cezaları, cürüm diye nitelenen ağır suçlar için verilir. Tutarı üç bin lira ile üç yüz bin lira içinde değişmiş olur. Hafifçe para cezaları ise kabahatlere uygulanır. Bu tür para cezalarının tutarı beş yüz lira ile otuz bin lira arasındadır (para değerinin düşmesi sebebiyle para cezaları 21 ocak 1983 tarih ve 2790 sayılı yasa'yla 3, 9, 30, 90 kat artırılmıştır). Para cezaları 13 temmuz 1965 tarih ve 657 sayılı Cezaların infazı hakkında kanun'un 5. maddesi hükmüne bakılırsa yerine getirilir. Bu yasaya bakılırsa, en alt ve en üst sınırı gösterilen para cezalarında suçlunun tutumsal durumu, aile sorumluluğu, mesleki yaş ve sıhhat durumu, cezanın toplumsal tesiri ve uyarma amacı göz önünde tutulur. Mahkeme lüzumlu görürse, para cezasının belirli sürelerde ve belli taksitlerle ödenmesine karar verebilir. Sadece taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi durumunda geri kalan miktarın tamamının alınması gerektiği kararda belirtilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten noksan olması imkansız. Para cezasına ilişkin karar kesinleşince, C. savcılığı bir ay içinde para cezasını ödemesi için hükümlüye ödeme emri gönderir. Hükümlü ödeme emrinde belirlenen sürede para cezasını ödemezse, C. savcısının kararıyla, bigün üç yüz lira sayılmak suretiyle hapsedilir. Para cezası yerine çektirilen hapis cezası üç yılı geçemez. Hükümlü isterse para cezasından çevrilen hapis yerine devlet ya da diğeri kamu kurumlarında çalıştırılabilir.
Yargı organlarınca verilen ağır ve hafifçe para cezalarının haricinde, yönetim organlarınca verilen para cezaları da vardır. Bu cezalara "yönetimsel para cezaları" denir. Bu tarz şeyleri kararlaştırma yetkisi, hususi yasalar tarafınca, yönetim organlarına tanınmıştır, yönetimsel para cezalarına örnek olarak vergi, belediye, trafik vb. mevzularda ödenen para cezaları gösterilebilir.
*ikt. *Paranın işlevleri.
1. Para değişiklik aracıdır. Para, trampayı kaldırarak değişimleri kolaylaştırır. Para, taşıyıcısına, mal ve hizmetler edinmek ya da bir borcu ödemek olanağı elde eden bir ödeme aracı ve taşıyıcısının toplumdan belli bir miktar alacağı bulunduğunu gösteren ve bu alacağı maddeleştiren hukuksal bir senettir. Bu senedin başka bir kişiye verilmesi, bu kez de bu kişiyi toplumdan alacaklı duruma getirir ve onun gereksinim duyduğu mal ve hizmetleri elde etmesini sağlar.
2. Para emtia değerlerinin biricik ölçüsüdür. Bu işleviyle para, alışverişleri basitleştirir; kendisi dışındaki tüm metaların fiyatlarını belirlemek olanağını verir ve böylece onların değerlendirilmesini ve birbirleriyle karşılaştırılmasını sağlar.
3. Para kıymet rezervidir. Para, taşıyıcısına, bir malı para karşılığında sattığı an ile, onu başka bir mal alımı ya da borcun ödenmesi için kullanmaya karar verilmiş olduğu an içinde bir süre bekleme olanağı sağlar.
Paraya bir çok kez dördüncü bir işlev daha yüklenir: para politikası aracılığı. Para politikası, para yaratımı olanaklarını ayarlamak ve daha genel bazı amaçların (tam istihdam, fiyat istikrarı, dış tecim dengesi ve para değerinin korunması benzer biçimde) gerçekleşmesini sağlamak için paranın miktar ve fiyatını değiştirmeye yönelik eylemlerin tümüdür.
*Paranın kıymeti, ilk paralar, değerlerini çok sık kullanılan metalar olmalarından, şu demek oluyor ki kullanım değerlerinden alıyorlardı. Bu mevzuda kıymetli madenlerden (altın, gümüş) yararlanılmaya başlanması, hacimce ufak fakat kıymeti büyük paralar elde edilmesine, bunların kolayca saklanmasına, türdeş ve bölünebilir kalite taşımasına olanak sağlamış oldu.
Paraların bir yerden başka bir yere taşınması zorluğunu ortadan kaldırmak için, zaman içinde, madeni sikkelerin yerine makbuzlar dolaşıma sokuldu. Bu makbuzlar, banka kaimelerinin ya da banknotların membaıdır Başlangıçta banknotlar, sahipleri dilediğinde, olduğu benzer biçimde madeni paraya çevrilebiliyordu. XIX. yy.'da, tutumsal etkinliğin gelişmesi ve mal arzının çoğalması, paraya olan gereksinimi artırdı. Banknotların miktarı bankalara yatırılan madeni mevduata oranla daha süratli arttı. Banknotların gerektiğinde madeni parayla değiştirilememesi tehlikesi, hükümetleri banknot çıkarma ayrıcalığını, kendi denetimlerindeki tek bir bankaya vermeye yöneltti. Böylece para, madeni temelinden ayrılarak, yalnızca güvene dayanan itibari para haline geldi; banknot madeni parayla değiştirilebilir olmaktan çıktı ve mecburi ve yasal dolaşım düzenine geçildi (şu demek oluyor ki kâğıt paranın ödeme aracı olarak kabulü mecburi oldu). Bunun yanı sıra, hesaplara geçirilen alacak kayıtlarıyla ödeme yapılması yöntemi gelişti. Para, bankalarda oluşturulan vadesiz hesaplar içinde alacaklı bakiye transferleri biçimini aldı. Madeni para mevduatı ile kâğıt para emisyonu arasındaki bağın kopması, kaydipara'nın doğmasına yol açtı.
Böylece para, tüm biçimleriyle, itibari bir kalite kazanmış oldu. Paranın kıymeti, çeşitli öğelere dayanıyordu; nispi nedreti (kıtlığı), halkın itimatı, satın alabildiği mutaların kıymeti. Her parasal aracın bir nominal kıymeti vardır. Bu kıymet madeni ya da kâğıt paranın üstünde yazılıdır. Eskiden, bu nominal değerin güvencesini kıymetli bir madenin ticari kıymeti oluştururdu. Günümüzde ise, para biriminin kıymeti, üretilen ve dolaşıma çıkan metaların değeriyle orantılıdır ve onun alım gücünde ifadesini bulur Paranın kıymeti düşmüş olduğu süre, fiyatların bir çok yükselir; para birimi kıymet kazanılmış olduğu zamansa, tersine, mal tutarları düşer: fiyatlardaki değişimler çoğu zaman para tutarındaki değişimleri yansıtır.
* Paranın hususi nitelikleri. Para bir likit aktiftir: azca ya da çok uzun vadeli olarak herhangi bir mala dönüştürülebilir. Verimi sıfırdır. Bu bakımdan, taşıyıcılarına gelir elde eden diğeri aktiflerden (hisse senetleri ve tahviller, tutum mevduatı) ayrılır. Para, herhangi bir risk taşımayan (enflasyon dönemlerinde alım enerjisini kaybetmesi haricinde) bir aktiftir.
Para değişik biçimler izah edebilir:
1. elden ele dolaşan para, bir ödeme aracının bilfiil devir yöntemiyle dolaşıma girmesi: madeni (ya da ufaklık) paralar ve kâğıt paralar;
2. kaydi para, hesaptan hesaba kayıt yöntemiyle devredilen ve çeşitli öğelere (çek, virman, kredi kartı vb.) dayanan para.
Para mevzusunda Merkez bankası (Türkiye) şöyleki bir sınıflandırma yapar: parasal disponibiliteler (M1): kâğıt ve madeni paralar, bankalardaki vadesiz mevduat, Merkez bankası'ndaki özgür mevduat.
Para kitlesi (M2): M1 ile mevduat bankalarındaki ticari hesapların ve vadeli tutum mevduatının toplamı.
Ekonominin likiditesi (M3): mevduat bankalarındaki resmi mevduat ile Merkez bankası'ndaki diğeri mevduatın M2'yle toplamı.
Merkez bankası tarafınca basılan ve banknotlardan (kâğıt para) oluşan para ile tüm bankaların Merkez bankası'nda bulundurmakla yükümlü oldukları alacaklı hesaplara ilişik bakiyelere merkezi para adı verilir. Bunlar, para politikasının aracını oluşturan mecburi rezervlerdir.
