SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) Tarihi

1917 ile 1991 yılları içinde yaşamış olan SSCB (Sovyet Toplumcu Cumhuriyetleri Birliği)’nin kuruluşundan yıkılışına kadarki zamanı. Sovyet...

1917 ile 1991 yılları içinde yaşamış olan SSCB (Sovyet Toplumcu Cumhuriyetleri Birliği)’nin kuruluşundan yıkılışına kadarki zamanı.



SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği)



Sovyet Toplumcu Cumhuriyetleri Birliği’nin zamanı 1917 Ekim Devrimi ile başlamakla beraber, devrimin oluşum süreci de tarihinin başlangıcı kadar önemlidir. 1917’ye kadar tarihsel varlığını Rusya Çarlığı olarak sürdüren şimdiki topraklar, yeni yapıda bir devlet olan SSCB’nin topraklarını oluşturdu.



14 Şubat 1918’e kadar Jülyen takvimini kullanan Rusya, bu tarihten sonrasında Avrupa’nın kullanmakta olduğu Gregoryen takvimini kullanmaya başladı. Bu yüzden Sovyet Devrimi’nin Gregoryen takvime nazaran yapıldığı tarih 25 Ekim 1917 iken, Jülyen takvimine nazaran 7 Kasım 1917’dir. Rusya’daki çarlık yönetiminden hoşnut olmayan büyük insan kitleleri bu durumdan çıkış yolları aramaya başladılar. İlk Devrimci güçler, 1876’da Petrograd’da Toprak ve Özgürlük adlı bir dernek kurdular. Plehanov’un önderliğini yapmış olduğu bu devrimci hareket, köylülerin itimatını kazanarak, onları çarlığa karşı bir ayaklanmaya götürmeyi amaçlıyordu. Bu konuyu gerçekleştirmek için de köylüler içinde eğitim ve propaganda emek harcamaları yapıyorlardı. Fakat bu emekler fikredilen gayesi gerçekleştiremeyince teşkilat bölündü. 1881’de Çar II. Aleksandr bir suikastte öldürülünce, yerine geçen oğlu III. Aleksandr (1881-1894), kuvvetli bir polis örgütü kurunca devrimci hareket de bir süre için yatıştı. Rusya’daki ilk işçi örgütü 1875’te Cenup Rusya İşçi Birliği ismi altında kuruldu. Bu örgütü 1878’de Şimal Rusya İşçi Birliği izledi. Plehanov’dan sonrasında Lenin’in devrimci hareketin içine girmesi, devrim sürecinin akışını değiştirdi. Lenin, Petrograd’da İşçi Sınıfının Kuruluşu için Savaşım Birliği ismi altında gizli saklı bir teşkilat kurarak Marksistleri bir araya getirmeye çalıştıysa da 1895 sonunda pek çok arkadaşıyla beraber tutuklandı ve 1897’de Sibirya’ya sürüldü.



1905’te Rus Toplumsal Demokratları, daha ılımlı ve Ortodoks Menşeviklere ve esnek daha köktenci çizgide Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklere ayrıldılar. 1902’de pek çok büyük kentte grevler patlak verdi. İşçilerin yanı sıra pek çok köylü ayaklanması da görüldü. 1900-1904 içinde 670 benzer biçimde büyük sayılabilecek sayıda köylü ayaklanması saptandı.



Ocak 1904’te patlak veren Rus-Japon Savaşı, biriken toplumsal sorunların ortaya çıkması için iyi bir ortam oluşturdu. Bolşevikler devrimi gerçekleştirebilmek için Rusya’nın savaştan yenik çıkmasından yanaydı. Savaşın Rusya’nın yenilgisiyle sürmesi üstüne, bundan yararlanmak isteyen devrimci güçler, Bolşeviklerin direnmelerine rağmen, Papaz Gapon önderliğinde 140 bin kişiden oluşan bir işçi kitlesi, Petersburg’daki Kışlık Saray’a yürüyüşe geçti. Fakat saraya yaklaşan işçilere ateş açıldı, binin üstünde şahıs öldü ve bu devrim girişimi tarihe Kanlı Pazar olarak geçti (9 Ocak 1905). 1905 süresince türlü kentlerde pek çok işbırakımı yapılmış oldu. Haziran 1905’te Potemkin zırhlısındaki askerler ayaklandıysa da kısa sürede bastırıldı. Devrimci hareketin süratli tırmanışı, Çar II. Nikolay’ın (1894-1917) halkın seçtiği bir meclisi (Duma) toplamasına yol açtı. Duma’ya toplamakla devrimcileri mücadeleden vazgeçireceğini umuyordu (6 Ağustos 1905). 6 Ekim 1905’te Moskova’da patlak veren genel işbırakımı, kısa sürede tüm ülkeye yayıldı, tüm iş alanlarını felce uğrattı. Bir süre sonrasında da hükümet kuvvetlerinin karşı koyması üstüne silahlı çatışmaya döndüyse de büyümeden bitmiş oldu. Bu girişimden sonrasında devrimci güçlerde 1907’ye kadar devam eden bir gerileme süreci görülür.



