KABARMAK gçz. f. 1. Herhangi bir nedenle oylumu büyümek: Kek güzel kabarmış. Güneşte bırakırsanız şilteler kabarır. 2. Gövde ya da ...
KABARMAK gçz. f.
1. Herhangi bir nedenle oylumu büyümek: Kek güzel kabarmış. Güneşte bırakırsanız şilteler kabarır.
2. Gövde ya da bedenin bir kısmı sözkonusuysa, şişmek, üstünde kabarcıklar oluşmak: Bahçeyi çapalarken elleri kabardı.
3. Süt, kahve vb. sözkonusuysa, ısı etkisiyle taşmaya yüz tutmak: Süt kabarıyor, dikkatli ol taşmasın.
4. Sayılabilen şeylerden söz ederken, miktarı, sayısı artmak: Harcamalar giderek kabardı. Bütçe açığı kabarıyor.
5. Bir hayvan, bilhassa de hindi sözkonusuysa, tüyleri dikilmek: Hindi kabarıyor.
6. Denizden söz ederken, dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak; bir akarsudan söz ederken suları yükselmek: Deniz gittikçe kabarıyor. Irmağın suları dün gece elli santim daha kabarmış.
7. Bir dokumadan söz ederken, tüylenmek, havlanmak: Bu kumaşın dokuması gevşek, çabucak kabarır.
8. Badana, cila, sıva, boya, vb. sözkonusuysa, ısının ya da rutubetin etkisiyle bulunmuş olduğu yüzeyden ayrılmak, ayrılmaya yüz tutmak, yerinden kurtulmak: Çatı akınca tavanın sıvaları kabarıp dökülmeye başladı.
9. Kirden söz ederken, ıslanıp yumuşamak.
10. Toprak sözkonusuysa, ufalanıp yumuşamak, tencere gelmek: Toprak kabarınca işlemek daha kolaylaşır.
11. Bir kimseden söz ederken, gerçek ya da kendisinin gerçek sandığı kimi niteliklerinden, en küçük başarılarından dolayı böbürlenmek, gururlanmak: Toplantıdan çıkarken iyi mi kabardığını bir görmeliydiniz.
12. Duygular sözkonusuysa, artmak, coşmak: Onunla karşılaştıkça içindeki hiddet daha da kabarıyordu.
13. (Bir hiç kimseye) kabarmak, (ona) diklenmek, kafa tutmak, saldırgan bir görünüm almak: Bana ne kabarıyorsun, git kendisine söyle!
14. Midesi, safrası vb. kabarmak, bulanmak, kusacak benzer biçimde olmak.
15. Kabara kabara, coşarak, gitgide kabararak; gurur duyarak, böbürlenerek: Her gördüğüne oğlunun öyküsünü kabara kabara anlatıyordu. || Kabara- mazsın kel Fatma, annen güzel, sen çirkin, evlatların hindileri kızdırmak için ya da kendi aralarında birbirlerine karşı latife yollu kullandıkları söz. || Göğsü kabarmak — GÖĞüS. || Koltukları kabarmak — KOLTUK. || Yüreği kabarmak - YüREK.
—inş. Kabarmış duvar, kaplaması kâgir, iç kütleyi tutmayan duvar.
—Mad. oc. Bir galeri ya da şantiye tabanı ya da duvarından söz ederken arazi basıncının etkisiyle yükselmek.
—Mad. oc. ve Bayınd. Bir malzemeden söz ederken, bölümler arası boşluklar oluşması ya da bu boşlukların artması sonucu hacmi artmak.
—Mutf. Sözkonusu bir hamursa, mayanın etkisiyle şişmek: Hamurun kabarmasını beklemek. || Bir gıda maddesinin çırpma ya da ısınma sebebiyle hacmi artmak.
—Pastac. Hamurun mayanın etkisiyle kabarması.
♦ kabartmak ettirg. f.
1. Bir şeyi kaban mak, onun şişmesine, büyümesine, artmasına yol açmak ya da bunu sağlamak: Yatakları kabartmak. Bütçe açığını kabartan harcamalar.