* Para yaratımı. Para yaratımı, alacakları ödeme aracı durumuna dönüştürmekten oluşan işlemler yardımıyla gerçekleşir Demek ki para, tutumsal karar birimlerinden gelen bir “para talebi â€ni karşılamak amacıyla yaratılmaktadır. Bu tür paranın karşılığı, para yaratımında bulunan birimlerin (bankalar, Gömü, TC Merkez bankası) ellerindeki, çeşitli tutumsal karar birimlerine ilişik alacaklardır. Para talebinde bulunanlar içinde, ilkin, talepleri karşılığında döviz getiren yabancı tutumsal birimler sayılabilir; bu tarz şeyleri, giderlerini karşılamak için bankalardan ödünç para ve avanslar alan devlet izler; son olarak da, ekonomik etkinliklerini finanse etmek için istikrazda bulunan işletmeler ve kişiler gelir.
Bankalar en mühim para yaratımcılarıdır. Banka tarafınca verilen kredi, onun bilançosunun aktifinde yer alır ve pasifteki karşılığı da satın alan disponibilitelerinde bir artışla dengelenir. Banka para yaratımını sınırı olan tutmak zorundadır, şundan dolayı kredilerden yararlananların hesapları kesinlikle kredi veren bankada değil, başka bankada da olabilir. Banka, mevduatı artmadığı takdirde, kredi vermeyi sınırsızca sürdüremez. Bankaların para yaratımını engellemiş olan ikinci bir sınır da yaratılan paradan lanan bir bölüm mevduatın kâğıt paraya dönüşmesi ve böylece banka sistemi mevduatından merkez bankası parasına doğru bir kaçış olmasıdır. Bununla beraber, bütünüyle ele alındığında sistem dengeli bir durum gösterir: bankaların nakit durumları, para piyasası vesilesiyle birbirini karşılar; faiz oranı, piyasada uygulanan fiyattır ve banka sisteminin para gereksinimlerini dile getirir. Merkez bankası, likiditeyi çoğaltmak ve bankaların nakit durumlannı kolaylaştırmak için ya da tersine, dolaşımdaki paranın hacmini daraltmak amacıyla piyasaya müdahale yetkisini elinde bulundurur. Merkez bankası, faiz oranı üstünde etkili olabileceği benzer biçimde, dolaşımdaki para miktarı üstünde de etkili olabilir.
*Paranın doğası. Bazıları parayı, kıymeti “bonitas intrinseca"sından lanan bir meta saydılar. Başka bazı iktisatçılar ise onu, kıymetini genel uyuşmadan alan hukuksal bir senet ya da bir işaret, bir simge olarak gördüler. Günümüzde paranın açıklanmasıyla ilgili araştırmalar, daha çok, paranın miktarıyla fiyat hareketleri ve genel tutumsal etkinlik arasındaki ilişkiler üstünde toplanmaktadır.
1. Klasik ve yeniklasik çözümleme'ye (XVIII. yy. sonu - XIX. yy.) bakılırsa (Cambridge okulunu [i. Fisher, A. C. Pigou] da buna katabiliriz) para “nötr"dür; sadece değişimleri kolaylaştıran bir "örtüâ€, bir kıymet biçme ve rahat bir ödeme aracı olarak iş görür Bu kuram, mahreçler yasasına dayanır.
Buna karşılık, paranın fiyatlar genel düzeyi üstünde tesiri vardır. Hakikaten de, en rahat biçimiyle irving Fisher tarafınca formülleştirilen (MV=PT) niceliksel para kuramına bakılırsa (çoğu zaman Jean Bodin [1568] bu kuramın babası olarak gösterilir), banka sistemince piyasaya sunulan ve belli bir durağan(durgun) hızla [her birim paranın bir yıl içindeki kullanılış sayısı] gezdiği varsayılan para miktan (bu para stoku [M], egzojen, şu demek oluyor ki para otoritelerince kararlaştırılmış sayılır), fiyatlar genel düzeyinde aynı oranda bir yükselişe neden olur; şundan dolayı işlemlerin hacmi, tam istihdam durumunda, para etkenlerinden bağımsız olarak belirlenen bir veridir.
A. Marshall'i izleyen Cambridge okulundan iktisatçılar (A. C. Pigou), parayla fiyat içinde bir birlikteliğin varlığını da ileri sürdüler, fakat bu ilişki tutumsal karar birimlerinden gelen para ankesleri talebi terimine dayanıyordu.
2. Keynesçi kuram (1936), zamanı, şu demek oluyor ki belirsizliği de işin içine sokarak paranın kendi kendisi için istendiğini ve likiditesinden gelme kendine özgü bir yararı olduğu fikrini ileri sürdü (para böylece etkisiz olmaktan çıkıyordu). Dolayısıyla, geleceğin taşımış olduğu risklerin tahmini ne kadar zorsa, "likidite tercihi" (Keynes para talebine bu adı veriyordu) o denli kuvvetli olur. Bunun için, tutumsal fert, bu likiditeyi elden çıkarmak için, belirsizliğin büyüklüğü ölçüsünde yüksek bir faiz oranı talep edecektir. Keynesçi kuram, para talebini üç ayrı nedene dayandırır: işlem güdüsü, ihtiyat güdüsü ve vurgunculuk güdüsü (bununla birlikte hem faiz oranına hem de tutumsal karar birimlerinin öngörülerine bağlıdır).
Bu para talebi istikrarsız bir taleptir ve motor görevi oynar; para arzı ise, keynesçi kuramda, kendini para talebine uydurur. Buna bakılırsa, para stoku, önceki kuramlardan değişik olarak burada endojen karakterdedir. Öte taraftan James Tobin, karar birimlerinin, riske girmek istemedikleri takdirde, portföylerini çeşitlendirdiklerini, şu demek oluyor ki bununla birlikte hem para hem de kıymetli evrak bulundurduklarını gösterdi (1958).
3. Monetarist kuram isminde olan ve bilhassa Milton Friedman (1956) tarafınca temsil edilen Modern yeniklasik çözümleme, niceliksel para kuramını tekrardan ele aldı. Salt parasal enflasyon tezi ile para stokunun egzojenliği tezini benimsemekle beraber, monetaristler, para talebi hareketiyle diğeri tutumsal vakalar içinde bir bağlantı bulunduğunu göstermeye çalıştılar. Bu sebeple, tutumsal karar birimlerinin ellerinde bulundurdukları para ankeslerindeki egzojen bir artış, kıymetli evrak (hisse senetleri ve tahviller) alımlarıyla mal ve hizmet alımlarını özendirmekte ve böylece bir talep canlanmasına, fakat bununla birlikte fiyatların yükselmesi tehlikesine yol açmaktaydı.
Bu görüş açısından bakıldığında, parasal dürtülerin "gerçek" kesime geçişi, faiz oranlan vesilesiyle değil, mal varlığı vesilesiyle olur. Ek olarak, para talebi bu kuramda istikrarlı (faiz oranlarına bakılırsa hafifçe esnek) olarak düşünülmüştür, şundan dolayı devamlı gelir isminde olan ve uzun bir süreci kapsadığı varsayılan bir gelir temeline dayandırılmıştır.
*Para politikası. Keynesçilere bakılırsa para politikası ikinci derecede bir ehemmiyet taşır. Bunun için keynesçiler bütçe politikasını ona yeğ tutarlar. Nitekim keynesçilikte, paranın ekonominin gereklerine uymakla yükümlü olduğu düşünülür ve onun yalnızca, paranın fiyatı, şu demek oluyor ki faiz oranı vesilesiyle konjonktür üstünde dolaylı bir tesiri olabileceği kabul edilir: para kitlesinin artırılmasıyla elde edilecek bir faiz oranı düşüşü, yatırımları hızlandırır ve çarpan etkisiyle ulusal geliri ve dolayısıyla istihdamı artırır (gerçek kesimle para kesimi arasındaki tek geçiş yolu faiz oranı değişikliğidir). Dolaşımdaki para miktarını kısıtlayıcı bir işlem, tutumsal etkinlikte gerilemeye neden olur.
Monetaristlere bakılırsa, para politikası, ekonominin düzenlenmesi mevzusunda belirleyici bir rol oynar. Bu siyaset, dolaşıma sunulan paranın miktarı vesilesiyle (monetaristlere bakılırsa para stoku direkt doğruya ve yalnızca para otoritelerine bağlıdır) en başta fiyatlar üstünde etkili olur: para kitlesindeki genişleme, ulusal gelirdeki artışa uygun olmalıdır; para kitlesine düşük ve durağan(durgun) bir senelik artış temposu verilmelidir.