8 Temmuz 1906’da I.Devlet Duması dağıtıldı. Başbakanlığa getirilen Pyotr Stolipin devrimciler üstündeki polis baskısını artırdı. 20 Şubat 1907’de II. Duma toplandıysa da, 3 Haziran 1907’de dağıtıldı. Böylelikle 1910’a kadar sürecek olan Stolipin’in baskıcı yönetimi başlamış oldu. 1911 başlarında Stolipin’in bir suikastte öldürülmesi üstüne devrimciler tekrardan harekete geçtiler ve grevler tekrardan başladı. 1910-1914 içinde 13 binin üstünde köylü ayaklanması oldu. 1914’te İkinci Dünya Savaşı başladı ve Rusya kendini savaşın içinde buldu. Tüm cephelerde yenilgiler sürerken, içte de grevler arka arkaya yapılıyordu. Hoşnutsuzluğun giderek büyümesi üstüne, Rus burjuvazisi çarı değiştirmeye karar verdi. Şubat 1917’de yayılan grevlerde polisin açmış olduğu ateşte ölenler oldu. 26 Şubat’ta politik amaçlı işbırakımı silahlı ayaklanmaya dönüştü. Askerler devrimcilerin yanında yer aldılar. Petrograd’da işçi ve asker temsilcilerinden oluşan bir Sovyet kuruldu. Duma, cephede bulunan Çar II. Nikolay’a bir kurul göndererek tahttan çekilmesini istedi. Bunun üstüne çar, kardeşi Mihail adına tahttan çekildiğini 2 Mart’ta duyurdu. Aynı gün, Prens Lvov başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. 3 Mart’ta da yeni Çar Mihail de tahttan çekildiğini duyurdu. Birinci geçici hükümetin başbakanı Lvov’dan (2 Mart-7 Temmuz 1917) sonrasında başbakanlığa Aleksandr Kerenski (7 Temmuz-25 Ekim 1917) getirildi. Başkomutan Kornilof’un komutasındaki bir askeri birlik Petrograd üstüne yürüdüyse de, Kornilof kente giremeden durduruldu. 110 gün kadar, ülke haricinde kalan Lenin, 7 Ekim’de gizlice Petrograd’a döndü. 21 Ekim’de Petrograd Garnizonu, Devrimci Askeri Komite’nin buyruğuna girdi. Lenin’in önerisi üstüne ayaklanma 24 Ekim’de başlatıldı, aynı günün gecesinde Petrograd’ın tümü devrimcilerin eline geçti. Geçici hükümet, sığındığı Kışlık Saray’da kuşatıldı. 25 Ekim sabahı Kerenski gizlice firar etti, bir süre sonrasında da Avrupa’ya geçti. Aynı günün gecesinde Geçici Hükümet’in tüm üyeleri tutuklandı. Böylelikle Rusya’da toplumcu devrim gerçekleşti ve ülkenin yaşamında yeni bir sayfa açıldı.



Petrograd’ın arkasından, ilkin birden fazla günlük çatışmayla Moskova, bir süre sonra da ülkenin her yanında Sovyet iktidarı kuruldu. 29 Ekim’de Vatanın ve İhtilalin Kurtuluşu Komitesi adlı bir karşı devrimci teşkilat Harp Okulu öğrencilerini kışkırtarak Petrograd içinde silahlı bir ayaklanma düzenlediyse de kısa sürede bastırıldı. 3 Kasım’da da Moskova’da ayaklanan ak muhafızlar sindirildi.



Devrimi izleyen ilk günlerde, Lenin’in başkanlığında kurulan ilk Sovyet Hükümeti güç günler yaşadıysa da, halkın desteğini ile birlikte giderek güçlendi. Kasım sonunda Don ve Ural Bölgesi’nde ki Kazak ayaklanması bastırıldı. Yeni iktidar, toprak ağalarına, hanedana ve kiliseye ait tüm toprak ve malları, köylü komitelerine teslim işine de girişti. Çıkarılan toprak kararnamesiyle toprak mülkiyetine son verildi, köylülerin topraklardan karşılıksız yararlanmaları sağlandı. Rusya’yı oluşturan halkların geleceklerini kendilerinin kararlaştırmaları kabul edildi. Çarlık Rusya’dan arta kalan tüm feodal yapılar ortadan kaldırıldı. Sovyet Hükümeti, Birinci Dünya Savaşı’ndan Rusya’yı çekmek için harpte yer edinen tüm devletlere sulh önerisinde bulundu. 3 Mart 1918’de Almanlarla Brest-Litovsk Antlaşması imzalandı. 4 Mart 1918’de ilk Sovyet Anayasası Moskova’da toplanan Rusya Sovyetleri V. Kongresi’nde kabul edildi. Fakat Sovyet Hükümeti, kısa devam eden sulh sürecinin arkasından bir iç savaşın içine girdi. 1918 başlarında ABD, İngiliz ve Fransız birlikleri Murmansk’a, Japonlar ise Vladivostok’a çıkartma yaptılar. Müttefikler o sırada Rus topraklarında bulunan 40 bin kişilik bir Çekoslovakya ordusundan yararlanma yoluna gittiler. İç savaşın ilk günlerinde Çekoslovak birlikleri, Sibirya ve Urallar’da mühim bölgeleri ele geçirdiler.