2. Toprağı kabartmak, altüst edip yumuşatmak.
—Bahç. Sulama suyunun köklere daha kolay yetişmesi için yeni dikilen bitkinin köklerindeki toprağı birazcık yukarı kaldırmak.
—Mutf. Bir gıda maddesinin (yumurta akı, krema, sos) hacmini çoğaltmak ya da onu daha benzeşik duruma getirmek için kuvvetlice çırpmak.
—Res. Bir şekli kabartmak, modlaj, ışık, yarım tonlar ve gölgelerle, bir şekle hacim vermek.
1. Herhangi bir nedenle oylumu büyümek: Kek güzel kabarmış. Güneşte bırakırsanız şilteler kabarır.
2. Gövde ya da bedenin bir kısmı sözkonusuysa, şişmek, üstünde kabarcıklar oluşmak: Bahçeyi çapalarken elleri kabardı.
3. Süt, kahve vb. sözkonusuysa, ısı etkisiyle taşmaya yüz tutmak: Süt kabarıyor, dikkatli ol taşmasın.
4. Sayılabilen şeylerden söz ederken, miktarı, sayısı artmak: Harcamalar giderek kabardı. Bütçe açığı kabarıyor.
5. Bir hayvan, bilhassa de hindi sözkonusuysa, tüyleri dikilmek: Hindi kabarıyor.
6. Denizden söz ederken, dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak; bir akarsudan söz ederken suları yükselmek: Deniz gittikçe kabarıyor. Irmağın suları dün gece elli santim daha kabarmış.
7. Bir dokumadan söz ederken, tüylenmek, havlanmak: Bu kumaşın dokuması gevşek, çabucak kabarır.
8. Badana, cila, sıva, boya, vb. sözkonusuysa, ısının ya da rutubetin etkisiyle bulunmuş olduğu yüzeyden ayrılmak, ayrılmaya yüz tutmak, yerinden kurtulmak: Çatı akınca tavanın sıvaları kabarıp dökülmeye başladı.
9. Kirden söz ederken, ıslanıp yumuşamak.
10. Toprak sözkonusuysa, ufalanıp yumuşamak, tencere gelmek: Toprak kabarınca işlemek daha kolaylaşır.
11. Bir kimseden söz ederken, gerçek ya da kendisinin gerçek sandığı kimi niteliklerinden, en küçük başarılarından dolayı böbürlenmek, gururlanmak: Toplantıdan çıkarken iyi mi kabardığını bir görmeliydiniz.
12. Duygular sözkonusuysa, artmak, coşmak: Onunla karşılaştıkça içindeki hiddet daha da kabarıyordu.
13. (Bir hiç kimseye) kabarmak, (ona) diklenmek, kafa tutmak, saldırgan bir görünüm almak: Bana ne kabarıyorsun, git kendisine söyle!
14. Midesi, safrası vb. kabarmak, bulanmak, kusacak benzer biçimde olmak.
15. Kabara kabara, coşarak, gitgide kabararak; gurur duyarak, böbürlenerek: Her gördüğüne oğlunun öyküsünü kabara kabara anlatıyordu. || Kabara- mazsın kel Fatma, annen güzel, sen çirkin, evlatların hindileri kızdırmak için ya da kendi aralarında birbirlerine karşı latife yollu kullandıkları söz. || Göğsü kabarmak — GÖĞüS. || Koltukları kabarmak — KOLTUK. || Yüreği kabarmak - YüREK.
—inş. Kabarmış duvar, kaplaması kâgir, iç kütleyi tutmayan duvar.
—Mad. oc. Bir galeri ya da şantiye tabanı ya da duvarından söz ederken arazi basıncının etkisiyle yükselmek.
—Mad. oc. ve Bayınd. Bir malzemeden söz ederken, bölümler arası boşluklar oluşması ya da bu boşlukların artması sonucu hacmi artmak.