Hükümetler, para politikalarını yürütmek için çeşitli araçlar kullanırlar. Ekonominin likiditesi üstünde etkili olmak için, Merkez bankası tarafınca diğeri bankalara uygulanan finansman yenilemeleri politikasına (öpen market politikası giderek senet reeskontu işlemlerinin yerini almaktadır), mecburi rezervler politikasına ya da faiz oranları politikasına başvurulabilir. Para kitlesi karşılıkları üstünde de etkili olunabilir. Bu tesir, kredilerin denetlenmesi (faiz oranları, kredilerin Süresi^ genel çerçevelendirme vb), para değerinin ve dış durumun korunmasr (faiz oranları ayarlamaları, borçlanma politikası, kambiyo denetimleri vb.), bütçe "farklarının gözetilmesi ve finanse edilmesi yöntemiyle gerçekleştirilir.
*Çift maden para sistemi. Kusursuz bir çift maden para sisteminde iki maden de ölçü ayarı olarak kullanılır, başka bir deyişle, özgür basım'dan (herhangi bir kişinin isteği üstüne külçe, madeni para haline getirilebilir) ve sınırsız bir ödeme gücünden yararlanılır (miktarı ne olursa olsun, bir borcun ödenmesinde gerek altın gerekse gümüş para kullanılabilir). Öte taraftan, yasa, her iki tür para içinde durağan(durgun) bir değişiklik ilişkisi öngörmektedir. Kusurlu ya da topal bir çift maden sisteminde (topal ölçek) ise, yalnız bir maden ölçü ayarıdır. Mesela, sınırsız ödeme olanağı altın ve bazı gümüş paralar için tanınmış olsa bile özgür para basımı yalnız altınla sınırlıdır.
XIX. yy'ın ilk yarısında İtalya, Fransa, İsviçre, Belçika, Yunanistan, ispanya benzer biçimde birçok Avrupa ülkesinde çift maden para sistemi altın çağını yaşadı: her iki tür paranın ticari ve yasal ilişkilerinin yakınlığı sebebiyle sistem kolaylıkla işledi. 1848'de Kaliforniya'da ve 1851'de Avustralya'da altın madenlerinin bulunması, bu madenin pazarlarda bollaşmasına yol açtı. Dolayısıyla altın-gümüş ilişkisi gümüşten yana ağırlık kazanmıştır ve Gresham* yasası kurallarına bakılırsa "iyi para†durumunda olan gümüş dolaşımdan kalktı. Gümüşün ortadan kaybolmasını önlemek amacıyla, 1865'te, Fransa, Belçika, İtalya ve İsviçre içinde Latin para birliği'nin temeli oluşturuldu ve bir parasal antak kalma imzalandı 1868'de Yunanistan da bu anlaşmaya katıldı.
1870'ten başlayarak durum, altından yana döndü. Nevada'daki gümüş madenleri gümüş stoklarını bir fazlaca yüksek düzeye çıkardı. 1871'de, Almanya altın esasını kabul etti. Ayrıca, ticari kıymet ilişkisi gümüşün aleyhine döndü, altından paralar aranır oldu ve bu kez de altın dolaşımdan kalkma durumuna girdi. Altına oranla gümüşün kıymet yitirmesi, çift maden para sistemi tatbik eden devletlerin özgür gümüş para basımını yasaklamalarına yol açtı. Bu da çift maden para sisteminin sonu oldu.
1878'de, hükümetler için bile olsa, 5 franklık gümüş paranın özgür basımını durduran ikinci Latin para birliği anlaşması imzalandı; sadece, gümüş gene de sınırsız ödeme enerjisini korudu. Böylece, tam çift maden para sistemi yerini topal çift maden sistemine bırakmış oldu. ABD'nin ön ayak olması sonucunda, internasyonal görüşmeler yöntemiyle altın-gümüş ilişkisinin saptanmasından ve internasyonal bir çift maden para sisteminin kurulmasından yana girişimler yapılmış oldu. 1878,1881,1892 yıllarında bu amaçla toplanan konferanslar hiçbir netice alınmadan dağıldı. 1816'dan beri altın standardına sadık kalan İngiltere'den sonrasında birçok devlet daha bu uygulamaya katıldı: 1892'de Avusturya-Macaristan, 1893'te Hindistan, 1897'de Rusya ve Japonya, 1900'de Gold specie Standard ya da Gold Standard Act ile ABD.
Bu durumda, XIX. yy.'ın sonunda tek maden para sistemi zafere ulaştı. 1914'ten sonrasında bu tek ve çift maden para sistemlerinin yararlılık ve yararsızlıkları ile ilgili tartışmalar önemini yitirdi ve Birinci Dünya savaşı, madeni para saltanatına son verdi. 1927'de Latin para birliği dağıldı.
*ikt. tar. OsmanlI devletinin kuruluşundan ilkin, Anadolu ve Yakındoğu'da kurulmuş olan türk devlet ve beyliklerinin derhal hepsinde hem altından hem de gümüşten sikke basılıyordu. O dönemlerde altın gümüşten çok daha kıymetli olduğundan sikkelerin ayar, vezin ve değerleri altına bakılırsa belirleniyordu, ilk osmanlı sikkesi ise, 1328'de Orhan Bey zamanında, % 90 ayarında 6 kıratlık (1 203 g) gümüş sikkeler olarak kestirilerek akça-i osmani (osmanlı akçesi) adıyla piyasaya sürüldü. OsmanlI akçesi için, Selçukluların ve bilhassa de ilhanlılar'ın 6 kırat ağırlığındaki gümüş sikkeleri örnek alınmıştı. Akçe, "kuruşâ€un temel para birimi olarak alınmasına değin (1724), Osmanlı devleti vatanlarında günlük alışverişlerde kullanılan esas sikke olarak kaldı. Eşya tutarları, vergilerin tümü bilhassa tımar, zeamet, özgü, vakıf topraklar üstüne konan öşürler ve resimler, memurların maaşları, askerlerin ulufeleri vb. akçe hesabıyla ödenirdi. Doğrusu akçe hem nakitle meydana getirilen ödemelerde kullanılan sikke hem de bu ödemelerde kıymet ölçme birimi olarak kullanılıyordu. Sonraları akçenin ayar ve vezninde birçok değişimler yapılmış, devletin mali durumu bozuldukça akçe ayarının indirilmesine gidilmiştir; akçe ayarının indirilmesine ilk kez Mehmet II (Fatih) döneminde başlandı; mali sorun içinde olan devlet, askerlere verdiği gündelikleri direkt doğruya azaltmaktan çekindiği için, gündeliklerin miktarına dokunmadan akçelerin ağırlığını 6 kırattan 5 kırata düşürdü. Hemen sonra askerin isyanı üstüne gündelikler 3 akçeden, 3,5 akçeye çıkarıldıysa da 5 kıratlık sikkeler dolaşımdan çekilmediği benzer biçimde 4,5 ve 4 kıratlık sikkeler de basıldı. Böylece, her yeni para basımında eski ve daha kıymetli akçeler dolaşımdan kaldırılıyor ve piyasaya noksan vezinli akçeler sürülüyordu^ Bayezit II döneminde (1481-1512) mali durum daha da bozulunca tekrardan akçe tahsisine gidilerek, 160 yıldan beri °/o 90 olan akçe ayarı da % 85'e düşürüldü. Bundan sonrasında da akçe ağırlığının indirilmesi sürdürülerek, Murat İli döneminde (1574-1595) üç kırata, Murat IV döneminde (1623-1640) 11/4 kırata düşürüldü. Ayrıca, akçenin kıymeti düştükçe, yabancı sikkelere karşı bir talep başladı, bu ise, avrupalı tüccarların kendi ülkelerinden daha ucuza aldıkları sikkeleri osmanlı topraklarında daha pahalıya satarak kolay bir kazanç yolu bulmalarını sağlamış oldu. XVII. yy. ortalarına doğru yabancı paralar (riyal, esedi [Hollanda] kuruşu, zolota vb.) osmanlı piyasasında geniş seviyede yayılmaya başladı. Bu işte mühim kârlılıkların ortaya çıkması üstüne yavaş yavaş bu paraların yerine kalp paralar bastırılarak osmanlı topraklarına getiriliyordu. Osmanlılar'ın “sümn" adını verdikleri bu kalp paralar 1667'de en fazla kullanılan para oldu. Birçok sarraf devlet memurlarıyla anlaşarak hâzineden kıymetli gümüş paraları alıp kalp paralarla değiştirmeye başladı. Böylece osmanlı ülkesine 1656'dan 1669'a kadar 13 yıl süresince büyük bir kalp para akını sürdü. 1669'da kalp paraların ülkeye girmesi yasaklandı; elinde sümn bulunan her insanın bu tarz şeyleri hâzineye teslim etmesi için buyruk çıktı. Sadece, bunlara pek düşük olan gerçek kıymeti kadar tazminat verildiği için halk büyük ziyan oldu. Kalp para girişi yasaklandıktan sonrasında kalp para kaçakçılığı başladı ve bu durum XIX. yy.'a kadar sürdü. Öte taraftan, osmanlı ülkesi genişledikçe, çeşitli yerlerde yeni darphaneler Ahmet lll'ün "Onluk Eşrefi†kuruluyor, biçimleri ve vezinleri birbirinden altın parası değişik Ç°k sayıda akçe bastırılıyordu. Çeşitli kıymet ve nitelikteki bu sikkelerin kullanımı ise mühim güçlükler doğuruyordu. Ek olarak, para ayarının devamlı olarak indirilmesi, ülkeye giren yabancı malların fiyatlarını yükseltiyor ve bu da yerli malların fiyatlarını etkileyerek genel bir pahalılığa yol açıyordu. Hiçbir köklü tedbir alı- namayışı yüzünden ülke ekonomisindeki bu negatif gidiş sürerek Mahmut II dönemine gelindiğinde (1806-1839) ilk kuruluşunda 6 kırat olan akçe 1/2 kırata kadar inmişti. Nihayet 1820'de akçe basımına son verildi. Mahmut II döneminde, Yeniçeri ocağı'nın kaldırılması, Nizamicedir in kuruluşu ve çeşitli savaşlar yüzünden bozulan devlet mâliyesini düzeltmek, bazı yenilikler yapmak amacıyla çok sayıda metal sikkenin dolaşıma sokulmasının yanında bunların taklitlerinin de yapılması bu tür sikkelerin sayısını daha da artırmıştı. Devrin sonuna gelindiğinde OsmanlI devletinde yalnız gümüş paraların sayısı 35 türdü.
