KAMÇILAMAK g. f. 1. Bir kimseyi, bir hayvanı kamçılamak, ona kamçı ile vurmak: Haberi sav ulaştırmak için arabacı atlan asla durmad...
KAMÇILAMAK g. f.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı kamçılamak, ona kamçı ile vurmak: Haberi sav ulaştırmak için arabacı atlan asla durmadan kamçılıyordu.
2. Bir şeyi, bir kimseyi kamçılamak, bir şey söz- konusuysa, ona şiddetli ve devamlı çarpmak, dövmek: Kıyıdaki kayaları kamçılayan dalgalar. Yağmur yûzCımû kamçılıyordu.
3. Bir kimseyi, onun zihnini, duygularını kamçılamak, onu uyarmak, kışkırtmak: Hayal enerjisini kamçılayan macera romanları. Bu uyarı onun çabalama hevesini kamçıladı.
— Denize. Bir rüzgârdan söz ederken, ansızın bora şiddetiyle esmek.
— Bir palangayı ya da bir makarayı, bir kamçıyla herhangi bir halata bağlamak.
— Yağmur, dolu ya da deniz serpintilerinden söz ederken, sert bir şekilde yüze çarpmak.
—Denize. Rüzgârın etkisiyle matafyonları kesilen ya da ıskota yakası kaçırılan bir yelkenden söz ederken, iki yana sert bir şekilde yapraklanmak.
—üstüne yük binmiş bir halatın, bir yomanın kopma sonucu özgür kalan çımalarından söz ederken, çevreye zarar verecek şekilde savrulmak.
♦ kamçılatmak ettirg. f. Bir kimseyi, bir hayvanı kamçılatmak, kamçı ile vurulma işini ona yaptırmak: Arabacıya atları kamçılatıyor, arabanın hızı arttıkça keyifleniyordu.
1. Bir kimseyi, bir hayvanı kamçılamak, ona kamçı ile vurmak: Haberi sav ulaştırmak için arabacı atlan asla durmadan kamçılıyordu.
2. Bir şeyi, bir kimseyi kamçılamak, bir şey söz- konusuysa, ona şiddetli ve devamlı çarpmak, dövmek: Kıyıdaki kayaları kamçılayan dalgalar. Yağmur yûzCımû kamçılıyordu.
3. Bir kimseyi, onun zihnini, duygularını kamçılamak, onu uyarmak, kışkırtmak: Hayal enerjisini kamçılayan macera romanları. Bu uyarı onun çabalama hevesini kamçıladı.
— Denize. Bir rüzgârdan söz ederken, ansızın bora şiddetiyle esmek.
— Bir palangayı ya da bir makarayı, bir kamçıyla herhangi bir halata bağlamak.
— Yağmur, dolu ya da deniz serpintilerinden söz ederken, sert bir şekilde yüze çarpmak.
♦ kamçılanmak edilg. t. Kamçılamak eylemine mevzu olmak.
—üstüne yük binmiş bir halatın, bir yomanın kopma sonucu özgür kalan çımalarından söz ederken, çevreye zarar verecek şekilde savrulmak.
♦ kamçılatmak ettirg. f. Bir kimseyi, bir hayvanı kamçılatmak, kamçı ile vurulma işini ona yaptırmak: Arabacıya atları kamçılatıyor, arabanın hızı arttıkça keyifleniyordu.
Kaynak: Büyük Larousse
kamçılamak
(-i vaziyet ekiyle kullanılan eylem)
1 . Kamçı ile vurmak.
2 . (yağmur, kar, rüzgâr) Hızla çarpmak:
"İlk ışıkla yanaklarını kamçılayan soğuğa karşın başımı çıkardım, yaklaştığımız Ankara'ya baktım."- H. E. Adıvar.
3 . mecaz Etkinliğini çoğaltmak; hızlandırmak; isteklendirmek, özendirmek, teşvik etmek:
"Solgun ve buruşuk ruhlarımız ona çevrilecek, yaşamımıza o hız verecek, ihtiraslarımızı o kamçılayacak."- O. S. Orhon.
(-i vaziyet ekiyle kullanılan eylem)
1 . Kamçı ile vurmak.
2 . (yağmur, kar, rüzgâr) Hızla çarpmak:
"İlk ışıkla yanaklarını kamçılayan soğuğa karşın başımı çıkardım, yaklaştığımız Ankara'ya baktım."- H. E. Adıvar.
3 . mecaz Etkinliğini çoğaltmak; hızlandırmak; isteklendirmek, özendirmek, teşvik etmek:
"Solgun ve buruşuk ruhlarımız ona çevrilecek, yaşamımıza o hız verecek, ihtiraslarımızı o kamçılayacak."- O. S. Orhon.
kamçılamak ingilizcesi
- to whip, to flog, to lash, to scourge; to stimulate, to lash sb, to whip up
YORUMLAR