YEK sıf. (fars. yek). Esk. 1. Bir. 2. Tek, bir. 3. Bir olma, birlik. 4. Yek-âheng - YEKÂHENK. || Yek-âvaz - YEKÂVAZ. II Yek-ât/iz...
YEK sıf. (fars. yek). Esk.
1. Bir.
2. Tek, bir.
3. Bir olma, birlik.
4. Yek-âheng - YEKÂHENK. || Yek-âvaz - YEKÂVAZ. II Yek-ât/iz, varsak adında olan kısa kılıç. || Yek -â-yek -» YEKÂYEK. || Yek-bar ya da yek -bare, bir kere, bir kez; bir kezde. || Yek -berg -» YEKBERG. || Yek-be-yek, birer birer, tek tek. || Yek-ca, aynı yerde, birlikte. || Yek-can, tek can; dost, can yoldaşı. || Yek-cihet, aynı yönde, düşünceleri bir olan: ' 'Harb ve sulhte iki devlet yek-dil ve yek cihet olmak..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Yek-cins, türleri aynı olan. || Yek-çend, birkaç. || Yek-çeşm -* YEKÇEŞM. || Yek-dane -» YEKDANE. || Yek-dem, kısa bir an. || Yek -dest -» YEKDEST. || Yek-diğeri -* YEKDİĞERİ. || Yek-dil, gönül birliği etmiş olan: "...devlet ve millete yek-dil ve yek-cihet olmanın icab ve iktizasını..." (Ebüzziya Tevfik). j| Yek-dü, zarda bir iki ya da iki bir. || Yek-dü -se, bir, iki, üç. || Yek-endaz -* YEKENDAZ. || Yek-esbe, bir atı olan, yalnız, tek başına. || Yek-laht, tek parça; tüm: "Cümlesi yek -labt ve kafadar olduğundan..." (Yusuf Kâmil Paşa, XIX. yy.). || Yek-nesak -> yeknesak. || Yek-neverd, bir defada, bir çırpıda.
|| Yek-pa, tek ayaklı, topal. || Yek pare -> yekpare. || Yek-ran, temiz asil, cins at; sarı ve kırmızı arası donu olan at. || Yek -reh, tek yol; doğru, gerçek; bir yol, bir kere || Yek-reng -* YEKRENK. || Yek-rikabi, yedeğe alınan at; bir işe hazır olma. || Yek -rişte, uygun, layık; sevecen, şefkatli. || Yek -ru ya da yek-ruye, dürüst, ikiyüzlü olmayan. || Yek-ruz ya da yek-ruze, bir günlük; geçici: ' ‘Harc-ı yek-rûzesi mahsul-i Bedah-, şan ü Aden" (Nedim, XVIII. yy.). || Yek-sal ya da yek-sale, bir senelik; bir yaşlarında. || Yek -san — YEKSAN]| Yek-ser ya da yek-sere -* YEKSER. || Yek-su, yanında. || Yek-sun ya da yek-sune, düz; birlikte, bir. || Yek-süvar— YEKSüVAR. || Yek-şebes bir gecelik. || Yek -şenbih, birinci gün; pazar: “Çû yek-şen- bih ıyd-1 cinan mey-i bı-nüş" (Fuzuli, XVI. yy.). || Yek ta - YEKTA. || Yekten - YEKTEN. || Yek-terbiye, aynı halde eğitilmiş. || Yek -vücud, tek bir gövde şeklinde; hep beraber, tüm olarak. || Yek-zeban — YEKZEBAN.
—Esk. müz. Yek-tay, türk müziğinde XV. yy.'da kullanılmış telli bir saz.
1. Bir.
2. Tek, bir.
3. Bir olma, birlik.
4. Yek-âheng - YEKÂHENK. || Yek-âvaz - YEKÂVAZ. II Yek-ât/iz, varsak adında olan kısa kılıç. || Yek -â-yek -» YEKÂYEK. || Yek-bar ya da yek -bare, bir kere, bir kez; bir kezde. || Yek -berg -» YEKBERG. || Yek-be-yek, birer birer, tek tek. || Yek-ca, aynı yerde, birlikte. || Yek-can, tek can; dost, can yoldaşı. || Yek-cihet, aynı yönde, düşünceleri bir olan: ' 'Harb ve sulhte iki devlet yek-dil ve yek cihet olmak..." (Cevdet Paşa, XIX. yy.). || Yek-cins, türleri aynı olan. || Yek-çend, birkaç. || Yek-çeşm -* YEKÇEŞM. || Yek-dane -» YEKDANE. || Yek-dem, kısa bir an. || Yek -dest -» YEKDEST. || Yek-diğeri -* YEKDİĞERİ. || Yek-dil, gönül birliği etmiş olan: "...devlet ve millete yek-dil ve yek-cihet olmanın icab ve iktizasını..." (Ebüzziya Tevfik). j| Yek-dü, zarda bir iki ya da iki bir. || Yek-dü -se, bir, iki, üç. || Yek-endaz -* YEKENDAZ. || Yek-esbe, bir atı olan, yalnız, tek başına. || Yek-laht, tek parça; tüm: "Cümlesi yek -labt ve kafadar olduğundan..." (Yusuf Kâmil Paşa, XIX. yy.). || Yek-nesak -> yeknesak. || Yek-neverd, bir defada, bir çırpıda.