*Altın sikkeler. OsmanlI devletinde ilk altın sikke Fatih döneminde basıldı (1477). 0 döneme kadar dolaşımda yabancı altın paraları kullanılıyordu. Bunlar içinde florin isminde olan venedik dukası altın parası resmen kabul edilerek üstlerine "sah" damgası basılmış ve tüm ödemelerde geçerli kılınmıştı, ilk osmanlı altın sikkesinin basımında venedik duka altınları esas alındı. Bu sikkelerin ayarları binde 993 ve vezinleri de bir dirhem 1 kırat ve 2 1/2 buğdaydı. Osmanlı altınları aynı ayar ve ağırlığı sürdürerek yüzyıl kadar dolaşımda kalmış ve ayarları oldukça yüksek olduğundan bunlara iki yüzyıl sonrasında "yaldız altın" adı verilmiştir. Ahmet III zamanında 1000 ayarlı bir altın sikke daha basıldı. Sadece, bundan sonrasında altın paraların ayarı ve ağırlıkları değişerek Mahmut II ve Abdülmecit zamanlarında basılan altın paraların ayarı 830 ve 800'e düşürüldü. 1807 ile 1839 yılları aralığında basılmış olan altın paraların biçimlerine, basıldıkları bölgelere vb. bakılırsa çeşitli adları ve ayar ile ağırlıkları vardı. Başlangıçta osmanlı altını 100 kuruştan, gümüş mecidiye 20 kuruştan ve altın-gümüş 1/16 oranı üstünden hesaplanıyordu. Sadece, sonrasında gümüşün altın karşısında kıymet kaybetmesi, altın paraların ağırlık ve ayarlarını da etkilemiş ve hükümet gümüşün değerinin düşmesi ile beraber altın paraların ayar ve ağırlıklarını da değişiklik yapmak ve her altının ne kadar gümüş kuruş edeceğini saptamak mecburiyetinde bırakılmıştı. Buna karşın piyasada altın ve gümüş sikkeler içinde bir fark oluşmasının önüne geçilemedi. Ek olarak yeni paralar çıkarılırken eski paraların dolaşımdan kaldırılmaması piyasada çürük para sağ para sorununu çıkardı. Bunun üstüne, 1844 yılından başlayarak altın para problemi daha ciddi bir şekilde ele alındı. Nitekim, 1846'da kurulan İstanbul bankası dış ödemeler için altın karşılığı poliçe işlemlerine girişince hükümetten altın paraların bir düzene sokulmasını istedi ve hükümetin yayımladığı bir tarifeyle para darbı artık devlet tekeline verildi. Bu tarihe kadar Anadolu'da ve imparatorluğun altına ve gümüş elde edilmiş çeşitli yörelerinde basılan altın ve gümüş paralar, bu tarihten sonrasında yalnızca İstanbul darphanesinde basılmaya başlandı. Paranın kıymeti onluk (desimal) sisteme çevrildi ve altın, gümüş paralar yanında diğeri metal paralar da çıkarıldı. Altın paralar beşibiryerde, ikibuçukluk, yüzlük ve yarım liralık olarak bastırıldı. Ek olarak 1, 2, 5, 10 ve 20 kuruşluk gümüş paralarla 5, 10, 20 paralık nikel ve bronz paralar vardı. 1873'te altın sikkenin gümüş sikke karşılığı 101,5 kuruş, 1879'da 107 kuruş ve yıl sonunda 108 kuruşa kadar çıktı. Bunun üstüne, devlet, gümüş para basımını durdurdu ve çıkartılan bir kararnameyle altın lira para birimi olarak kabul edildi; bir altın liranın gümüş para ile 100 kuruş olduğu açıklandı. Ek olarak halkın devlete yapacağı ödemelerde gümüş paralar da kabul edilmeye başlandı. Sadece, piyasada bir altın liranın karşılığı 100 gümüş kuruştan fazla değerde işlem görmüş olduğu için halk ödemelerini, yalnızca, piyasadan daha ucuza toplamış olduğu gümüş paralarla hayata geçirmeye başladı. Bu durum 1909'a kadar sürdü ve altın para gümüş mecidiye karşısında bazen % 5'e varan bir prim yapmış oldu. 1909'da bir altın liranın, devlete gümüş para olarak ödenmesinde 202,60 kuruşun esas alınmasına karar verildi.
*Kâğıt para. Mahmut II sürecinin sonunda paranın değerinin iyice düşmesi alaşımı düşük para çıkarılmasını ve halkın son aşama yoksullaşması yeni vergiler konmasını olanaksız hale getirmesi üstüne hükümet kâğıt para basmaya karar vererek OsmanlI devletinin ilk kâğıt parası (kaime) 1839'da basılarak dolaşıma çıkarıldı. "Kaimei muteberei nakdiye" adıyla çıkartılan bu paraya 8 senelik süre sonunda % 8 faizle ödeme güvencesi verildi. ilk kez 32 000 kese tutarında en fazla 500, minimum 10 kuruşluk olarak çıkarılan paraların numaralanmamış olması, şekil ve yazılarının (el yazısı) çok mütevazı olması kısa sürede sahtelerinin yapılmasına yol açtı. Hükümet, bunun üstüne, basılmış (basılı) kâğıt para çıkardı, ne var ki bu tedbir de düzmece para basımını önleyemedi. Ek olarak eski paraların da piyasadan çekilmemesi mühim seviyede bir karmaşa yarattı. İkinci kez para basımında 48 000 kese (50,100 ve 250 kuruşluklar biçiminde) daha dolaşıma sürüldü. üçüncü seri kâğıt para 1840'ta 50, 100, 250, 500 ve 1 000 kuruşluk olarak basıldı. Ayrıca hükümet kâğıt para miktarı arttıkça faiz oranını düşürüyordu (faiz oranı °/o 8'den % 3'e indi). Kâğıt paraların numarasız olması hükümetin piyasaya istediği kadar para sürebilmesini kolaylaştırıyordu. Böylece, dolaşımdaki para miktarı mühim seviyede arttı. 1852'de, öncekilerden daha ufak birimde kâğıt paralar basıldı. Ilkin 20, sonrasında 10 kuruş olarak basılan bu paralar acele eskiyor, kolay yansılamak edilebiliyordu. Kırım savaşı (1853-1856) sebebiyle çıkartılan kâğıt para yalnızca İstanbul'da değil ordunun bulunmuş olduğu yerlerde de kullanıldığı için “ordu kaimesi†adıyla tanındı. 1860'ta kâğıt para miktarı 1,1 milyar kuruşu bulmuştu. Bu paralar karşılıksız basılmış olduğu için kıymetini hızla yitirdi. Hükümet, taşıyanlara % 40'ını nakit, kalanını bonoyla ödeyerek bu paraları dolaşımdan kaldırdı. 1863'te kâğıt para basma yetkisi OsmanlI bankası'na (Bankı osmanii şahane) verildi. Bu bankanın çıkarttığı paralar daha çok İstanbul'da kullanıldı, genel bir kabul görmedi. OsmanlI bankası'nın 1914'e kadar basmış olduğu kâğıt paralar sadece 1,27 milyar kuruştu. 