Brest-Litovsk Antlaşması’na rağmen Almanlar da Sovyetlere karşı harbe girdiler. Kısa sürede Finlandiya ele geçirildi. Baltık Denizi’nden Kafkaslar’a kadar uzanan bölge Alman tehdidi altına girdi. Ukrayna ve Ak Rusya, Almanlar tarafınca işgal edildi. 30 Ağustos 1918’de Lenin’e bir suikast düzenlendi ve yaralandı. Eylül 1918’de örgütlenmesini tamamlayan Kızılordu karşı saldırıya geçerek Çekoslovak birliklerini püskürttü. Ayrıca Almanya, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca diğeri Bağlaşık devletler Sovyetler’in üstüne gitmek için özgür kaldılar. İngilizler devrimi yok etmek için Kasım 1918’de Amiral Kolçak’ı Sibirya’da “Yüce Naip” duyuru ettiler. 1918 sonu ile 1919 başları karşılıklı savaşlarla sürüp gitti.



1919 baharında Kızıl Ordu hedefinize ulaştı ve düşman güçler Sovyet topraklarından çekildiler. Fakat Amiral Kolçak’ın komutasındaki güçler hemen hemen yenilgiye uğratılamamıştı. 1919 yazı başlarında Kolçak kati bir yenilgiye uğratıldı ve böylelikle bu çekince de ortadan kalkmış oldu. Aralık 1919’da son karşı devrimci güç olan General Denikin komutasındaki birlikler de yenilgiye uğratılarak son karşıt güç ortadan kaldırıldıysa da, Batılı devletler bu kez Polonya’yı Sovyetlere karşı kışkırttılar. 25 Nisan 1920’de Polonya, Kiev’i ele geçirdi. Kızılordu, Temmuz 1920’de iki devlet bir sulh antlaşması imzalayarak harbe son verdiler. Böylelikle 1920 sonlarında Sovyet topraklarında yabancı müdahale ve iç harp bitmiş oldu.



İç savaşın arkasından, açlıkla karşı karşıya kalan işsizleri ve köylüleri Sovyet yönetimine karşı kullanmak isteyen karşı devrimci güçler Mart 1921’de Kornştad Ayaklanması’nı kışkırttılar. Fakat bu ayaklanma Troçki’nin komutasındaki Kızılordu birliklerince 18 Mart 1921’de kanlı bir şekilde bastırıldı. Geniş halk kitlelerinin hoşnutsuzluğu, Sovyet yönetiminin yeni bir ekonomik siyaset belirlemesine yol açtı. Özetlemek gerekirse NEP adıyla malum bu yeni ekonomik siyaset, 8-16 1921 içinde çalışmalarını sürdüren Komünist Partisi’nin 10. Kongresi’nde çizildi. Alınan temel kararlardan birisi, minik üretici durumunda olan köylülerle işçilerin uzlaşmasını sağlamak ve böylelikle gerçek anlamdaki proleterya diktatörlüğünü kurmaktı.



27 Mart-2 Nisan 1922 içinde toplanan Komünist Partisi 11. Kongresi, Lenin’in iştirak ettiği son kurultay oldu. Bu kongrede Stalin genel sekreterliğe seçildi. Böylelikle Stalin parti hiyerarşisi içinde ikinci adam durumuna geldi. 1922 sonbaharında Kızılordu, Uzakdoğu’da bulunan son Japon birliklerini temizledi. 1921 sonbaharında Sovyet Hükümeti, Çarlık Rusyası’nın borçlarını vakit içinde ödemeye hazır bulunduğunu duyurmuştu. Bu sebeple Nisan-Mayıs 1922’de Cenova’da bir toplantı düzenlendiyse de bir sonuca varılamadı. Almanya ile Sovyetler Nisan 1922′ de Rapallo’da diplomatik ilişki oluşturmayı kararlaştırdılar. Ayrıca Sovyetler, bağımsızlık savaşı veren Türkiye, İran ve Afganistan benzer biçimde ülkelerle de anlaşmalar yaparak bu ülkelere maddi ve tinsel yardım sağlamış oldu. Ekim 1922’de proleterya diktatörlüğünü oluşturmak ve güçlendirmek için Sovyet Toplumcu Cumhuriyetleri Birliği adıyla tüm Sovyet Toplumcu Federatif Cumhuriyetlerin bir devlet çatısı altında birleştirilmesine karar verildi. 30 Aralık 1922′ de Moskova’da toplanan 1. Sovyetler Kongresi’nde, yeni devletin kurum esasları belirlendi. Meydana getirilen seçimler sonunda Kalinin bir tür cumhurbaşkanı, Lenin de başbakan oldu. Böylelikle SSCB, çok uluslu bir toplumcu devlet olarak resmen kuruldu. 1922 sonbaharında Lenin’in sağlığı bozulmaya başladı. Nitekim 1923’te parti yönetimi Stalin, Zinovyev ve Kamenev üçlüsünün eline geçti. Troçki ise parti içindeki tek karşıt güç olarak belirdi. 21 Ocak 1924’te Lenin öldü. 23-31 Mayıs 1924 içinde toplanan Komünist Partisi 13. Kongresi’nde “Lenin’in Vasiyeti” ismi verilen mektup okundu. Bu mektupta Lenin, parti genel sekreteri olan Stalin’in yetkilerini gerektiği benzer biçimde kullanmadığını belirtmesine rağmen, Kurultay Stalin’i gene de görevinde bıraktı. Aynı yıl içinde toplanan SSCB 2. Sovyetler Kongresi’nde SSCB’nin ilk anayasası kabul edildi. Lenin’in ölümünden sonrasında iktidarda tek adam durumuna gelen Stalin, NEP’e karşı çıkan Troçki’ye karşı açıkça cephe aldı. Fakat bir süre sonrasında Zinovyev ve Kamenev de Troçki’nin yanında yer alınca, Stalin’e karşı yürütülen karşıcılık güç kazanmıştır. Troçki ve yandaşları devamlı ve evrensel devrimi savunurken, Stalin tek ülkede sosyalizmin kurulabileceğini savunuyordu. Bu çekişme, 1928’de Troçki’nin sürgüne gönderilmesiyle son buldu.