|| Yek-pa, tek ayaklı, topal. || Yek pare -> yekpare. || Yek-ran, temiz asil, cins at; sarı ve kırmızı arası donu olan at. || Yek -reh, tek yol; doğru, gerçek; bir yol, bir kere || Yek-reng -* YEKRENK. || Yek-rikabi, yedeğe alınan at; bir işe hazır olma. || Yek -rişte, uygun, layık; sevecen, şefkatli. || Yek -ru ya da yek-ruye, dürüst, ikiyüzlü olmayan. || Yek-ruz ya da yek-ruze, bir günlük; geçici: ' ‘Harc-ı yek-rûzesi mahsul-i Bedah-, şan ü Aden" (Nedim, XVIII. yy.). || Yek-sal ya da yek-sale, bir senelik; bir yaşlarında. || Yek -san — YEKSAN]| Yek-ser ya da yek-sere -* YEKSER. || Yek-su, yanında. || Yek-sun ya da yek-sune, düz; birlikte, bir. || Yek-süvar— YEKSüVAR. || Yek-şebes bir gecelik. || Yek -şenbih, birinci gün; pazar: “Çû yek-şen- bih ıyd-1 cinan mey-i bı-nüş" (Fuzuli, XVI. yy.). || Yek ta - YEKTA. || Yekten - YEKTEN. || Yek-terbiye, aynı halde eğitilmiş. || Yek -vücud, tek bir gövde şeklinde; hep beraber, tüm olarak. || Yek-zeban — YEKZEBAN.
—Esk. müz. Yek-tay, türk müziğinde XV. yy.'da kullanılmış telli bir saz.
Kaynak: Büyük Larousse
Pençik (Penç-Yek) Kanunu
YEKÂVÂZ sıf. (fars. yek ve âvâz'dan yek -âvaz). Esk.
1. Tek sesli.
2. Aynı halde.
—Ed. Yek-avaz, tüm beyitleri içinde mevzu birliği bulunan gazel için kullanılır.
Kaynak: Büyük Larousse
1. Tek sesli.
2. Aynı halde.
—Ed. Yek-avaz, tüm beyitleri içinde mevzu birliği bulunan gazel için kullanılır.
Kaynak: Büyük Larousse
YEKDEST, -ti sıf. (fars. yek ve dest 'ten yek-dest). Esk.
1. Tek eli olan.
2. Aynı cinsten olan.
3. Elbirliğiyle çalışanların her biri için kullanılır.
♦ a. Esk. Bir çeşit rende.
1. Tek eli olan.
2. Aynı cinsten olan.
3. Elbirliğiyle çalışanların her biri için kullanılır.
♦ a. Esk. Bir çeşit rende.
Kaynak: Büyük Larousse
YEKDANE sıf. (fars. yek ve dâne'den yek-dâne). Esk. Bir tane, eşi benzeri olmayan.
♦ a. Bir çeşit gerdanlık.
♦ a. Bir çeşit gerdanlık.
Kaynak: Büyük Larousse
YEKENDAZ sıf. (fars. yek ve endâz'dan yek-endâz). Esk.
1. Attığı ok hedefine ulaşan kimse için kullanılır.
2. Düz, eşit.
♦ a. Esk.
1. Ufak ya da çatal temrenli ok.
2. Dere ya da ırmak kenarındaki yar.
1. Attığı ok hedefine ulaşan kimse için kullanılır.
2. Düz, eşit.
♦ a. Esk.
1. Ufak ya da çatal temrenli ok.
2. Dere ya da ırmak kenarındaki yar.
Kaynak: Büyük Larousse
YEKNESAK, -kı sıf. (fars. yek ve nesâk, şekil'den yek-nesak). Esk. Tekdüze, tek düze: Yeknesak günler, işler.
♦ be. Tekdüze olarak, tek düze bir halde: Burada günlerimiz yeknesak geçiyor.
—Esk. mat. TEKDüZE'nin eşanlamlısı. || Yeknesak müterakıs, tek düze olarak azalan dizi. || Yeknesak müteraid, aynı halde artan dizi. || Yeknesak mütevaliye, aynı halde seri, fonksiyon.
♦ be. Tekdüze olarak, tek düze bir halde: Burada günlerimiz yeknesak geçiyor.
—Esk. mat. TEKDüZE'nin eşanlamlısı. || Yeknesak müterakıs, tek düze olarak azalan dizi. || Yeknesak müteraid, aynı halde artan dizi. || Yeknesak mütevaliye, aynı halde seri, fonksiyon.
Kaynak: Büyük Larousse
YEKRENGİ a (fars yek-reng ve -/'den yek-rengi). Esk.
1. Eş renkte olma: "Vadi baya/ eder gibidir nevm içinde bir / yek -rengî-i yaşam" (Tevfik Fikret).
2. Sözünün eri olma, doğruluk, dürüstlük.
1. Eş renkte olma: "Vadi baya/ eder gibidir nevm içinde bir / yek -rengî-i yaşam" (Tevfik Fikret).
2. Sözünün eri olma, doğruluk, dürüstlük.
Kaynak: Büyük Larousse
yek
ödat Farsça yek
yekdiğeri
yeknesak
yekpare
yekvücut
ödat Farsça yek
- Bir, tek.
yekdiğeri
yeknesak
yekpare
yekvücut
yek ingilizcesi
- one
Yekdest
- Bir elli, tek elli.
- Bir çeşit, bir cins.
- Eskiden yapılmış bir çeşit rende.
Pençik (Penç-Yek) Kanunu
YORUMLAR