1914'te “Tecili düyunu kanunu muvakkati†adıyla çıkartılan bir yasayla bankalardaki vadeli ve vadesiz mevduat da içinde olmak suretiyle tüm borç ve taahhütlerin vadeleri bir ay süreyle ertelendi. Bu durumda bankalardan para çekilmesi önlenmiş oluyordu. Bu yasanın derhal arkasından çıkarılan bir yasayla da OsmanlI bankası'nın çıkarmış olduğu banknotlar karşılığında altın ödemek taahhüdü kaldırıldı ve bankanın kâğıt paralarına sürüm zorunluğu getirildi; birkaç ay sonrasında altın dışalımı yasaklandı. 1915'te hızla artan devlet giderlerini karşılamak suretiyle Almanya ve Avusturya hükümetlerinden 150 milyar frank tutarında borç alınarak, bu para Düyunu umumiye yönetimine verildi, karşılığında "birinci düzen evrakı nakdiye†adıyla 6 583 094 liralık kâğıt para çıkartıldı. Bu paranın °/o 100 altın karşılıklı olması ve Düyunu umumiye' nin cenk sonunda taşıyıcılarına altın ödemeyi taahhüt etmesi sebebiyle piyasada altın lirayla eşdeğerde işlem görmüş oldu. Cenk giderlerinin devamlı artması üstüne tekrardan kâğıt para çıkarılmasına karar verildi. Meydana getirilen bir anlaşmayla bu paranın karşılığı olarak alman gömü bonoları kullanıldı. Anlaşmaya bakılırsa Almanya, savaşın bitiminden bir yıl sonrasında karşılığını altın parayla ödeyeceği gömü bonosu vermeyi kabul ediyordu. Bu para Düyunu umumi- ye'ye yatırılarak karşılığında 6 milyon lira tutarında "ikinci düzen evrakı nakdiye†çıkarıldı. Sadece, halkın bu paraya gösterdiği güvensizlik yüzünden altın parayla kâğıt lira içinde kıymet farkı belirmeye, ödemelerde kâğıt para kullanılmaya, altın para giderek azalmaya ve piyasadan çekilmeye başladı. Onu gümüş mecidiyeler izledi. Ayrıca halk kâğıt paralarını metal paralarla bozdurmak istemediğinden bozuk para sıkıntısı baş gösterdi. Buna çözüm olarak çıkartılan bir yasayla 1 ve 5 liralık kâğıt paralar ortadan ikiye bölünerek her biri yarım ve ikibuçuk lira değerle dolaşıma sürüldü, sadece bu da yetmeyince, 1916'da, Düyunu umumiye yönetimiyle anlaşarak çeyrek liralık kâğıt paralar çıkartıldı. Hemen sonra bunlar da ikiye bölünerek piyasaya sürüldü. Fakat bu tedbir de bozuk para sorununa bir çözüm getiremedi, iyice karmaşık bir duruma giren osmanlı para sistemini düzeltebilmek için daha köklü önlemler alınması gerekiyordu. Bu yüzden 8 nisan 1916'da "Tevhid-i meskûkât kanunu†çıkarılarak 1 liranın 100 kuruşa eşit olduğu kabul edildi. Yasaya bakılırsa, Osmanlı devleti sikkede altını kıymet ölçüsü olarak kabul etti; çeşitli sikkelerin ağırlık ve ayarları belirlendi; metal paralardan yalnız gümüş, altın ve nikel paraların dolaşımı özgür bırakıldı ve ülkenin çeşitli yörelerindeki değişik para rayiçleri kaldırıldı. Yasa çıkınca gene Almanya'dan alınan gömü bonosu karşılığında 11 700 400 liralık “üçüncü düzen evrak-ı nakdiye†çıkarıldı. Bunun 1,5 milyon lirası 5 ve 20 kuruşluk olarak basılmıştı. Halk metal paraları toplayıp ödemelerini kâğıt parayla yapmış olduğu için bu paralar da bozuk para sıkıntısını gidermeye yetmeyince, piyasaya 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt paralar ve para işlevi gören 5 ve 10 kuruşluk posta pullan çıkarıldı. Bundan sonrasında metal paralar tümüyle piyasadan çekildi ve mecburi olarak kâğıt para sistemine geçildi.
1915-1918 yılları aralığında yedi tertipte toplam kıymeti 192 414 914 lira olan kâğıt para basılmış, bunun 161 018 633 lirası piyasaya sürülmüştü. Hemen sonra 2 090 100 lira piyasadan çekilerek altınla değiştirildi. Böylece, sürümde 158 728 533 lira kaldı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda sürümde bulunan kâğıt para miktarı bu kadardı. Cumhuriyet hükümetine devredilen bu paralar tümüyle karşılıksızdı ve altına oranla kıymeti devamlı düşüyordu. Bunun yanında, piyasadaki bozuk para kıtlığı ve kâğıt paraların aşırı yıpranmış olması da derhal tedbir alınmasını gerektiriyordu. 1924 ve 1925 yıllarında çıkartılan iki yasayla 25 kuruşa kadar çeşitli değerde kâğıt paralarla para yerine kullanılan pulların metal paralarla değiştirilmesi ve 5 milyon liralık yüz paralık ve 5,10, 25 kuruşluk basılması kararlaştırıldı ve böylece dolaşımda büyük zorluklara yol açan ufak değerdeki kâğıt paralar ortadan kaldırıldı. Geriye kalan 153 748 563 liralık evrak-ı nakdiye ise yeni çıkartılan kâğıt paralarla değiştirildi. 1929'da çıkartılan bir yasayla dolaşımdaki kâğıt para miktarı 5 milyon lira artırılarak tekrardan 158 748 563 liraya yükseltildi. 1930'da, 1715 sayılı yasayla Türkiye Cumhuriyet merkez bankası kurularak dolaşımdaki kâğıt paralar bu bankaya devredildi. Banka bu tarz şeyleri kendi banknotlarıyla değiştirdi ve kendi yasasında belirtilen koşullar altında para çıkarmaya başladı.
*Nümism. Çok erken dönemde süregelen değiştokuşları gerçekleştirebilmek için bir kıymet ölçüsü gerekti. Erken çağlarda, metaller, işlenmiş parçalar (kazan, sacayak, şiş, bel) ya da külçeler şeklinde bu işte kullanıldı. Dar anlamda, para devamlı aynı ağırlıkta olan ve piyasaya devam eden yetkili merciin güvencesini taşıyan metal külçedir. Aynı ağırlıkta parçalar biçiminde metal birimlerin üretilmesi düşüncesi, İ.Ö. VII.-VI. yy.'larda Çin'de, Hindistan'da ve Minik Asya'da ortaya çıktı. Para, bu üç bölgeden dünyaya yayılarak evrensel bir kullanıma kavuştu.
Çin paraları bakır ya da dökme bronzdandı; yuvarlak biçimli olan bu parçaların ortalarında kare bir delik, onun çevresinde de bir yazı bulunurdu. Alt ve üst katları olmayan tek bir birim olarak piyasaya sürülen bu paraların istikran sürekliliklerini de sağlamış oldu: bir XII. yy. parası XIX. yy.'da hâlâ kullanılabiliyordu. Bununla beraber, daha eski bir değiştokuş aracı olan deniz kabuğu (cauris) kullanımı, XIV. yy.'a kadar metal para kullanımıyla beraber sürdü; bazen mal değişimine de dönüldü.
Hindistan'da altın, gümüş ve bakır paralar basıldı. Bunlar çoğu zaman kare ya da dörtgen biçimindeydi.