SSCB’nin tüm denetimi Stalin’in eline geçince, minik köy ekonomisinden endüstrileşmeye geçilmeye başlandı. 1934’te Kirov’un bir suikastle öldürülmesi üstüne Stalin, muhalefete karşı sert önlemler aldı. Geniş ölçekli tutuklamaların arkasından, çok şahıs idam edildi. 1939’da SSCB ile Almanya içinde bir saldırmazlık antlaşması yapıldıysa da Almanya, Haziran 1941’de SSCB’ye hücum etti. İki yıl devam eden kanlı bir savaştan sonrasında 1943 kışında Almanlar Stalingrad’da ağır bir yenilgiye uğradılar. İkinci Dünya Savaşı süresince Tahran, Yalta ve Postdam’da Müttefiklerle yapmış olduğu görüşmeler sonunda SSCB’ye kazanç elde eden antlaşmalar yapmış oldu. Savaşın bitiminden ölümüne kadar Stalin ülkede tek güç olarak kaldı. Stalin’in 5 Mart 1953’te ölümünün ardında, ülkede yeni bir dönem başladı. Parti Genel Sekreterliği’ne Georgi Malenkov seçildi. Gizli saklı Polis Örgütü (KGB) Beria’nın, Silahlı Kuvvetler Mareşal Bulganin’in, Dışişleri Molotov’un yönetimindeydi. Ekibin beşinci üyesi olan Nikita Kruşçev, ötekilere oranla daha az tanınan bir politbüro üyesiydi. Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı’na (parlamento başkanlığına) da, Mareşal Kliment Voroşilov seçildi. Kruşçev, ötekileri ayıklayarak yönetimi kendi eline aldı. Beria, “ihanet” suçundan mahkûm oldu ve idam edildi. Komünist Parti ile Kızılordu’nun desteğini alan Kruşçev, Malenkov’ u görevden uzaklaştırarak genel yazman oldu. Bulganin de 1955’te başbakanlığa getirildi. İkinci Dünya Savaşı yıllarının parlak komutanı, Stalin tarafınca pasifize edilmiş Mareşal Georgi Jukov tekrardan ön plana çıktı, Kruşçev’in önde gelen destekçilerinden birisi oldu. 1955 Ekimi’nde, Kruşçev beşli ekipten, dışişlerini elinde tutan Molotov’u da saf dışı etmeyi başardı. Yerine Andrei Gromiko getirildi. Beşli ekipten geriye kalan tek şahıs Bulganin ise, başbakanlığa yükselmiş olmakla beraber, gerçekte Kruşçev’in elinde “yaşlı bir piyon” durumundaydı. 1957’de Molotov, Malenkov başta olmak suretiyle Stalinci ekipten önde gelenler, parti karşıtı etkinlikte bulunmaktan mahkemeye çıkartıldılar. “Partiye karşı komplo oluşturmak” suçlamasıyla yargılanan sanıklar suçlu bulundular. Moğolistan’ın başkenti Ulan Bator’da elçi atanan Molotov ve Kazakistan’ın tenha bir köşesinde bir elektrik santralına müdür olarak gönderilen Malenkov, partiden çıkartıldılar. Kruşçev’in 1957’de rakiplerine de bu son darbeyi indirebilmesi, bir sene ilkin 25 Şubat’ta toplanan 20. Kurultay’den parlak bir başarıyla çıkması sonucunda gerçekleşti.