—Mutf. Sözkonusu bir hamursa, mayanın etkisiyle şişmek: Hamurun kabarmasını beklemek. || Bir gıda maddesinin çırpma ya da ısınma sebebiyle hacmi artmak.
—Pastac. Hamurun mayanın etkisiyle kabarması.
♦ kabartmak ettirg. f.
1. Bir şeyi kaban mak, onun şişmesine, büyümesine, artmasına yol açmak ya da bunu sağlamak: Yatakları kabartmak. Bütçe açığını kabartan harcamalar.
2. Toprağı kabartmak, altüst edip yumuşatmak.
—Bahç. Sulama suyunun köklere daha kolay yetişmesi için yeni dikilen bitkinin köklerindeki toprağı birazcık yukarı kaldırmak.
—Mutf. Bir gıda maddesinin (yumurta akı, krema, sos) hacmini çoğaltmak ya da onu daha benzeşik duruma getirmek için kuvvetlice çırpmak.
—Res. Bir şekli kabartmak, modlaj, ışık, yarım tonlar ve gölgelerle, bir şekle hacim vermek.
—Ziraat. Kabartma aletleriyle toprağı işlemek.
Kaynak: Büyük Larousse
kabarmak
(nesne almayan eylem)
1 . Ağırlığı artmadan hacmi büyümek.
2 . (sıvılar için) Yağışlardan ya da kaynamaktan taşmaya yüz tutmak:
"Çay ansızın kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur."- R. N. Güntekin.
3 . Niceliği artmak, büyümek.
4 . Şişmek, genişlemek:
"İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi."- P. Safa.
5 . (hayvanlar için) Tüyleri dikilmek.
6 . (kumaş için) üstünde tüyler oluşmak, havlanmak.
7 . Islanıp ya da ısınıp yerinden kurtulmak.
8 . (deniz) Dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak.
9 . mecaz Bulanmak.
10 . mecaz (hiddet, sevgi benzer biçimde bazı duygular için) Gittikçe güçlenmek:
"Bu vakası duyunca delikanlının yüreği öc alma duygusuyla kabarır."- N. Cumalı.
11 . (nesne almayan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem), mecaz Kafa tutmak, öfkelenip üzerine yürüyecek benzer biçimde hareket etmek.
12 . mecaz Böbürlenmek, gururlanmak:
"Kumandan, atını şahlandırarak hurra hurra diye kendisini alkışlayan keyifli halka boyun kırarak kabarıyordu."- Ö. Seyfettin.
Birleşik Sözler
kabara kabara
(nesne almayan eylem)
1 . Ağırlığı artmadan hacmi büyümek.
2 . (sıvılar için) Yağışlardan ya da kaynamaktan taşmaya yüz tutmak:
"Çay ansızın kabararak şosenin rampalarını aşar ve epeyce zararlara sebep olur."- R. N. Güntekin.
3 . Niceliği artmak, büyümek.
4 . Şişmek, genişlemek:
"İhtiyarın zayıf damarları kabarmış kıllı elleri dizlerinin üstündeydi."- P. Safa.
5 . (hayvanlar için) Tüyleri dikilmek.
6 . (kumaş için) üstünde tüyler oluşmak, havlanmak.
7 . Islanıp ya da ısınıp yerinden kurtulmak.
8 . (deniz) Dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak.
9 . mecaz Bulanmak.
10 . mecaz (hiddet, sevgi benzer biçimde bazı duygular için) Gittikçe güçlenmek:
"Bu vakası duyunca delikanlının yüreği öc alma duygusuyla kabarır."- N. Cumalı.
11 . (nesne almayan eylem, -e durum ekiyle kullanılan eylem), mecaz Kafa tutmak, öfkelenip üzerine yürüyecek benzer biçimde hareket etmek.
12 . mecaz Böbürlenmek, gururlanmak:
"Kumandan, atını şahlandırarak hurra hurra diye kendisini alkışlayan keyifli halka boyun kırarak kabarıyordu."- Ö. Seyfettin.
Birleşik Sözler
kabara kabara
YORUMLAR