Batı'da para kullanımı konusundaysa, arkeolojik alandaki buluntular, paranın Lydia'da ortaya çıkmış bulunduğunu öne devam eden geleneği (Herodotos) doğruladı, ilk paralar elektrumdandı (altınla gümüşün naturel alaşımı). Kral Karun'un Lydia'da kurduğu çift metal altın/gümüş sistemi, ardılları Ahemeniler tarafınca sürdürüldü. Dara'nın altın dareikos'ları ve gümüş sikfos'lan İskender'in istilalarına kadar kullanıldı. Minik Asya'daki bazı yunan siteleri de elektrum ve gümüşten para bastılar. Yunanistan'da ilk gümüş paranın İ.Ö. VI. yy.'da Aighina'da ortaya çıkmış olduğu sanılır. Büyük bir olasılıkla, Atina, Korinthos, Makedonya, Trakya, Cenup İtalya (Sybaris, Crotona, Metaponto) ve Sicilya'da da (Naksos, Agrigento, Siracusa) aynı dönemde gümüş para kullanılıyordu, ilk para basan siteler örneksiz bir ağırlık ölçüsü biriminden yararlandılar; sitelerin kolonilerinde de yayılan bu ölçü biriminin kullanıldığı coğrafi alanlar, siyasal ve ticari ilişkilerce belirlendi. Mesela Aighina staterler'i, Peloponi- sos, Boiotia ve Ege adalarında da kullanıldı; trakya-makedonya ölçüsünün Fenike'de karşılığı vardı; akha ölçüsü denen birim Cenup İtalya'da ağır basıyordu. İ.Ö. V. yy.'da Ege'ye egemen olan Atina, ağırlığı attike ölçüsüne bakılırsa saptanmış kendi tetradrakhmon ve drahmi'sini yaydı. Başlangıçtan itibaren attike ölçüsünü benimseyen Siracusa, para basımının ilk yıllarında Kartaca'yı etkiledi. Ağırlıkların ve birimlerin çeşitliliğinin yanı sıra siteler paralarında çeşitli tiplerden yararlanıyorlardı. Her site parasını kendi amblemiyle süslüyor, böylece parayı hangi kentin basmış olduğu anlaşılıyordu; ek olarak, bu amblemler bir çok kez paraya adını da verirdi (Korinthos'un tayları, Atina'nın baykuşları, Aighina'nın kaplumbağaları). Ortalama 500 kral ya da hükümdarın ve 1 400'e yakın yunan kentinin para basmış olduğu bilinir. Makedonya kralı İskender, Athena ile Zafer'in yer almış olduğu staterler, Herakles ve Zeus'un yer almış olduğu gümüş tetradrakhmonlarla attike ölçüsünü tüm imparatorluğa yaydı. İskender'in ölümünden azca sonrasında, ardıllarının portreleri paraların üstünde yer aldı. Böylece, para üstünde portre sanatı Hellenistik dönemde başladı ve gelişti.
Galya'da bağımsızlık döneminde (İ.Ö. III,-I. yy.) basılan paralar kökenlerini direkt yunan paralarından alır. Loire'ın kuzeyinde çoğu zaman Makedonya kralı Philippos ll'nin altın staterlerinden türemiş olan paralara rastlanır; güneydeyse tersine Emporion, Rhoda (ispanya), Massalia benzer biçimde bazı yunan kolonilerinin gümüş sikkelerinden esinlenmiş paralar yaygındı. Bazı Galya halkları, dökme yöntemiyle yapılmış ufak paralar da kullanıyorlardı.
İ.Ö. IV. yy.'ın sonuna doğru İtalya'da bazı halklar, minimum bir Roma livresi (yaklş. 329 g) ağırlığında ve dikdörtgen prizma biçiminde bronz külçeler (aes) döktüler. Arkasından İ.Ö. III. yy.'da dökme, ağır bir para olan as" ve bunun basılmış alt birimleri ortaya çıktı. Cenup İtalya'da kullanılan yunan paralarından esinlenen ilk gümüş paralar didrahmi'lerdir; sonrasında büyük bir olasılıkla İ.Ö. 211'den itibaren, denari- us'iar kullanılmaya başladı. Altın para çok nadir olarak çabuk gereksinim durumunda basılırdı. Paraların üstündeki figürler çok çeşitliydi (ataların, kahramanların, tanrıların portreleri; çeşitli simgeler). Paraların, hayatta olan siyasal önderlerin portreleriyle süsleme uygulamasını ölümünden kısa bir süre ilkin Sezar başlattı; bu tür portreler sonrasında imparatorluk ikonografisinde en sık rastlanan tema durumuna geldi.
imparatorlukla beraber Augustus altın-gümüş (aureus ve denarius) çift metal sistemini başlattı. Minik para birimleri bronzdan, sonrasında orichalcumdan (sestertius, dupondius) ve bakırdan (as) basılırdı, imparatorluğa yayılmış atölyelerde basılan paralar bolca miktardaydı ve üzerlerindeki figürlerle imparatorluğun propagandasına hizmet ederlerdi: yargı devam eden imparatorların portreleri, hükümdarların yaptıkları işleri özetleyen alegorik mevzular. Gümüş para enflasyonu İ.S. III. yy.'ın sonunda para sisteminin çökmesine yol açtı. Constantinus'un gerçekleştirdiği reformlar, altın solidus (311), bronz nummus (318), gümüş miliarensis (324) ve bunların alt birimleriyle roma paracılığını tekrardan düzenledi. Bu sistem Batı Roma imparatorluğu'nun, V. yy.'ın sonunda çöküşüne değin ayakta kaldı.
Germen istilalarından sonrasında imparatorluk paralarından geriye yalnızca altın solidus ve alt birimleri semissis (yarım) ve tre- missis (üçte bir) ile en ufak bronz para olan nummus kaldı. Bu zamanda iki değişik para basımı birbirinden farklılaşmaya başladı: biri, Bizans imparatorluğu'nun çekirdeği olan yunanca konuşulan doğu eyaletlerinde, diğeri latince konuşulan batı eyaletlerinde. Doğu Roma imparatorluğu Constantinus'un kurduğu para sistemini tümüyle dışlamadı. VI. yy.'ın başlangıcında altın solidus ve bronz follis'in kullanımı yerleşti; bir süre sonrasında bunlara gümüş nomisma da eklendi. Hıristiyan simgelerinin (haç, İsa, azizler) kullanılmaya başlanmasıyla para ikonografisinde bir yenilenme görüldü.
Müslüman paraları VII. yy.'da Bizans vesilesiyle antik sistemi örnek aldı. Dinar altın solidustan, fels bronz follisten, dirhem de gümüş drahmiden geliyordu, ilk zamanlar müslüman paralarının üstünde yer edinen figürler bizans paralarındakilerin aynıydı; bunlara paranın basılmış olduğu atölyeyi gösteren birkaç arap harfi eklenmişti. 696'da emevi halifesi Abdülmelik'in gerçekleştirdiği reformdan sonrasında müslüman para sistemi kendi özelliklerine kavuşmaya başladı. Bu paraların çevresinde dairesel bir yazı bulunur ve her iki yüzde zemin üstünde dört satırlık dinsel bir metin yer alırdı.
Batı'da, roma paralarının kullanımı VII. yy.'ın ortasına değin sürdü. Bununla beraber, VII. yy.'da yalnızca altın tremissis tedavüldeydi. Merkezi iktidarın zayıflaması para basma hakkının yayılmasına niçin oldu: piskoposlar, mülk sahipleri, mahalli birimler kendi paralarını bastılar. Merovenj döneminde Galya'da para basan 1 500 merkez vardı.
VIII. yy.'da Charlemagne, gerçekleştirdiği reformla, para basma hakkını denetim altına alarak paraya tekrardan kamusal bir kalite kazandırmaya çalıştı. Ek olarak, altın kullanımının yerine gümüş kullanımını getirdi: denarius 1/12 sou (solidus) ve 1/240 livre değerindeydi. Karolenj sürecinin sonundan başlayarak feodal paralar, şu demek oluyor ki para basma hakkını Fransa kralıyla paylaşan büyük tımar sahiplerinin adına basılmış paralar ortaya çıktı. Dena- rius'un giderek kıymetini yitirmesi tüm Avrupa'da görülen bir vakaydı. Mesela, Almanya'da para o denli inceldi ki bir yüze basılan portreler diğer yüze de çıkıyordu (bractea türü tekyüzlü paralar), işlemleri kolaylaştırmak için 12P2'de Venedik'te, gümüş denarius'un üst katı olan duka piyasaya sürüldü; duka, Fransa'da gros adını aldı. XIII. yy.'a kadar altın, biriktirilen ve nadir bulunan bir maden olarak kaldı; Avrupa'ya, Bizans ve müslümanlar ile meydana getirilen tecim yöntemiyle geliyordu. Durum XIII. yy.'da değişti. 1231'de Cenup İtalya'da (augustale), arkasından 1252'de Floransa' da (florin), 1263'te Fransa'da (ekü), 1344'te de İngiltere'de (noble) yeni bir altın para sistemi ortaya çıktı.
XV. ve XVI. yy.'larda, büyük değişimler görüldü. Doğu'da ve Batı'da devam eden altın kıtlığı, daha ağır gümüş paraların kullanılmasına yol açtı. Bu yeni paralar rönesans anlayışının izlerini taşır: paraların üstüne portrelerin basılması bireye verilen yeni kıymeti ortaya koyar. (Bu anlayış, madalya oyma sanatında doruğuna ulaşmıştır.) Bu tür paralar Batı'da ilkin XV. yy.'da Şimal İtalya'da (testone), arkasından XVI. yy.'da Saksonya ve Bohemya'da (taler), İngiltere'de (kuron) ortaya çıktı. ABD kıtasının maden açısından zenginliği, İspanyolların ağır paraları basmasını kolaylaştırdı. Yeni Dünya ve Avrupa'da kullanılan ve internasyonal ticarete egemen olan real, Mexico ve Potosfdeki atölyelerde basılıyordu. Hem de, değerinden çok kaybeden billonanın, ufak alt birimlerinin yerini, XIV. yy.'dan başlayarak İtalya'da, XVI. yy.'dan başlayarak da Fransa ve Hollanda'da kullanılan bakır paralar aldı.