20. Kurultay’de, Kruşçev, Stalin’e karşı beklenmedik şiddette bir hücum başlattı. Kruşçev’in “gizli saklı” olan bu hitabı, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafınca yayımlanarak tüm dünyaya duyurulunca bomba tesiri yapmış oldu. Kruşçev’in, SSCB’nin izlediği dış politikada yapmış olduğu değişimler ve Stalin’i suçlayan 20. Kurultay harekette mühim gelişmelere yol açtı. SSCB, “sulh içinde bir arada yaşamak” ismini verdiği yeni bir dış politikada çizgisi seyretmek kararını aldığını açıkladı. Kruşçev, Birleşmiş Milletler’in 1958 Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmada, bu görüşü hararetle savundu. SSCB’nin yeni bir dış siyaset izlemeye başlamasının da etkisiyle internasyonal ilişkiler “soğuk harp “tan “serin harp” ortamına doğru kaydı. Macar halkı, 23 Ekim 1956’da ayaklandı. Moskova, Macar Ayaklanması’nın almış olduğu görüntünün Varşova Paktı’nın çökmesiyle sonuçlanacağı yargısına vardı. 4 Kasım’da SSCB tankları Macaristan’a girdiler ve ayaklanma kanlı bir şekilde bastırıldı. Stalin’cilikten arınma politikasının bir sonucu da, o tarihe kadar SSCB resmi ideolojisinin ayrılmaz bir parçası olarak malum “proletarya diktatörlüğü” görüşünün ve yönetime devrim kanalıyla gelme anlayışının yerini SSCB’de proletarya diktatörlüğü değildir, “tüm halkın iktidarı” anlayışı aldı. Kruşçev yabancı komünist partilere de aynı yolu gösteriyor, bununla birlikte devrim yaparak yönetime gelmek stratejisini savunuyordu.



1957-1963 içinde devam eden kıyasıya bir ideolojik münakaşanın arkasından internasyonal komünist hareket kati olarak ikiye bölündü. Bir yanda SSCB ve seyircileri diğeri yanda Çin ve Arnavutluk. SSCB ve ABD arasındaki ilişkiler de, 1962’de patlak veren Küba’daki Sovyet füzeleri ve Berlin bunalımları yüzünden güç günler geçirdi. Devrin ABD

Başkanı John F.Kennedy ile Kruşçev içinde kurulan diyalog, dünyayı bir ara eşiğine kadar geldiği nükleer bir yıkımdan kurtardı. Kruşçev’in yönetimi eline almış olduğu tarihten bu yana iç ve dış politikada gerçekleştirdiği değişimler, büyük ve önemliydi. Fakat başardıklarının yanında mühim başarısızlıkları da vardı. Kruşçev’in bilhassa ziraat politikası açmaza girmişti. Büyük tarımsal çiftlikler oluşturma girişimiyle beraber yürütülen, son aşama iddialı ve tarımı makinelendirme politikası bir türlü rayına oturamamış ve mühim bir kaynak savurganlığına yol açmıştı. Kruşçev’in, ağır sanayi ve tabanca endüstrisini ikinci plana atarak tüketim malları sanayisine önceliği vermesi ve bunların niteliklerinin iyileştirilmesi için uğraş göstermesi, halkın onaylamasına rağmen, parti ve ordu içinde fena karşılanmıştı. Kruşçev’in bilhassa parti içinde ve bürokratlar içinde şimşekleri çeken bir tutumu da teknot-ratlara ve yapınak yöneticilerine ağırlık vermesiydi. Bu durumda partililer ve bürokratlar kendilerinin ikinci plana itildiğini görüyorlar, ayrıcalıklarını yitirmemek için, Kruşçev’e karşı sessiz bir şekilde eyleme geçiyorlardı. Devlet ve parti aygıtında Kruşçev’in ağırlığı azalmaya başladı.



1964 Ekim’inde, bu kez bir dörtlü ekip, şu demek oluyor ki Leonid Brejnev, Mihail Suslov, Aleksandr Şelepin ve Aleksi Kosgin, Merkez Komitesi’nin muhteşem bir toplantısında, istifasını vermeye zorluk çeken Kruşçev’in yerine ülkenin yönetimine el koydular. Stalin’in ölümünden sonraki yönetim çekişmesine benzer bir süreç bu kez de yaşandı. Çekişme, bilhassa Brejnev ile Şelepin içinde geçti. Suslov (ideolojiden görevli) ile Kosigin’in (Başbakan) desteğini elde eden Brejnev, Şelepin’i dönem dışı bırakmayı başardı. 1966’dan başlayarak Brejnev, diğeri üç kişiye oranla da daha ağır basmaya başladı. Sonunda “eşitler içinde birinci” konumundan sıyrılıp tek önder olarak kendini kabul ettirmeyi başardı. Brejnev’in gerçekte Kruşçev’in belirgin bir noktaya getirmiş olduğu dış politikayı pek değiştirmedi. 1957’de Dışişleri Bakanı olan Andrey Gromiko, koltuğunu, Brejnev’in döneminde de korudu. Brejnev’in Batılı ülkelere yönelik olarak izlemeye koyduğu “yumuşama” politikasıyla bir bakıma çelişen bir gelişme, 21 Ağustos 1968’de, SSCB ile Varşova Paktı üyesi diğeri ülkelerden Bulgaristan, Macaristan, Polonya ve Demokratik Almanya’nın askeri birliklerinin, birden fazla aydır Çekoslovakya’da girişilen reformları önlemek suretiyle askeri müdahalede bulunmaları oldu.



