ULANTI a. Ulanan şey; ek, ilave. *Ed. Bir dizede tamamlanmayan parçalanmış cümlenin öteki dizelerde sürdürülmesi. (Eşanl. ANJAMBMAN...
ULANTI a. Ulanan şey; ek, ilave.
*Ed. Bir dizede tamamlanmayan parçalanmış cümlenin öteki dizelerde sürdürülmesi. (Eşanl. ANJAMBMAN.) (Bk. ansikl. böl.]
*ANSİKL. Şiirin anlatımına hareket katmak için türk edebiyatında en çok Edebiyatı cedide ve Fecri âti şairleri ulantıdan yararlandılar. Bu uygulamada örnekleri transız şiiri oldu. Özellikle Tevfik Fikret divan şiirinin bir beyitte tamamlanan durgun cümle yapısını kırarken ulantılara sık sık yer verdi. Örn.: "Ey hayat, / ey ruhi kâinat, / takdis edin: Beşer / takdise müstahaktır: odur Rabbi hayr û şer, Rabbi mümkinat." (Ey yaşam, ey evrenin ruhu, kutsayın: insanlık kutsanmaya hak kazanmıştır; odur iyiliğin ve kötülüğün Tanrısı, olabilecek şeylerin tanrısı.)
*Ed. Bir dizede tamamlanmayan parçalanmış cümlenin öteki dizelerde sürdürülmesi. (Eşanl. ANJAMBMAN.) (Bk. ansikl. böl.]
*ANSİKL. Şiirin anlatımına hareket katmak için türk edebiyatında en çok Edebiyatı cedide ve Fecri âti şairleri ulantıdan yararlandılar. Bu uygulamada örnekleri transız şiiri oldu. Özellikle Tevfik Fikret divan şiirinin bir beyitte tamamlanan durgun cümle yapısını kırarken ulantılara sık sık yer verdi. Örn.: "Ey hayat, / ey ruhi kâinat, / takdis edin: Beşer / takdise müstahaktır: odur Rabbi hayr û şer, Rabbi mümkinat." (Ey yaşam, ey evrenin ruhu, kutsayın: insanlık kutsanmaya hak kazanmıştır; odur iyiliğin ve kötülüğün Tanrısı, olabilecek şeylerin tanrısı.)
Kaynak: Büyük Larousse
YORUMLAR