Teknik bilginin gelişme göstermesi daha süratli ve daha güvenilir para basma olanakları yarattı. Antikçağ'dan beri metal paralar çekiçle dövülüyordu. XVI. yy.'da Almanya'da keşfedilen sikke presi Fransa' ya da girdi, sadece para basıcıların tepkisine hedef oldu. N. Briot ve J. Varin'in ısrarla yaptıkları denemeler sonucu bu yeni teknik Fransa'ya sadece XVII. yy.'da yerleşti (1643). Kâğıt para XVII. yy.'ın sonunda İngiltere'de ortaya çıktı: ilk banknotları 1694'te İngiltere Merkez bankası bastı. Aynı dönemde fransız hükümeti de kâğıt para kullanımını benimsedi.
Kaynak: Büyük Larousse
*Parac. Para yapımı, aşağıdaki işlemleri ihtiva eder:
1. döküm. Hammaddeler, orta frekanslı in- düksiyonlu elektrik fırınlarında eritilir, yarı devamlı çalışan bir külçe döküm makinesinde uzun (ortalama 5 m) külçeler ya da levhalar halinde dökülür;
2. haddeleme. Kesme işlemiyle elde edilecek sikkelerin istenen ağırlıkta olması için, sikkeler birbirini izleyen hadde silindirleri arasından geçirilerek lüzumlu kalınlığa getirilir. Haddeleme işlemleri ilkin sıcakta, oksitlenmiş üst tabakanın frezelen- PARA YAPIMININ AŞAMALARI meşinden sonrasında da soğukta yapılır. Haddeleme işlemlerine süre süre ara verilerek sc$uk haddede işlenirken meydana gelen biçim bozukluklarının giderilmesi için maden tekrardan ısıtılır;
3. kesme. Şerit ya da levhalar, zımba ve matrislerden oluşan birçok aletle donatılmış preslerde kesilir. Kesme artıklarını oluşturan delikli şeritler, tekrardan döküme gönderilir;
4. kordon çekme. Biri doğrusal ve alternatif hareket icra eden, birbirine paralel iki ekip ya da döner bir tamburla durağan(durgun) bir yatak arasından pullan geçirmeye dayanan bu işlemin amacı, baskı esnasında arsata- nın meydana gelmesi için madeni kenarlardan sıkıştırmaktır;
5. ikinci pişirme, parlatma. Pullar son bir pişirmeden geçirildikten sonrasında, pişirmeler esnasında meydana gelmiş oksitleri gidererek madenin yüzeyine parlak bir görünüm kazandıran hususi bir işlem uygulanır;
6. baskı ya da darp. Kusurlu olanları ayırmak için son bir elemeden geçirilen pullar, baskı işleminden sonrasında işi bitmiş olarak çıkar.
Duruma bakılırsa, yapım evrelerinde çeşitli tamamlayıcı işlemler yer alır:
*altın ya da gümüş paraların ağırlığına tanınan hoşgörü çok azca olduğundan, sikkelerin kalınlığı ayarlanırken bu hoşgörü sınırlarına kati olarak uymak zor olsa gerek; baskıdan ilkin, pullar otomatik terazilerde tartılır ve ağırlıkları düşük vezinle yüksek vezin içinde olanlar iyi, ağırlıkları tanınan hoşgörü sınırları haricinde kalanlarsa ağır ve hafifçe olarak ayrılırlar.
*altın ve gümüş paraların ayar kontrolü, ilkin levhalar üstünde, sonrasında basılmış paralar arasından alınan numuneler üstünde yapılır.
Baskı ekibi, iki vurmakalıpla bir bilezikten oluşur. Su verilmiş çelikten meydana getirilen vurmakalıpların üstünde, paranın yüzüne ve arkasına basılacak kabartıların oyuk şekilleri bulunur; bilezikse, gene su verilmiş çelikten yapılmış halka şeklinde bir parçadır; basılacak paranın çapına bakılırsa ayarlanmış ve kenarı gene basılacak para kenarının düz ya da yivli istenmesine bakılırsa, düz ya da yivli yapılmıştır. Vurmakalıp- lar, bileziğin içine sıkıca geçecek şekilde hazırlanmıştır; böylece, bileziğin içine iki kalıp arasına yerleştirilen pul, katı halde tam anlamıyla bir kalıplamadan geçer ve kenarlarıyla beraber son biçimini alır. Kenarlarında kabartma yazılar bulunacak paralar için, bilezik üç parça halinde yapılır ve bir dış halkayla birleştirilen bu parçalar, paranın kalıptan çıkarılması esnasında birbirinden ayrılır. Buna kırık bilezik yöntemi denir Zamanımızda, bilezikli baskının uygulanmaya başlamasıyla para kenarlarının muntazam olması sağlanmış ve yasadışı "paraların kenarlarını tırtıklama†mesleği ortadan kaldırılmıştır.
Madalyaların basımı da aynı genel yöntemlerle bilezikli ya da bileziksiz olarak yapılır; bileziksiz baskıda kenarlar baskıdan sonrasında tornada biçimlendirilir. Madalya basımı çoğu zaman birkaç kez presten geçirmeyi gerektirir. Her preslemeden sonrasında maden tekrardan ısıtılır ve gerekirse temizlenir. ilke olarak, madalyalara suni cila verilir. Plaketlerse, devamlı bileziksiz basılır ve kenarlan eğeyle düzeltilip şekillendirilir.
*Aletlerin yapımı. Çağdaş baskı (darp şekillerinde, para ve madalyalar için vurmakalıplar, erkekkalıplar kullanılarak hazırlanmış olur. Bu erkekkalıplarsa ya direkt doğruya çelik üstüne oyularak ya da daha genel bir uygulamayla, dökme demir, nikelli bakır ya da sert reçineden yapılmış büyük çapta modellere bakılırsa, makinede oyularak (indirgeme tornası) elde edilir. Bu modeller, bir sanatkâr tarafınca meydana gelen örneksiz bir yapıttan çıkarılır. Bir vurmakalıp “basmak†için, su verilmiş çelikten yapılmış olan ve elde edilmek istenen sikke ya da madalyanın kabartılarını taşıyan erkekkalıp, preste, usulünce hazırlanmış kızgın bir çelik parçası içine daldırılarak bu çelik parçasının erkekkalıbın şeklini oyuk olarak alması sağlanır. Hemen sonra, bu çelik parçası, suverme ve me- nevişleme işlemlerinden geçirilir. Uygulamada, para basımında, ilk erkekkalıp (anatip), bir güvenlik tedbiri olarak, matris yapımında kullanılır. Bu matrislerden, daldırma işlemine benzer işlemlerle başka erkekkalıplar, bunlardan da başka matrisler vb. elde edilir. Û"le ki, sikke preslerine takılan vurmakalıı arı aslında anatip erkekkalıpların üçüncı beşinci kuşaktan ürünlerinden oluşur.
Başlangıçta, para ve madalyaların vurmakalıpları, çelik üstüne direkt doğruya oyulmaktaydı. Buysa, bilhassa para basımında, basılan paralar içinde farklılıklara yol açabiliyordu. Hemen sonra, erkekkalıplar kullanılmaya başlandı. Biçim ve yazılar ilkin direkt doğruya bu erkekkalıplar üzerine kazınıyordu; fakat, kimi zaman bu işin kısmen (mesela yazılar) vurmaka- lıpları üzerine yapıldığı da oluyordu. XIX. yy.'ın ikinci yarısında mekanik indirgeme şekilleri ortaya çıktı ve bu sayede, aynı tipten paralar içinde, yapım dönemlerinin süresi ne olursa olsun, tam bir özdeşlik sağlandı.