Prag 68 Baharının zorla engellenmesinin aslolan tesirleri, internasyonal komünist hareket içinde oldu. Bilhassa, Garp Avrupalı komünist partilerin büyük kısımı Moskova’ya karşı tavır aldı. Moskova, Çekoslovakya’ya müdahalenin, bu ülkeyi “emperyalist kampın kucağına düşmekten” kurtardığını ileri sürdüler. Garp’da “Brejnev doktrini” olarak anılan ve bu vaka esnasında ortaya atılmış olan “sınırı olan hükümranlık ilkesi”ydi. Buna nazaran, bir toplumcu ülkenin bağımsızlığı ve egemenliği içinde yer almış olduğu Toplumcu Uluslar Topluluğu’nun daha önde gelen çıkarlarıyla sınırlıydı. Bu çıkarlara ters düşen bir gelişme olduğunda, topluluk bu gelişmeyi önlemek suretiyle duruma her yoldan müdahale edebilirdi. 1960’lann sonuna doğru “soğuk harp” yerini tekrardan “yumuşama”ya bıraktı. Fakat, Brejnev’in, Kruşçev’den farkı, ABD’ye ekonomik planda yetişip geçmek yerine, askeri güç planında yetişip geçmekti. Brejnev döneminde SSCB askeri planda bu hedefine erişti, nükleer silahlar faaliyetinde ABD’ye denkliği sağlarken konvansiyonel askeri güçlerini de çok geliştirdi. Geleneksel olarak kuvvetli kara kuvvetlerinin yanı sıra, hava kuvvetlerini, deniz kuvvetlerini de çok güçlendirdi. O şekilde ki, SSCB, tüm Rus tarihinde görülmemiş bir deniz gücüne ulaştı. 1982’de, aynı anda tüm okyanus ve büyük denizlerde eşgüdümlü bir deniz-hava manevrası gerçekleştirmiş oldu. Brejnev döneminde ekonomiyle ilgili tüm Sovyet istatistik sayıları, devamlı yüksek oranlarda katlandılar. Ne var ki, ekonominin temel olarak ve ilk olarak ülkenin askeri enerjisini ilerletici, geliştirici yönde değerlendirilmesi, kurulması, bir süre sonrasında bilhassa Brejnev’in yönetiminin son yıllarında, 1980’lerde tüm olumsuzluklarıyla kendini gösterdi. Ekonomik planda ülkeyi büyük bir çıkmaza sokan Brejnev, yönetiminin son yıllarında politik bir çıkmaz yarattı.



1979 sonunda SSCB, Afganistan’a askeri müdahalede bulundu. Gerilemeye yüz tutan yumuşamanın tümüyle sona ermesi ve yeni bir soğuk harp sürecinin açılmasına yol açtı. 10 Kasım 1982’de Brejnev öldüğünde, ardında askeri açıdan kuvvetli, ekonomik açıdan geri bir ülke bıraktı. Genel Sekreterliğe gizli saklı polis örgütü KGB’nin eski Başkanı Yuri Andropov (1914-1984) seçildi. Andropov, yönetimi eline alır almaz en çabuk soruna el attı, bilhassa ekonomik reformları başlattı. Fakat sağlığı elvermedi. Dış siyaset faaliyetinde başlatmış olduğu “sulh saldırısı”nı da, ekonomideki düzeltim girişimlerini de sürdüremedi. Genel Yazman seçildiğinde 68 yaşlarında olan Andropov, bir süre sonrasında böbreklerinden rahatsızlandı. Şubat 1984’te öldü. Bu kez onun yerini, gene 70 yaşın üstünde ve tutucuların lideri olarak tanınan Konstantin Çernenko (1911-1985) aldı. Fakat, onun da sağlığı oldukça bozuktu. Bilhassa dış politikada ipler tümüyle Gromiko’nun eline geçince tekrardan sertlik yanlısı bir tutum içine girdi. İç politikada ve ekonomide reformlar da askıya alındı. 1985 Mart’ın da ölen Çernenko’nun yerini, 11 Mart 1985’te, Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, Politbüro’nun en eski ve 1957’den bu yana Dışişleri Bakanı olmanın da verdiği ağırlıkla Gromiko’nun önermesiyle genel sekreterliğe seçildi. Bu gelişme, derhal SSCB iç ve dış politikasına yansıdı. Gorbaçov, Çernenko döneminde kesintiye uğramış olan yenilikçi politikayı tekrardan rayına oturttu. İç politikada derhal almış olduğu kararlardan birisi SSCB toplumu için disiplinli bir yaraya dönüşmüş alkolizmi azaltmak suretiyle alkol tüketimine sınırlama koymak oldu. Dış politikada ise Andropov’un başlatmış olduğu ama vefat etmesiyle yarıda kalan sulh saldırısını tekrardan başlattı. 19 Kasım 1985’te, ABD ve SSCB liderleri Cenevre’de ilk kez buluştular. Netice pozitif yönde olunca iki önder, 1986’da yeni bir dorukta daha derinlemesine görüşme sonucu aldılar.



1986, Gorbaçov için temel olarak yönetimini sağlamlaştırma, kendi çizgisini yürürlüğe koyacak yeni kadroları işbaşına getirme yılı oldu. Bu doğrultuda en mühim adım 3 Temmuz’da atıldı. Dışişleri Bakanı Gromiko, devlet başkanlığına atanarak onurlandırılırken, Dışişleri Bakanlığı’na Eduard Şevardnadze getirildi. Aynı tarihte, genel sekreterlik için Gorbaçov’un rakiplerinden birisi o tarihte en önde geleni Grigori Romanov, “sıhhat sebepleriyle” politbüro ve Merkez Komitesi üyeliğinden çekilme etmek mecburiyetinde bırakıldı. 11 Ekim 1986 günü süregelen ve İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te gerçekleşen zirve toplantısında Gorbaçov ile Reagan ikinci kez bir araya geldiler. Reykjavik buluşması, Orta Menzilli Nükleer Füzeler (INF) mevzusunda çok mühim ilerlemeler kaydedilmesine rağmen, “Yıldız Savaşları” olarak kamuoyunda anılan Amerikan “Stratejik Müdafa Girişimi” (SDI) mevzusunda uzlaşma sağlanamadığı için başarısızlıkla sonuçlandı. 8 Aralık 1987’de Washington’da bir kez daha bir araya gelen Gorbaçov ve Reagan, nükleer silahlarda ilk kez gerçek mealde indirim elde eden çok mühim bir internasyonal antlaşmayı imzaladılar. Aynı dorukta “bölgesel problemler” olarak anılan politik problemler da ele alındı. Doruğun derhal arkasından Moskova, Afganistan’daki Sovyet askeri varlığının Şubat 1988 sonuna kadar çekileceğini açıkladı ve hakikaten de bu takvime uyuldu.



Gorbaçov, dış politikada SSCB’ye yepyeni bir yüz kazandırırken ve bunda da kısa zamanda büyük başarı elde ederken iç politikada aynı ilerlemeyi göstermekte daha çok zorlandı. İçeride rahat reformlar düzeyini aşan ve ara sıra Sovyet liderin “devrim” olarak nitelediği perestroyka (tekrardan yapılanma) ve glastnost (açıklık) politikalarını yaşama geçirmek, parti ve devlet aygıtındaki tutucular, egemen konumdakiler tarafınca olabildiğince baltalandı. Fakat, Şubat 1987’de toplanan SSCB Komünist Partisi 27. Kongresi, 1988 Haziran’ındaki 19. Ulusal Parti Konferansı ve 1988 Temmuz’undaki Merkez Komitesi toplantısında Gorbaçov’un aldırmayı başardığı bir çok yönetsel karar, kadro değişimleri, düzeltim önlemleri, aynı yıl 1 Ekim’de muhteşem toplanan Merkez Komitesi’nde en üst düzeyde bir kadro yenilenmesine kadar uzandı. Başta Devlet Başkanı Gromiko olmak suretiyle tüm yaşlı yöneticiler emekliliklerini istemek durumunda kalırlarken, Gorbaçov, parti genel sekreterliğinin yanı sıra devlet başkanlığına da seçildi.



1989-1990 Gorbaçov yönetimi açısından son aşama yoğun ve yıpratıcı geçti. İçte, cumhuriyetlerde ivme kazanan milliyetçilik hareketleri (bilhassa Baltık, Kafkas ve Orta Asya Müslüman cumhuriyetlerinde), giderek bağımsızlık istemlerine, etnik çatışmalara, sertlik eylemlerine dönüştü: Dağlık Karabağ sebebiyle Ermeni-Azeri çatışması, Özbekistan’da Mesket Türkleri’ne hücum; Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Letonya, Estonya, Litvanya benzer biçimde birlik cumhuriyetlerinden “sovyet toplumcu” sözcüklerinin çıkarılması ve bağımsızlık verileceğini, ama “Birlik”ten ayrılınmasının söz mevzusu olamayacağını altını çizdi. Mart 1990’da, Anayasa’da meydana getirilen bir değişiklikle, SSCB Komünist Partisi’ nin tekeline son verilerek, siyasal partilerin ve derneklerin kurulmasına izin verildi.