*üluslarar. i'kt." Avrupa para sistemi. Temmuz 1978'de Bremen'de ve aralık 1978'de Brüksel'de meydana getirilen Avrupa konseyi toplantılarında kati olarak kabul edilen bu sistem, 13 mart 1979 tarihinden başlayarak yürürlüğe girdi. Avrupa para sistemi, “para yılanr'nın yerine kurulmuştur. Bir Avrupa para birimi, şu demek oluyor ki Ekü (ECU [European Currency Unit]) bu sistemin temel öğesini oluşturur: söz mevzusu para biriminin kıymeti, çeşitli topluluk paralarının ağırlıklı olarak saptanan durağan(durgun) tutarları toplamına eşittir. Ekü'nün bileşiminin belli aralıklarla gözden geçirilmesi öngörülmüştür. Her para bir "temel kur" vesilesiyle Ekü'ye bağlanır (bu "temel kur" ilerde Avrupa Para fonu tarafınca bildirilecektir). Temel kurlar, durağan(durgun) kambiyo oranları sisteminde Internasyonal para fonu'na bildirilen paritelere benzetilebilir. iki para içinde en yüksek dalgalanma farkı % 2,25 olarak saptanmıştır. (Sadece ispanya ve Portekiz için dalgalanma % 6'ya kadar varabilir.) Farklar gelişme tehlikesi gösterdiğinde, temel kurlar değiştirilebilir. Bu da, sözkonusu para için bir tür değer düşürme ya da reevalüasyon anlama gelir. En yüksek farkın % 75'i olarak saptanan bir “sapma eşiğiâ€, ülkeleri, kur değişikliği son sınırına varmadan müdahale etmek gerektiği mevzusunda uyarır. Bu sistem, çok ya da azca sapan bir paranın durumunu, “para ytla- nıâ€na oranla daha kolayca saptama olanağını sağlamaktadır.
7 şubat 1992 tarihinde imzalanan Ma- astricht anlaşmasıyla, Avrupa para sisteminin (APS) tek paraya dönüştürülmesi öngörüldü. Yirmi yılı bulacak olan bu dönüşümün ilk on yılı (1979-1989) yukarıda anlatıldığı şekilde geçti. Maastrich anlaşmasının dayandığı Delors planı son on yıl için üç aşamalı bir geçiş süreci öngörmektedir. 1 temmuz 1990'da süregelen birinci aşamada mali serbesti, şu demek oluyor ki değişiklik kontrolünün kaldırılması sağlanacaktır. İkinci aşama 1 ocak 1994'te başlamış olacak, bir Avrupa para enstitüsü (APE) kurulacak ve bu enstitü Avrupa Merkez bankasfnın (AMB) çekirdeğini oluşturacaktır. üçüncü aşamaya en erken ocak 1997'de, en geç ocak 1999'da girilecektir. Bu aşamada APE Avrupa Merkez bankası'na dönüşecek, başlangıçta AMB ulusal meclis bankalarıyla beraber var olacak (rolleri giderek kısıtlanmak koşuluyla), geçiş sürecinde ulusal paralar da var olacak, fakat durağan(durgun) bir değişiklik oranı uygulanacaktır. Daha sonrasında ulusal paraların yerini Ekü alacaktır (ne var ki Ingiltere daha bu tek para anlaşmasını onaylamamıştır).
*Internasyonal para sistemi. İlk para sistemi XIX. yüzyılda kurulmuştur. Bu sistem. o tarihte internasyonal geçerliğe haiz tek para olan altına dayanıyordu: altın standardı' sistemi. Aslında bu, Büyük Britanya tarafınca merkezileştirilen ve denetlenen bir sterling standardı sistemiydi ve Birinci Dünya savaşı'ndan sonrasında ortadan kalktı. 1922'de iki sistemi içeren yeni bir para düzeni kabul edildi: altın külçe sistemi ve altın kambiyo sistemi. ABD ile Büyük Britanya'nın egemenliğindeki bu seviye, sistemin işleyişini bozan para bloklarının (altın, sterling, dolar) kurulmasını engelleyemedi.
ikinci Dünya savaşı'nın bitiminde, tekrardan altın standardı sistemine ve paraların konvertibilitesine dönmenin olanaksız olduğu görüldü. Yalnızca ABD, ödemeler bilançosunun alacaklı durumda olması yardımıyla, parasını çevrilebilir ve geçirme edilebilir duruma getirebilirdi; merkez bankalarında pek azca oranda altın mevcudu bulunan Avrupa ülkelerinin bu şekilde bir uygulamayı öngörmeleri olanaksızdı. Bu durumda, kalkınmaları bakımından ABD' ye bağımlı olan belli başlı Avrupa ülkeleri, doları altınla eşdeğerde bir ödeme aracı olarak kabul etmek zorunda kaldılar. Bretton Woods konferansıyla (temmuz 1944) yürürlüğe giren bu sistem, bir çeyrek yüzyıl süresince, uygulamada doyurucu bir şekilde işledikten sonrasında, 1970'li yılların başlangıcında büyük bir hızla bozuldu.
1971'den sonrasında, doların bunalımı şiddetlenerek internasyonal para sisteminin iyi işlemediğini göstermeye başladı. Bu bozukluk, bir taraftan iç (enflasyon, bütçe açığı), bir taraftan da dış (rekabet gücünün kaybolması, Vietnam savaşı) güçlüklerden ileri gelmekteydi. 15 ağustos 1971'de, Başkan R. Nixon, doların, altına ve başka biriki araçlarına konvertibilite- sini durdurdu ve ABD'nin dışalımı üstüne % 10 oranında ek vergi koydu. AET üyesi allı ülke, Amerikalılar'a karşı ortak bir tutum belirleyemediler. 23 ağustosta, florin ve belçika frangı beraber, alman markı ise tek başına dalgalanmaya bırakıldı, İtalyan liretiyle İngiliz lirasının dalgalanma marjları genişletildi; Paris ise, ikili bir kambiyo piyasası kurdu. Doların yakın bir gelecekte devalüe edilmesi olasılığı hayata merhaba dedi. 13 eylülde, Altılar, internasyonal para sisteminde bir düzeltim planı önerdiler: dolar da içinde olmak suretiyle paralarda yeni bir düzenlemeye gidilecek, kambiyo oranlarının dalgalanma marjları genişletilecek, durağan(durgun) paritelere dönülecek ve ulusal paraların yerine, biriki aracı olarak, yavaş yavaş hususi çekiş haklan konulacaktı.
18 aralık 1971 tarihindeki VVashington anlaşması, bunalımın birinci evresinin atlatılmasında bir aşama oluşturdu: doların, altına oranla kıymeti % 7,9'a düşürüldü ve altının resmi fiyatı ons başına 35 dolardan 38 dolara yükseltildi.
26-27 mart 1973'te, yirmiler grubuna (1972 eylülünde kurulan bu grup, Onlar grubu [Almanya Federal Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, İsveç, Büyük Britanya, ABD, Kanada ve Japonya], şu demek oluyor ki Fransa'nın ön ayak olmasıyla 1962'de kurulan belli başlı on sanayileşmiş ülkeyi içeren grup ile sonradan bunlara katılan diğeri on ülkeden [Arjantin, Avustralya, Brezilya, Etyopya, Hindistan, Endonezya, Irak, Fas, Meksika, Zaire] oluşur ve İMF'ye para sistemi mevzusunda düzeltim önerileri yapmakla görevlidir) üye ülkelerin maliye bakanları Washington'da toplanarak para sistemi reformunun hangi mevzuları kapsayacağını belirlemeyi başardılar. İstikrarlı fakat ayarlanabilir kambiyo oranları ilkesi aynen korundu; bazı nesnel göstergeler, ilgili ülkelere ödemeler dengesini düzeltmek için tedbir almak zorunda olduklarını, gerektiğinde, gösterecekti; bu göstergelerin tanımlanması işi bir uzmanlar grubuna verildi; hususi çekiş hakları, yeni sistemin başlıca biriki aracı durumuna getirildi; nihayet, Amerikan merkez bankası'ndan başka merkez bankalarında birikmiş dolar üstünden alacakların konsolidasyonu olanaklarının incelenmesi kabul edildi.
Ocak 1976 0a. Jamaika anlaşmaları, internasyonal parasal ilişkileri, temelden değiştirerek istikrara kavuşturmaya çalıştı. Jamaika anlaşması' imzalayanlar, altının para olmaktan çıkarılmasını amaçlıyorlardı Bundan bu şekilde, paraların belli bir miktar altın olarak tanımlanması yasaklanıyordu. Yeni sistem, biriki aracı ve hesap parası niteliğindeki hususi çekiş haklarına dayanıyordu. Hususi çekiş hakkının belli bir miktar altınla tanımlanmasından vazgeçilerek, bunun yerine bir para "sepeti"ne bakılırsa değerlendirilmesi kabul edildi. Bununla beraber, merkez bankaları, “başıboşâ€ dalgalanmalar; durdurmak için müdahale yetkisine sahiptirler Internasyonal parasal ilişkiler, günümüzde, onlara göreli bir istikrar veren doların egemenliği altındadır. Aslında, temel sorunlara hiçbir gerçek çözüm getirilmemiştir.
Kaynak: Büyük Larousse
Kara Para Nedir?
Elektronik Para (E-Para) Nedir?
Para Arzı Nedir?
YORUMLAR