Mayıs 1990’da seçimle oluşturulan ve büyük çoğunluğu Komünist Partisi haricinde seçilen SSCB Halk Temsilcileri Kongresi (2.250 üyeli) başkanlık sistemine ilk adım olarak, M.Gorbaçov’u geniş yetkilerle tekrardan devlet başkanı seçti. Devlet Başkanı’nın bundan sonrasında yapılacak ilk seçimde halk tarafınca seçilmesi kararlaştırıldı. Kimi muhalifler, Gorbaçov’un yetkilerinin genişletilmesinin “diktatörlüğe yol açabileceğini” savunurken; Gorbaçov, reformların sıhhatli şekilde yürütülebilmesi için, SSCB Halk Temsilcileri Kongresi’nden istediği onayı aldı. (Aralık 1990). Gorbaçov’un en şiddetli muhalifi Rusya SSFC Devlet Başkanı Boris Yeltsin (çok fazla liberal), reformların amacına ulaşmadığını yinelerken, Dışişleri Bakanı E. Şevarnadze’nin istifası (Aralık 1990) Gorbaçov’a büyük darbe oldu. Politik sorunların yanı sıra, ekonomik bunalım doruğa ulaştı. Gıda sıkıntısı çekilmesi üstüne, batılı ülkeler, SSCB’ye desteğe başladı (Ocak 1991).



Ekonomik reformlarda yetersiz kalmış olduğu öne sürülen Başbakan N. Rijkov’un yerine A. Pavlov getirilirken (Şubat 1991); özgür piyasa ekonomisine geçişi hedefleyen ekonomist S.Şatalin’in hazırladığı “500 Gün Planı”nın bitiminde (1992 başı) iyi mi bir netice alınacağı beklemesi içine girildi. İçteki yoğun eleştirilere ve yıpratıcı gelişmelere rağmen, Gorbaçov’ un dış politikada yıldızının parlaması sürdü: Şark Avrupa ülkelerinin demokrasiye dönüşlerine (1989, 1990) yardım verme; ABD’nin yeni başkanı G. Bush ile Malta Doruğu (Aralık 1989); iki Almanya’nın birleşmelerinde (Kasım 1990) etkin rol; Çin (1989), ABD (1990) gezileri; dünya barışına katkılarından dolayı, 1990 Nobel Sulh Ödülü. Irak’ın Kuveyt’i işgaline (2 Ağustos 1990) karşı tavır aldı. BM Güvenlik Konseyi’nin ekonomik engelleme ve Kuveyt’in kurtarılması için askeri müdahale kararlarına katıldı. Fakat, Körfez’e asker göndermedi.



Körfez Savaşı’nın arkasından SSCB’de Gorbaçov yönetimine karşı girişilen bir darbe, Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in direnmesi karşısında sonuçsuz kaldı. Bilhassa Yeltsin’in bir tankın üstüne çıkıp darbecilerin aleyhinde, demokrasinin lehinde yapmış olduğu ve yankı bulan hitabı, darbenin sonunu hazırladı (Ağustos). Darbeciler tutuklandı ve türlü cezalara çarptırıldı. Fakat bu vaka, SSCB’nin dağılmakta bulunduğunun sinyallerini vermekte gecikmedi. Cumhuriyetlerin çoğunda meydana getirilen halkoylamalarında bağımsızlık yanlısı sonuçlar alınmaya başlanması üstüne 8 Aralıkta üç Slav devleti olan Rusya, Ak Rusya ve Ukrayna Minsk’te bir araya gelmiş olarak SSCB’nin dağıldığını ve yerine Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)’nun kurulduğunu açıkladılar.

YORUMLAR

Ad

Anlamı Nedir?,22,Biyoloji Konu Anlatımı,25,Cilt Bakımı,82,Coğrafya Ders Anlatımı,978,Genel,46,Güzel Sözler,16075,Music,1,Ne Nedir?,32164,Resimli Sözler,4111,Saç Sağlığı,119,Sağlık Bilgileri,1596,Soru-Cevap,10236,Sports,1,Tarih Konu Anlatımı,5,Teknoloji,36,Türk Dili ve Edebiyatı Konu Anlatımı,2,
ltr
item
Ders Kitapları Konu Anlatımı: SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) Tarihi
SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) Tarihi
http://www.muhteva.com/wp-content/uploads/2017/04/sovyetler-birligi.jpg
Ders Kitapları Konu Anlatımı
https://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/sscb-sovyet-sosyalist-cumhuriyetleri.html
https://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/
http://ders-kitabi.blogspot.com/2017/06/sscb-sovyet-sosyalist-cumhuriyetleri.html
true
5083728687963487478
UTF-8
Tüm Yazılar Yüklendi hiçbir mesaj bulunamadı HEPSİNİ GÖR Devamı Cevap Cevabı iptal Silmek Cevabı iptal Home SAYFALARI POST Hepsini gör SİZİN İÇİN ÖNERİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH Tüm Mesajlar İsteğinizle eşleşme bulunamadı Ana Sayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Pazar Mon Tue Wed Thu Fri Sat January February March April May June July August September October November December Jan Feb Mar Apr May Jun Jul Aug Sep Oct Nov Dec Şu anda... 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago more than 5 weeks ago İzleyiciler Takip et THIS PREMIUM CONTENT IS LOCKED STEP 1: Share to a social network STEP 2: Click the link on your social network Tüm Kodunu Kopyala Tüm Kodunu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalanmıştır. Kodları / metinleri kopyalayamıyor, kopyalamak için lütfen [CTRL] + [C] tuşlarına (veya Mac ile CMD + C'ye) basınız Table of Content